Kadim geleneklerden biridir halay bu coğrafyada. Anadolu’nun “olmazsa olmazıdır”. Diyarbakır’ın ve Diyarbakırlı’nın vazgeçilmezidir. Yalnızca bir dans değildir anlayacağımız. Diyarbakırlı hemşehrilerimizin geleneklerinden biri, belki de en önemlisidir. Bu toprağın insanlarının yâridir. Yâre kendini göstermektir; ana-babayı ve atayı selamlamaktır, dostu karşılamaktır. Ciddi bir meseledir halay ve kendisine has gelenekleri vardır! Aslında geleneğin ta kendisidir! Diyarbakır’da cevap verilmesi zor olan sorulardan birini soruyoruz size. Kolay değildir değil mi başına geçmek halayın? Neden peki? Açıklayalım!
Kadim geleneklerden biridir halay bu coğrafyada. Anadolu’nun “olmazsa olma- zıdır”. Diyarbakır’ın ve Diyarbakırlı’nın vazgeçilmezidir. Yalnızca bir dans değildir anlayacağımız. Diyarbakırlı hemşehrile- rimizin geleneklerinden biri, belki de en önemlisidir. Bu toprağın insanlarının yâri- dir. Yâre kendini göstermektir; ana-babayı ve atayı selamlamaktır, dostu karşılamak- tır. Ciddi bir meseledir halay ve kendisine has gelenekleri vardır! Aslında geleneğin ta kendisidir!
Biraz abartıyla; bir düğünde, damat bile olmasa yadırganmaz belki ama ya halay? Halay olmazsa, halay çekilecek merâsimin anlamı kalmaz. Her toplanma bir halay sebebidir çünkü. İster düğün olsun, ister karşılama; ister mutluluktan olsun isterse de kınalı kuzular için asker uğurlama, hepsi vesiledir halaya. Anadolu halkı halay çek- mek için her daim bir sebep bulabilir. Hele ki Diyarbakır, deyim yerindeyse, halayın başkentidir.
Bu topraklardan kısmetini bulan herkes- ten yaşça büyüktür halaylar, ata yâdiga- rıdır. Asırları devirenleri de vardır, genç olanları, insanımızın bedeninden henüz dökülenleri, bir bebek gibi yeni doğanları. Belki de büyük bir saygı duyulmasının nedeni budur. Ekmeğini Diyarbakır’dan kazanıp evine götürmek için Diyarbakır’a yerleşenlerin, kendi memleketlerinden getirdikleri ile tam bir bütünleştiricidir halay. Diyarbakır halaydır, halay Diyarbakır!
Dağkapı’da yürürken kulağınıza gelen müziğe bırakınca kendinizi, bir de bakarsınız ki biri tutmuş eliniz- den, tıpkı sizin gibi halaya durmuş. Yolda yürüyen ve hiç tanımadığınız bir kişi, bir anda kardeşiniz, halay- daşınız olmuş. Onlarca el kenetlen- miş, kocaman bir kardeşlik fırtınası oluşmuş. Henüz yol ortasında halay çekenleri görmediyseniz, vakit yakındır. Herkesin ve her kesimin ortak yanıdır, bilmeyen yoktur. İşte o yüzdendir ki, herkesin bildiği bir şeyde ustalaşmak, ustalığını kabul ettirmek oldukça zordur.
Halaybaşı Olmak Zordur Aslında her halaya katılabilirsiniz, ama öyle kolay kolay başına geçemezsiniz halayın! Devasa bir orduya kuman- dan olmuşsunuz gibi bir his verir.
Siz nereye giderseniz beraberiniz- dekiler sizinle gelir. O an, hayatın ritmi sizinledir. Ayaklarınız gözlenir, sözünüz dinlenir, akıttığınız teriniz silinir, ustalığınızı kabul ettirirseniz, adınız herkesçe bilinir. Diyarba-
kır’da “halaybaşı” da denir, “solocu”, “sergovend” ya da “köçek” de. En baştaki kişidir bu kişi, halaya yön veren, kendisini izleyenlere hayran bıraktıran, kutlamayı göğe çıka- ran kişidir. Tabi bu isimler benzer anlamda kullanılsa da, birbirinden farklılıkları vardır.
Uzaktan bakıldığında, halayın en başındaki kişiye “halaybaşı” de-
nir. Alırsınız elinize mendili, halay dizisinin en sağını gasp edersiniz. Sergovend ya da halaybaşı oluverir adınız, ama tamamen teknik anlam- da. Eğer oranın hakkını vermezse- niz, “gasp” en uygun kelimedir. Ya
da hakkını vererek döndürürseniz, halayınızdaki her adımı kontrol altına almışsanız, müzisyenleri yönlendirebiliyor ve halkı coşturabi- liyorsanız o zaman; halayın başında “taht” kurarsınız. Zamanla bir lakap bile alırsınız belki. Kurduğunuz tahttan sonra “Sergovend” olur artık unvanınız. Düğünlerde tüm gözlerce aranır, her yerde tanınırsınız. Halay ordusunun kumandanlarından biri olarak hem tahtta hem de tarihte yerinizi alırsınız.
Şans eseri halayın başını gasp edebilmişseniz bir süreliğine ve biraz da gönlünüz olsun diye, kendinizi orta yerde göstermenize müsaade edilmişse, “solocu” oldunuz demek- tir. Ama işin hakkından ustalıkla gelebilecek bir sergovendseniz, kendi isteğinizle yavaş yavaş veya aniden “köçek” olabilirsiniz. Dur durak bil- meyen mendil sallayışınızı ve fırtına koparan omuzlarınızı görür herkes. Tüm vücudunuzu taşıyan ayak bileklerinizdeki hâkimiyetinize, dönüp dönüp hızlıca aynı noktaya gelişlerinize, davulcu ve zurnacıyla uyumunuza, atışmanıza ve gülüş- menize, hatta çoğu zaman ciddiyeti- nize bakakalır. Yani bir solocu gibi, yalnızca tek başınıza kalmazsınız meydanda köçekken, meydandaki tek ilgi odağı siz olursunuz.
Sergovend ve köçek; halayların düzenini sağlayan, halk ile halayı bütünleştiren ve bu işi en iyi ya- pandır. Aynı kişidir. Halayın başıdır. Köçeğe çıkmak, yani meydanda halayın ortasında kendi ritüelini yapmak genellikle tercih edilen bir alışkanlık hâline gelmiş artık. Eskiden Diyarbakır’da pek yapılmazmış, son dönemlerde ise sıklıkla tercih edilir olmuş. Burada hemen belir- tilmesi gereken bir formül var. Her köçek mutlaka sergovendlik yapmak zorundadır. Halayın ortasından, kendinizi meydana öylece atamazsı- nız. Ortaya çıkma ve köçeklik yapma imtiyazı, yalnızca halayın başında- ki sergovendindir. Elbette bu hak revâ görülse de, her sergovendin de köçeklik yapma zorunluluğu yoktur. Dikkat edilmesi gereken zorluk ve zorunluluk, halayın başına geçebil- mektir. Belki misafir sıfatıyla katıl- dığınız bir ortamda, usulünce sizi de başa davet eder merâsim sahipleri. Kırılmayın diye, âdetten olduğu
için. Misafir, “başımla beraber”in ya da “başım gözüm üstüne”nin tam karşılığıdır. Diyarbakır genelinde
böyledir ya; kucaklar ve bağrına ba- sar misafirini. Hiçbir ihtiyacını eksik etmez. Diyarbakır’da bunu iliklerini- ze kadar hissedersiniz. En değerlisi, göz nuru halayının bile başına alır sizi. Misafirsinizdir çünkü. Düşünün misafirini ne kadar sevdiğini!
Ama siz, siz olun, kısa bir süre sonra teslim edin halayın başını sergovende. Unutmayın ki bu iş, ustaların işidir. Hızına aldanıp veyahut uçtuğuna bakmayın, ağır bir iştir halayı yönetmek. Usta, yani sergovend, az sonra izleyeceğiniz harika görüntüyü ortaya çıkarsın ve size tadına doyulmayan bir görsel şölen izletsin istiyorsanız, emâneten aldığınız halayı, işin ehline bırakın.
Ustadan El Almak Eski ya da yeni olsun, bu işin ustalarının ortak
birkaç noktası var. “Doğuştan gelen yetenek”, “yeteneğe rağmen çok çalışmak” ve “halaysız gün geçi- rememek”! Evet, doğru okudunuz, “halaysız gün geçirememek”. Bu işin ustaları; “Abimden gördüm, amca- mın kolunda öğrendim, okuldaki ekibe katıldım ve nasıl olduğunun farkında bile değilim” şeklinde türlü türlü açıklarlar, halaya katılışlarını. Halaya bir kere katılırsanız, artık her gün canınız çeker. Ya halay çekecek yer bulursunuz ya da halay için bir sebep yaratırsınız. Tabi başı çeken- lerin, istisnasız bir ortak noktası daha var ki; o da keşfedilmektir! Biri sizi keşfetmedikçe, mendili hava- dayken ağzınızla yakalasanız da faydası olmaz. Keşfedilmedikçe, bir ustadan el almadıkça ve kitlelerce de kabul görmedikçe, halayı size uzun süreliğine teslim etmezler Diyarba- kır’da. Mendil elinize tutuşturulunca da, hakkını vermek zorundasınız. Bu yüzden, çalışmak ve hatta çok çalışmak zorundasınız.
Tüm halayları bilmelisiniz ki bunun için bol bol izleyip çokça tekrar etmelisiniz. Bir ustanız varsa ne mutlu! Sizi başka gözün görüp değerlendirmesi önemlidir; hem, usta ne derse haklıdır! Ustanızla çok zaman geçirmelisiniz. İşin; yalnızca ayak hareketleri yapmak olmadı- ğını ve başa geçtiğinizde alacağı-
nız sorumluluğun ağır olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. İşte bu yüzden, sokak sokak davulun sesini takip edermiş sergovendler. Ustaları seyredebilmek ve onların koluna girebilmek için zaten az olan harçlık- larını yol parasına dönüştürüp, ilçe ilçe dolaşırlarmış. Bir düğün bulur- larsa şanslı sayarlarmış kendilerini. O düğünde usta sergovendler varsa da halaya katılmak için birbirleri
ile yarışırlarmış. Gerçekten de çok emek gerektiren bir uğraş değil mi? Ortaya çıkan seyri doyumsuz icraları
izleyebiliyorsak, arkasında büyük bir yeteneğin ve çokça emeğin olduğu- nu aklımızdan çıkarmamak gerek. Zaten gelenekleşen davranışların sürdürülmesi bile, bu işin ustaları için yetiyor da artıyor.
Sergovende Hizmette Kusur Edil- mez Hatırlanabilecek kadar yakın zamanlara kadar, usta bir sergoven- din bir düğünü şenlendirmesi için neler yapıldığını bilirseniz, bu kültür için ne kadar kıymetli olduklarını daha iyi anlayabilirsiniz. Düğününüz mü var? Ortamı şenlendirmek isti- yorsanız size mutlaka bir kumandan lazım. Var mı ailenizde böyle bir usta? Varsa sorun yok, zaten yükün üstesinden gelmişsiniz demektir. Peki ya yoksa? O zaman, üstadın kıymetini bildiğinizi göstermelisiniz.
Başka köydeki sergovendi düğü- nüne getirebilmek için; at, araba ya da at arabası yollanırmış meselâ eski- den. En güzel kıyafetlerini giyebilsin diye; şalvar, kuşak veya yelek hediye edilirmiş. Hürmette kusur edilmez; karnı doyurulur, sırtı pek tutulurmuş.
Yollarda ve halay meydanında gü- venliği sağlanırmış. Merâsim sahibi bizzat sahiplenir, sanatçı konuğu-
nu en değerli yere buyur edermiş. Halayın başında olduğu zamanlarda, suyu eksik edilmez; terinin yere damlamasına izin verilmezmiş. Yap- tıklarını herkes rahatça görebilsin, istediği gibi davranabilsin diye en geniş mekânlara kurulurmuş halay meydanı. Kusursuz uyumu arayaca- ğını iyi bildiklerinden, çalgılarında
en usta olanlar aranır, bulunur ve ge- tirtilirmiş. Ne de olsa müzisyenlerin payı da inanılmazdır halaylarda. Can suyunu döken sergovenddir, büyüyen yapraklar müzisyenler ve çiçek açan da halaydır. Tek bahçenin rengârenk açan çiçekleridir tüm halaya duranlar.
Hâlâ devam ediyor bu arayışlar aslında. At yerine uçak bile kulla- nılıyor. Diyarbakır’ın sergovendleri ülke dışındaki vatandaşlarımızın bile davetlerini kırmıyorlar. Onlar zaten bu işin sevdalısı; çağırmamız ve gerekli hürmeti göstermemiz yetiyor da artıyor.
Nice isimler sergovendlik yapmış. Davulla aynı anda yere döven topuklarına, mendil sallayan ellerine, şarkıları söyleyen dillerine, halayı taşırken salladıkları omuzlarına, halkı coşturan yüreklerine sağ-
lık! Yalnızca birkaçının isimlerini okuduğunuzda bile, aslında bir vesile ile onların isimlerini işittiğinizi fark edeceksiniz. Şanlıysanız izlemişsi- nizdir ya da yakında izleyeceksiniz. Henüz izlemediyseniz, keşke bir yo- lunu bularak, onları işbaşındayken izleyebilseniz!
Kimdir bu sergovendler? Abdurre- zak İnal, Ahmet Zübeyir Çiftçi, Fahri Alpaydıncı (Davulcu Fexo), Hacı Musa İnal, İsmail Börü, İsmet Kaplan, Kemal Tosun (Xale Kemal), M. Hanifi Altunboğa, M. Ümit Sönmez, Mahmut Altunboğa, Mehmet Durgun (Mehe- mede Sergelya), Mehmetşah Kaya,
Mehmetşah Yavuzkılıç, Metin İnal, Muhittin Bakır, Remzi Tekin, Reşit Gençer, Şahin Kardaş, Şirazi Surmuş (Şiraz Xoca), Veli Gül (Şükürlü Velo) ve adını anamadığım niceleri…
Sergovend, kendi işini yapmak için her daim, kolunda kendisi gibi ustaları ister. Gözü ve kulağı da kar- şıda, işinin ehli müzisyenleri bekler. Yine birkaç isim okuyacaksınız ki onlar da, Diyarbakır halaylarını du- yurup, sergovendliği halkın gönlün- deki tahtına taşıyanlardan bazıları.
Aziz Kaplan (Zurnacı Aziz), Fahri Alpaydıncı (Davulcu Fexo), Mahmut Demir (Mahmude Ehmo), Mahmut Nimettin Demir (Kafır Nizo), Mahmut Şirin Demir (Mahmutoğlu Mahmut), Mehmet Bitter (Silvanlı Memeocan), Mehmet Demir (Mehemede Ehmo), Remzi Tekin (Kafır Remzi), Sela-
hattin Davulcu (Sılhedin), Seyfettin Gezer (Silvanlı Seyfo), Seyithan Atar (Seydoye Xışe), Şemsettin Alpaydıncı (Davulcu Şemso), Şeyhmus Demir (Şeğo) ve Yaşar Tekcanlı (Xale Yaşar) ile adını anamadığım niceleri…
Bu isimlerden rahmet edenlerin ruhları şâd olsun. Hayatta olanların ayaklarının kuvveti eksik olmasın, halayların hep başında olsunlar. Müzikleri hep duyulsun!
Sonay Ödemiş. Dr., Dicle Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü.
Not: Yazıya katkılarından dolayı Mehmetşah Yavuzkılıç ve Şirazi Surmuş’a teşekkür ederim.