Uygarlığın Derinliklerinde Doğası, Faunası ve Kültürel Birikimiyle Körtik Tepe- 8. Sayı

nsanoğlu, uygarlığın başlangıcında çevre koşullarına bağımlı ve ağır adımlarla ilerlemiş; zamanla doğanın değişen şartlarına uyum sağlamak zorunda kalmış ve yeni çözüm arayışlarına girmiştir. Nitekim yeryüzünün bazı bölgelerinde yaşanan iklim değişiklikleri, çevresel ortamda köklü değişikliklere yol açmış; insanları, çevreye uyum ve buluş yeteneklerini kışkırtan bir dizi çözüm arayışına yönlendirmiştir. Son yıllarda yapılan arkeolojik araştırmalar iklim değişikliklerinin eski uygarlıkların şekillenmesinde belirleyici rol oynadığını, insanların da -küresel olmasa bilebölgesel boyutta çevre şartlarından etkilenmiş olduklarını ortaya koymuştur.Uygarlığın uzun soluklu ilk evrelerinde, doğadan devşirilen malzemelerle üretilen aletler kuşaktan kuşağa neredeyse değişmeden aktarılmış; avcılık ve toplayıcılıkla özdeşleşen yaşam biçimi uzun süre devam ettirilmiştir. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan topluluklar arasında görülen benzerlikler, uygarlığın ilk adımlarının belirli bazı coğrafyalarda atıldığı ve dünyaya buralardan yayıldığına yorumlanabileceği gibi, çevresel faktörler karşısında doğası gereği insanın ortak tepkisi olarak da açıklanabilir. Her koşul altında, ilk avcı toplayıcıların yaşam biçimlerini yönlendiren en önemli unsur, doğaya uyum sağlamaları olmuştur.Uygarlık yolunda atılan adımların, üretilen çözümlerin ve elde edilen deneyimlerin öyküsüne, dünyanın farklı bölgelerinde tanık olunmakla birlikte, zamanda öncelik, devamlılıkta kararlılık esasları göz önünde bulundurulduğunda, belirli coğrafyaların önemi tartışılmaz bir şekilde ortaya çıkar. Bütün evreleriyle insanlığın uzun soluklu uygarlık yürüyüşüne tanık olunan coğrafyaların başında, sahip olduğu doğal özelliklerin yanı sıra, Eski Dünya ile Yeni Dünya arasında kültürel köprü görevi üstlenmiş Anadolu’nun güneydeki giriş kapısı, geçmişten günümüze farklı toplulukların karar

kıldığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi gelmektedir. Anadolu genelinde var olan kadim ve köklü birikimin en erken ve önemli hâmisi durumundaki Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Diyarbakır özelinde küresel paydaşlıkta tartışılmaz bir yere sahiptir.Bölgenin yerleşim açısından tercihinde iklimi, jeomorfolojisi, su kaynaklarına ve tarıma elverişli topraklara sahip olması gibi birçok neden etkilidir. Dicle Havzası’nın yukarı kesiminde, önemli ticaret ve ulaşım yolları kavşağında kurulan, bölgede yaşayan toplulukların sosyokültürel dokularını tanımlamaya imkân sağlayan birikimi doğasının derinliklerinde barındıran Diyarbakır’ın bu konudaki temsilcilerinden birisi olan Körtik Tepe, Batman Çayı ile Dicle’nin buluştuğu noktada yer alır. Henüz tarıma geçişin başlamadığı bir dönemde, coğrafyanın sunduğu imkânları kullanarak yerleşik düzeni tercih eden Körtik Tepe topluluğunun, günümüzde elde edilen arkeolojik verilerle, çağdaşlarından daha ileri bir kültürün temsilcisi olduğu; mimarî, el işçiliği ve süsleme sanatlarıyla birlikte tarım ve hayvancılıkta da gelişkin bir toplum oldukları ortaya konmuştur.

Zooarkeolojik Çalışmalarda Körtik Tepe Faunası Körtik Tepe kazılarında Akeramik-Neolitik Dönem’den MÖ 10450-9250 yıllarına ait birçok özgün eser ortaya çıkarılmıştır. Bu eserlerle birlikte önemli derecede faunal kalıntılara da ulaşılmış, bulunan çok sayıda hayvan kemiği üzerinde zooarkeolojik çalışmalar yapılmıştır. Yerleşimde ortaya çıkarılan bu kalıntıların büyük birçoğunluğu yabanıl toynaklı hayvanlara aittir. Farklı oranlarda ceylan, karaca, yaban koyunu, yaban keçisi, yaban domuzu, Mezopotamya ala geyiği, kızıl geyik, yaban sığırı ve Asya yaban eşeği kalıntılarına rastlanmıştır. Yabanıl toynaklıların yanı sıra, yaban kedisi, kızıl tilki, kurt, yaban tavşanı, kunduz, toy ve yaban kazı gibi iri kuşlar, yaban ördeği gibi orta boyutta kuşlar, keklik gibi küçük kuşlar ve kaplumbağalar da değişen oranlarda Körtik Tepe faunasında görülmektedir. Başlıca av hayvanlarının ve yabanıl toynaklıların oransal dağılımına bakıldığında, yabani koyun ve kızıl geyiğin tercih edildiği bir avlanma rejiminin varlığı görülür. Yaban koyununun yaban keçisine göre daha çok tercih edilmesini, Körtik Tepe’nin ekolojik ve topoğrafik konumuyla ilişkilendirebiliriz. Geniş

çayırların yer aldığı düz ova ve alçak tepeler yaban koyunu için ideal bir yayılma alanı sunar. Buna Dicle Nehri ve Batman Çayı’nın sekileri boyunca yer alan galeri ormanları ile sulak, sazlık ve bataklık alanları eklediğimizde kızıl geyik, toy ve yaban kazı gibi hayvanların varlığını açıklamak da daha kolaylaşır. Körtik Tepe’de bulunan kuş türleri sezonalite ile ilgili de ipuçları sunar. Yaban kazları ve toy gibi göçmen kuşlar muhtemelen üreme mevsimi olan ilkbahar ve yaz aylarında yerleşim yakınlarında bulunmuş olmalıdırlar.Kazılarda ortaya çıkarılmış uzun kemikler üzerinde saptanan kasaplık izleri, çontuklar, darbe izleri ve bunlara bağlı oluşan kırılma açılarına bakıldığında, Körtik Tepe sakinlerinin avlarını en küçük parçasına kadar ziyan etmeden kullandıkları görülür. Tüm bu bulgular avın etinin yanı sıra kemik iliğinin de besin olarak tüketildiğini gösterir.Körtik Tepe’nin Akeramik-Neolitik evresinin gelişmiş yerleşik avcı-toplayıcıları ise, içinde yer aldıkları ekolojik zenginliğin sunduğu geniş besin yelpazesinden daha genel bir ekonomik stratejiyle oldukça etkili bir şekilde yararlanmış gözükmektedirler. Bu anlamda, Körtik Tepe sakinlerinin yabanıl toynaklılargibi büyük hayvanları, kaplumbağa, yabani tavşan ve keklik gibi küçük hayvanları ve iri kuşları aynı ustalıkla avlayacak bilgi ve teknolojiye sahip oldukları açıkça ortadadır.Kazı çalışmalarında ele geçen çok sayıda ağ ağırlığı, Körtik Tepe sakinlerinin, kenarında yerleştikleri Dicle Nehri ve Batman Çayı’nda yoğun olarak balık avladıkların gösterir. Ağ balıkçılığı ile birlikte olta balıkçılığı da dikkati çeker. Havyan kemiklerine işlenmiş sivri uçlu çengelleri, sap bitimindeki bağlantı amaçlı çıkıntıları açısından ortak biçimsel özelliklere sahip olan oltalar, boyutları ve diğer özellikleri bakımından modern örneklere de benzemektedirler. Faunal kalıntılar üzerindeki zooarkeolojik çalışmalar halen devam etmektedir.

Kemikten Yapılmış Aletler ve Boncuklar… Yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla sürdürdükleri anlaşılan Körtik Tepeliler, kendi amaçları doğrultusunda birçok alet üretmiş ve bunların yapımında birçok malzemeyle birlikte hayvan kemiğini de kullanmışlardır. Bunlar küçükbaş hayvanların özellikle geyikkemiklerinden üretilmiş bızlar ve 



Beklentilere her zaman olumlu karşılık vermeyen doğanın üstünlüğünü ve bu duygunun beslediği kaygıyı aklın rehberliğinde değerlendiren Körtik Tepe insanı, doğayla barışık yaşamanın yöntem ve koşullarını geliştirmiş; doğanın verimliliğinden yararlanmanın çözüm yollarını aramış ve bunları hayata geçirmek adına bazı yöntemler bulmuştur. Her coğrafyada ve her koşulda olduğu gibi, Körtik Tepe’de de korkular, heyecanlar, sevinçler hayal gücü ile harmanlanarak taş ve kemik malzemede somutlaştırılmış; bireysel ve toplumsal anlamda izah tarzları geliştirilmiştir.

farklı uzunluklara sahip iğnelerdir. Boncuk, amulet (muska) ve benzeri kemik bulguların çok sayıda örneklerinin ortaya çıkarılması, kemiklerin aynı zamanda estetik amaçlarla da kullanıldığını ortaya koyar. Başta içi boş kuş kemiklerinden yapılmış uzun-silindirik gövdeli boncuklar olmak üzere dört ayaklı hayvanların kemiklerinden işlenmiş takı veya ritüel amaçlı kemikler yoğunluktadır. Takı amaçlı üretilmiş boncuklar farklı biçimsel özelliklere sahipken; ritüel amaçlı üretilenler işlevsel ve biçimsel özelliklere sahip değildir. Genel olarak bakıldığında balık, kuş ve hayvan kemiklerinden elde edilen ürünlerin büyük bir çoğunluğunun günlük yaşamda; bir kısmının da estetik ve ritüel amaçlı kullanıldığı görülür. Süs eşyası olarak değerlendirilmiş ikinci büyük buluntu kümesini kemik/kabuk boncuklar oluşturur. Büyük çoğunluğu mezar armağanı olarak ortaya çıkarılan kabuklu hayvanlardan ve az da olsa hayvan kemiğinden üretilmiş boncuklar, Körtik Tepe’nin dikkat çekici bulguları arasında yer almaktadır.

Taş Kaplarda Hayvansal Motifler

Körtik Tepe halkı bazı hayvanları kutsal kabul etmiş ve bu hayvanlara ait figürleri taş ve kemik üzeri-
ne detaylı olarak işlemiştir. Kazı çalışmalarında bulunan zoomorfik havanelleri, değişken taş türlerine işlenmiş olarak üst bitimlerinde dağ keçisi, kaplumbağa ya da köpek başı benzeri protomlara sahiptir. Kazıma yöntemiyle bezenmiş taş kapların bazılarının yüzeylerinde, çeşitli hayvan tasvirlerinden ve soyut sembollerden oluşan motifler bulunmaktadır. Bazı tasvirler tanımlama olanağı sunarken, bazıları soyut niteliktedir. Yılan, akrep ve tanımlanamayan bazı fantastik yaratıklar, sıralı kuşlar, diziler halinde verilmiş yaban keçileri, ters düzenlenmiş simetrik sayılabilecek yaban keçisi tasvirleri kombinasyonlar arasındadır. Bu tasvirler dekoratif olmaktan çok, özel bir anlatım tarzının göstergesidir ve insanoğlunun en eski göreneklerini yansıtır. Özellikle sık tekrarlanan bazı tasvirler inanca yönelik anlam derinliğine sahiptir. Betimleme sıklığı açısından yılanlar, yaban keçileri ve kuşlar önde gelir. Bölgedeki Neolitik yerleşmelerde en çok rastlanan tasvirler arasında yer alan yılan figürü, Körtik Tepe taş kapları üzerinde de yoğunluklu olarak kullanılmıştır. Günümüz dünyası dâhil, yılan motifinin, bir simge ya da sembol olarak kullanılmadığı topluluk yok gibidir. En etkileyici özelliği zehirli olmasının yanı sıra, gizli saklı ve sinsi oluşudur. Beklenmeyen tehlikeleri simgelemesi muhtemel olan yılanın özellikle bölge genelinde hâlâ bazı geleneksel anlatı türlerinde mitsel bir öğe olarak kullanılması da bu geleneğin günümüzdeki uzantısı gibi durmaktadır.Taş kaplar üzerinde yılan figürlerinin yanı sıra, yaban keçileri de sıkça görülür. Kemik eserler üzerinde de varlıklarına tanık olunan keçi figürleri kazıma yöntemle ve benzer özelliklerle işlenmişlerdir. Keçi, avcı toplumların temel besin kaynağı ve uzantıları günümüze kadar gelen inanç geleneklerinde de önemli bir figür olduğu için tasvirlere konu olmuştur.Pagan inanışlarında gökyüzünü simgeleyen ve muhtemelen Körtik Tepe sakinleri tarafından da aynı şekilde algılanan kuş figürleri ise, oldukça stilize, bazen tek, bazen birden fazla beraberce tasvir edilmiş olarak çok sayıda taş kabın yüzeyini süslemiştir.

Fantastik Figürler 

Kazı çalışmalarında ritüel amaçları olan ve tamamen ölülere adanan özel buluntular vardır. Biçimsel özelliklerinden dolayı pratik bir kullanım için üretilmedikleri anlaşılan bu ürünler, yüzeylerinde kazıma ya da kabartma bezekler içerirler. Çağdaşı hiçbir merkezde örnekleri bilinmeyen sıra dışı bu buluntular üzerinde, işlenmiş bir insan ve stilize bir akrep tasviri dışında, tür olarak neyin tasvir edildiği açıkça anlaşılmamaktadır. Şimdiye kadar görülmeyen ve kendine özgü bir tarzda işlenmiş bu figürler larva halinde böcek tasvirlerine benzemektedir. Taş kapların yüzeylerine kabartma ve kazıma yöntemiyle işlenmiş figürler, geyik olduğu anlaşılan biri hariç, ana özellikleriyle birbirlerine benzemekle beraber, ayrıntılarda bazı farklılıklar içeren tanımsız yaratıklardan oluşurlar. Genel bir tanımlamayla, baş, göz, çıkıntılı yüz yapısı, gövde hatlarıyla uyumlu verilmiş ayak benzeri uzuvları ve omuz kesimindeki iç içe daireden oluşan vurgularıyla söz konusu figürler, abartılı stilize işlenmiş olmaları nedeniyle, tür açısından belirsizlikler içerir.Baş tarafları daha çok köpek ya da keçiye benzeyen figürlerin gövdeleri ve omuz kesimlerine işlenmiş iç içe daireler bu yöndeki tanımlamayı

olanaksız kılar. Baş tarafında işlenmiş kıvrık uzantılar anten, gövde kesiminde yer alanlar kanat olarak değerlendirilecek olursa, söz konusu figürleri arı benzeri böcek olarak da tanımlamak olasıdır. Farklı buluntu türlerinin üzerine işlenmiş hayvan figürleri ve fantastik yaratıklardan başka, tek bir örnekle temsil edilmiş olsa da, yine klorit parçası üzerine işlenmiş ve yarısı korunmuş giyimli bir insan figürü, Körtik Tepe’nin ünik bulguları arasında yer alır.

Dekoratif Kemik Eserler Genelde ince-uzun ve oval biçimli olan dekoratif kemik eserlerin yüzeylerinde, kazıma çizgilerden oluşan bezemeler ve figürler yer alır. Bunlar arasında, benzerlerine çağdaşı hiçbir merkezde tanık olunmayan üç buluntu, üzerlerinde yer alan figürleriyle emsalsiz eserler durumundadır. Kısmen korunmuş ilk bulgu üzerinde, bütün kompozisyon korunmamış olsa da, kazıma yöntemle işlenmiş bir akrep figürü tanımlanabilmektedir. Eksik korunmuş ikinci örnek, yarı oval yüzeyi üzerine yine kazıma yöntemle işlenmiş figürler içerir. Burada, gövdesi çoklu zikzak çizgilerden oluşturulmuş ve başı üçgen şeklinde vurgulanmış dikey konumlu bir yılan tanımlanabilmektedir. Diğerlerinden daha büyük olan kemik eser üzerinde ise, bu kez, alt alta sıralanmış iki dağ keçisi figürü vardır. İki ayrı mezarda ölü armağanı olarak ortaya çıkarılan söz konusu bulguların işlevleri, kuşkusuz, buluntu durumları ile doğrudan bağlantılıdır. Körtik Tepe’nin yüzlerce Akeramik Neolitik mezarı içinde sadece iki tanesinde ortaya çıkarılmaları ise, söz konusu mezarlarda yatan insanların sosyal statüleri ve rolleri ile açıklanabilir. Dolayısıyla, özellikle yüzeylerine işlenmiş figürlerin başka buluntu gruplarında da görülmesi, tasarımlarında ve işlenişlerinde gözlemlenen süreklilik, bunların bazı dinsel inanış biçimlerinin sembolik ifadeleri olabileceğini bir kez daha ortaya koymaktadır.Beklentilere her zaman olumlu karşılık vermeyen doğanın üstünlüğünü ve bu duygunun beslediği kaygıyı aklın rehberliğinde değerlendiren Körtik Tepe insanı, doğayla barışık yaşamanın yöntem ve koşullarını geliştirmiş; doğanın verimliliğinden yararlanmanın çözüm yollarını aramış ve bunları hayata geçirmek adına bazı yöntemler bulmuştur. Her coğrafyada ve her koşulda olduğu gibi, Körtik Tepe’de de korkular, heyecanlar, sevinçler hayal gücü ile harmanlanarak taş ve kemik malzemede somutlaştırılmış; bireysel ve toplumsal anlamda izah tarzları geliştirilmiştir. Bir yandan maddi, diğer yandan manevi beklentilerini tatmin güdüsünün tetiklediği ihtiyaçlar, zamanla gelişen estetik beğenilerin eşliğinde harmanlanarak, uzantıları günümüzde de algılanan uygarlık birikiminin temellerinin atılmasıyla sonuçlanmıştır. Körtik Tepe insanı, hayatın sürekliliğinin sağlanması, verimliliğin artması, giderek çeşitlenen asal ihtiyaçların karşılanması konusunda henüz kavrayamadığı güçlerin etkisini algılamış ve bu yolla inanca giden düşünce yollarının ilk adımını atmıştır. Doğayla barışık yaşamanın geliştirdiği bu bilinç, geçmişi günümüze taşıyan değerlerin üretilmesiyle sonuçlanmıştır. Bunların temsili ifadesi olarak yorumlanabilecek sanat eserleri durumundaki en erken üretim örnekleri, genelde söz konusu kaygı ve çabaların somut ifadesi ve ait oldukları toplulukların kültürel birikimlerinin günümüzdeki en yetkin temsilcisi olmuşlardır.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir