Prof. Dr. Ali Satar ile söyleşi Unutmayalım! Doğa varsa biz varız!-8.Sayı

Diyarbakır, jeomorfolojik yapısı, iklimi, geniş stepleri, etrafını çepeçevre kuşatan dağları, tepeleri, Dicle’si, çayları, dereleri, benzersiz bitki çeşitliliği ve faunasıyla tabiatın bambaşka çehrelere büründüğü şehirlerimizden biri... Belki göz kamaştıran denizi, zümrüt yeşili ormanları yok ama, dağlarında yetişen rengârenk çiçekleri, kayalarından çağıldayarak akan şelaleleri, onlarca çeşit kuşun yaşam alanı sazlıklı göl kıyıları ve yabani hayvanlara mesken olan türlü çeşitli kaya kovuğu var. Her bölgemiz tabiat varlıkları açısından benzersizdir, bir bölgede yetişen bitki diğerinde yetişmez; bazı hayvanlar sadece bir şehre özgüdür. Diyarbakır’ın da bu açıdan eşsiz olduğu noktalar var. “Diyarbakır’da Tabiat” ana temasıyla çıkardığımız bu sayımızda, şehrin bu eşsiz tabiat unsurlarını Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi hocalarından Prof.Dr. Ali Satar’la konuştuk. Söyleşiyi dergimizin yayın yönetmeni Ramazan Kızılkaya gerçekleştirdi

Hocam, Diyarbakır’ın tabiatında neler var, söyleşimize böyle başlayalım isterseniz… Böylelikle yaşadığımız coğrafyanın çerçevesini daha iyi çizebilir, bu coğrafyaya ait tabiat unsurlarını daha iyi resmedebiliriz kanaatimce…

Diyarbakır, bilindiği gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında yer alan bir şehir. Doğusunda Batman ve Muş; batısında Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya; kuzeyinde Elazığ ve Bingöl, güneyinde ise Mardin illeri yer alır.Bir şehrin doğasını şekillendiren en önemli etkenlerden biri iklimidir kuşkusuz. Diyarbakır’da yazlar tipik karasal iklimde olduğu gibi sıcak
ve kurak geçer; ancak kışlar Doğu Anadolu bölgesinde olduğu gibi sert değildir. Çünkü Güneydoğu Toroslar yayı, kuzeyden gelen soğuk rüzgârları keser. Bu da şehirde “subtro-
pik yayla iklimi”nin, yani kısmen bozulmuş, karasal iklim özellikleri biraz değişmiş bir iklim görülmesine sebep olur. Gece ve gündüz arasında büyük sıcaklık farkı vardır. Yazın,zaman zaman karasal tropikal hava kütlelerinin etkisinde kalınca sıcaklıklar gölgede bile 45°C’yı aşabilir.Şehir genel olarak kuru bir havaya sahiptir, bu yüzden yazlar çok bunaltıcı geçmez. Ancak son yıllarda yapılan baraj göllerinin geniş buharlaşma yüzeyi oluşturduğunu bunun da Diyarbakır Havzası’nda nem artışına sebep olduğunu söylemeliyiz.Şehir, yeryüzü şekilleri açısından dağlarla çevrili, yükseltisi 600-800 m arasında değişen ortası hafif çukur bir havza görünümündedir. Havzanın kuzeyinde, Güneydoğu Toros Dağları uzanır. Bu dağların il sınırları içindeki en yüksek noktası, Çüngüş İlçesi’nin kuzeydoğusunda 2.050 m’yi bulur. Güneybatıda yükselen Karacadağ ise (1.938 m), kalkan biçimli eski bir volkan konisidir. Yaklaşık 120 km çapında olan ve bazalt lavlarından oluşan yanardağ, üçüncü zamanın ilk yarısında oluşmuş, Hawaii tipi volkanların belirgin bir örneğidir. Volkanın etkin olduğu dönemlerde lavlar, doğuda Dicle Vadisi’ne kadar akmıştır.

Şehrin coğrafyasında en belirgin unsurlardan biri Karacadağ’dır kuşkusuz…

Evet, Karacadağ’sız Diyarba-
kır’ın tabiatı tanımlanamaz. Çünkü Karacadağ kaynaktır, belirleyicidir. Yani, bir tabiat olayı olarak, öncelikle Karacadağ oluşmuş, diğer tüm tabiat buna göre şekil almış denilebilir.Karacadağ’ın lavlarının yayılış biçimi, aldığı şekil, uzandığı noktalar, nehir yatağının oluşmasından tarım alanlarına, yerleşim yerlerinin belirlenmesinden canlı yaşam alanlarının şekillenmesine, hemen her türlü kültürel yaşamın belirleyicisi olmuştur. Mesela, Dicle nehri, Karacadağ lavlarının ulaşamadığı noktalarda kendisine yol bulmuş, Diyarbakır, Karacadağ lavlarının üzerinde ve Karacadağ oluşumu olan bazalt taşıyla inşa olunmuştur.

Bir diğer belirgin unsur olarak da Dicle Nehri’ni görebilir miyiz?

Evet… Dicle nehri, Diyarbakır’ın can damarı gibidir. Şehir Dicle ve kolları tarafından sulanır. Yaklaşık 40 bin hektar alanı kaplayan Diyarbakır Ovası, kuzeybatıda Ergani Ovası ve Karacadağ eteklerine kadar uzanan Karaman Ovası, yüksek verim sağlanan ve Dicle tarafından beslenen önemli tarım alanlarıdır.İlin ırmak ağını, Dicle Irmağı ve kolları oluşturur. Elazığ’da, Hazarbaba Dağı’ndan doğan ve Hazar Gölü’nün sularıyla da beslenen Dicle nehri, güneydoğu yönünde dar ve derin boğazlardan geçerek Ergani’nin kuzeyinden il sınırlarına girer. Küçükakören’in batısında Ak

Dağlar’dan çıkan Zulkar Çayı’nın katılmasıyla ırmak görünümünu alır ve güneye yönelir. Diyarba kır’a varmadan önce batıdan gelen Devegeçidi Suyu ile birleşir. Kuzey ve güneydeki dağlardan inen birçok dere ve çayla (Ambar Çayı, Kuruçay, Pamukçay, Salat Çayı, Göksu, Bağlıca, Savur Çayı gibi) beslenir. Doğuda Sinan Bucağı’nın güneyinde Haçreş Dağları’ndan kaynaklanan ve Siirt ile sınır oluşturan Batman Çayı ile bileşerek Diyarbakır’dan ayrılır.Dicle ve kolları, yılın büyük bir 

bölümü karlarla kaplı dağlardan inen derelerle beslendiklerinden, suları yazın bile boldur. Şehrin içme suyu gereksinimi Kralkızı, Batman, Silvan ve Devegeçidi Baraj Gölü ve Ortaviran Göleti ile sağlanır; Gözegöl Göleti ise sulama suyu ihtiyacını karşılar.

Hassas ve benzersiz doğa alanlarını tanımlamak için oluşturulmuş bir kavram var: Önemli Doğa Alanı (ÖDA). Nesli tükenmekte veya endemik birçok türü barındıran bu alanlar aynı zamanda uluslararası öneme de sahip. Diyarbakır’da ÖDA statüsünde belirlenen yerlerle ilgili bilgi verebilir misiniz?

Evet, Türkiye’de belirlenen 305 ÖDA’nın üç tanesi Diyarbakır il sınırları içerisinde yer alıyor. Bunlar Karacadağ, Devegeçidi Barajı ve Bismil Ovası’dır. Karacadağ, endemik ve nadir bitkilerin yanı sıra birçok buğdaygil ve baklagiller familyasına ait bitkinin yabani akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından birisidir. Alanda 32’si Türkiye’ye endemik, yaklaşık 600 bitki türü ve dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan on bitki türü kaydedilmiştir. Bununla birlikte Karacadağ, çok sayıda dar yayılışlı bitki türü için de yine dünya ölçeğinde öneme sahip bir alandır. Son yıllarda yayınlanmış çok sayıdaki araştırma bulguları, buğday tarımının dünyada ilk kez “Verimli Hilal” içinde yer alan Karacadağ ve yöresinde başladığını vurgulamaktadır. Geven (Astragalus microcephalus) ve yabani buğday (Graminea) bozkırları, meşe toplulukları, nehir boylarında uzanan sulak alanlar ÖDA’daki en temel habitat tipleridir.Diğer taraftan, Karacadağ’ın en önemli doğal özelliklerinden biri de bozkır ötleğeninin (Sylvia conspicillata) Türkiye’de ürediği bilinen tek alan oluşudur. Özellikle geniş alan kaplayan geven bozkırları bozkır ötleğeninin başlıca yuvalama alanını oluşturur. Yine buraya özgü ve nesli tehlike altında olan birçok endemik böcek, örneğin geçen yıl bilim dünyasına tanıtılmış Holaptilon yagmur ve Bradyporus (Callimenus) karabagi, 

kertenkele ve memeli türü vardır. Ülkemizde ikisi böcekçil, biri kemirici olmak üzere, üç farklı kirpi türü yaşar. Bu kirpilerden en az bilinen tür olan “uzun kulaklı çöl kirpisi” (Hemiechinus auritus) Karacadağ’da tespit edilmiştir. Böcekçil olan kirpinin kulakları vücuduna göre hayli büyük ve uzundur. Bu sayede vücut sıcaklığını kolayca dengeler (sıcak bölgelerde yaşadıklarından vücut sıcaklığını devamlı azaltmaları gerekir). Sırt kısımlarında bulunan 2 cm uzunluktaki dikenleri sayesinde yırtıcılardan korunurlar.

Biraz da diğer bir Önemli Doğa Alanımız olan Devegeçidi Baraj Gölü’nden bahsedebilir misiniz? 

Evet, diğer bir Önemli Doğa Alanımız, şehre 20 km mesafede bulunan, Dicle Nehri’nin küçük kollarından Devegeçidi Çayı üzerinde kurulu Devegeçidi Baraj Gölü’dür.Barajın batısında toprak çekilmesiyle oluşmuş etrafı geniş sazlık

larla çevrili küçük göletler vardırve bu göletler birçok kuş türüne ev sahipliği yapar. Gölün etrafında bulunan meralar ve galeri ormanları da değişik bitki ve hayvan türleri barındırır. Üniversitemiz bilim insanları tarafından yapılmış çalışmalar, Türkiye’ye endemik ve nesli tükenmekte olan müküs geveni (Astragalus gymnalopecias) bitkisinin Müküs Vadisi dışındaki ak mıjmıjok/emzik çiçeği (onosma helleri) alandaki diğer tehlike altındaki bitki türleridir. Bunun yanında iki dar yayılışlı bitkinin önemli popülasyonları da bu alanda bulunur. Kış ve bahar aylarında ördek ve balıkçıl gibi su kuşları açısından zengin olan Devegeçidi Baraj Gölü’nde, üreme döneminde nadir ördek türlerini görmek mümkün. Baraj gölünün batısındaki göletlerde nesli tehlike altında olan pasbaş patka (Aythya nyroca) ve yaz ördeği (Marmaronetta angustirostris) kuluçkaya yatar. Alan aynı zamanda, Van Gölü martısı nın (Larus armenicus) Türkiye’deki önemli kışlama alanlarından biridir.

Hocam, bu alanın faunasında öne çıkan bir hayvan vardır mutlaka…

Elbette… Soyu tükenme tehlikesinde olan büyük kertenkelelerden Çöl Varanı (Varanus. griseus) bu bölgede tespit edilmiştir. Boyu 1 metreyi geçen bu büyük kertenkelenin boyun kısmı vücuduna oranla oldukça uzundur. Sırt tarafı sarımsı-turuncumsu gri renkte olan varan, güçlü dişlere ve yılan dili gibi uzun ve çatallı bir dile sahiptir. Kendilerini tehlikede hissettiklerinde karşısındaki hayvanı korkutma amaçlı boyun keselerini şişirebilirler.

Üçüncü Önemli Doğa Alanı olarak Bismil Ovasını saymıştınız. Buradan da biraz bahsedebilir misiniz?

Tabii ki… Şehrin doğusunda yer alan Bismil Ovası da, Dicle’yle birleşen Batman Çayı etrafındaki geniş arazileriyle önemli doğa alanlarından biridir. Özellikle Dicle’nin taşkın yapıp menderesler şeklinde aktığı kısımları birçok hayvan ve bitki türünü barındırır. Diğer taraftan, bu bölge nesli tükenme tehlikesi altında olan ‘batman üçgülü’nün (trifolium batmanicum) yayılış gösterdiği tek bölgedir. Türkiye’nin en büyük leylek kolonisiyle beraber, alaca yalıçapkını, büyük kızkuşu gibi nadir türlerde burada ürer. Nesli dünya üzerinde tükenme tehlikesi altında olan toy kuşu, fırat kaplumbağası ve sadece Bismil Ovası’na endemik bir iç su balığı olan çöpçü balığı (cobitis kellei) da bu bölgeyi eşsiz kılar.

Diyarbakır’da bu alanlar haricinde görülmeye değer doğal güzellik barındıran birçok yer var. Bunlar nerelerdir hocam?

Bu yerlerin belki en güzellerinden biri Çermik’te bulunan Şeyhandede ve Yabanardı şelaleleridir ki bu bölge Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce 9 Aralık 2021’de “Tabiat Parkı” olarak tescillenmiştir. Kamp, piknik ve yürüyüş alanları, kır kahvesi ve manzara seyir noktaları bulunan alan, muhteşem güzellikleriyle gerçekten de görenleri kendine hayran bırakan bir bölgedir.Bu minvalde bir başka önemli nokta, Çüngüş’te yer alan ve birçok doğal güzellik barındıran Karakaya Baraj Gölü kıyısıdır. Gölün kıyısındaki mikroklima iklim yapısına sahip Geçit Köyü’nde, nar başta olmak üzere portakal, mandalina, limon, zeytin, kivi ve cennet hurması gibi Akdeniz iklimi özelliği gösteren birçok meyve yetişebiliyor. Bu bölge aynı zamanda birçok nesli tehlikede olan yaban hayvanının da yaşam alanı. Ayrıca manzarası, yaban hayatı, kendine özgü hayvan ve bitki türleriyle ve yakın zamanda arkadaşlarımız tarafımızdan görüntülenen soyu tehlike altında bulunan semender ve dağ Kulp ilçesinde, Sarım Çayı üzerinde yer alan Taşköprü ve adını bu köprüden alan Taşköprü köyü, yine doğal güzellik bakımından şehrin öne çıkan yerlerinden biridir.Taşköprü, II. Abdülhamid döneminde inşa edilmiştir ve mimarî açıdan Malabadi Köprüsü’ne benzerliğiyle dikkat çeker. Halkın ‘Gelîyê Godernê’ olarak adlandırdığı bölgede bulunan Goderne Şelalesi Diyarbakır’ın görülmeye değer eşsiz güzelliklerindendir. Yıl boyu akan şelalenin buz gibi suyu, oldukça geniş doğal bir platform üzerinden vadinin tabanındaki Sarım Çayı’na dökülür. Akdeniz ve Ege kanyonlarını andıran Taşköprü çevresi, zengin bitki örtüsü ve doğal manzarası ile büyüleyicidir.Bunların dışında Çınar ilçesinde, yöre halkı tarafından ‘Çeme Reş’ olarak bilinen Karaçay ve Kocaköy ilçesindeki Ambar Çayı ve barajı da şehrin tabii güzellik barındıran yerlerindendir.

Şehrin tam ortasında bulunan ve bozulmamış doğasıyla ayrı bir önemi haiz Hevsel Bahçeleri de Diyarbakır için çok önemli bir yerde durur, değil mi?

Tabii ki… Diyarbakır’da şehir merkezinde “doğa” deyince ilk akla gelen yer, sekiz bin yıl önce olduğu gibi bugün de tarım alanı olarak kullanılan tarihî Hevsel Bahçeleri’dir. 2015 yılında Diyarbakır Surlarıyla birlikte UNESCO kültür mirası listesine alınan ve Dicle Nehri’ni de içine alan bu bölgede, 2014-2014 yılları arasında Dicle Üniversitesi akademisyenleri tarafından yapılan saha çalışmasında elde edilen envanter derlenerek habitatların biyolojik çeşitliliği ortaya çıkarıldı. Buna göre, 2002-2021 yıllarında yapılan çalışmaları içeren literatürden elde edilen veriler, bölgede yaklaşık 600 bitki türüyle birlikte; 352 omurgasız, 27 balık, 3 kurbağa, 15 sürüngen, 218 kuş türü ve 23 memeli türü olmak üzere, toplamda 635 hayvan türü olduğunu göstermektedir. Bunlardan bazılarının yaşamının tehlike altında olduğu, yine aynı araştırmada belirtilmiştir.Bu konuda yeni çalışmalar yapılmalı, yaşamı tehlike altında olan türlerle ilgili projeler uygulanmalı, bu türler koruma altına alınmalı ve en önemlisi de farkındalık oluşturulmalıdır. Biz bilim insanları olarak, bu konuda elimizden geleni yapıyor, her fırsatta gelişmeleri kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Eklemek istedikleriniz veya okuyucularımıza bir mesajınız var mı?

Doğa tüm canlıların, hepimizin ortak yaşam alanı… Unutmayalım, doğa varsa biz varız. Doğamız sağlıklıysa biz sağlıklıyız. Ve unutmayalım, aynı doğada yaşadığımız canlıların yok olması, dünyanın ekosisteminin de bozulması ve tehlikenin başlangıcı demektir.Bu konuda, sadece bilimsel olarak konunun takibi yetmez. Her bir vatandaşımızın dikkatli ve duyarlı olması gerekir ki, biz bu konuda vatandaşlarımızla işbirliği halinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu konuda duyarlı olan ve çeşitli doğa olayları, yeni görülen canlı türleri noktasında bize destek olan tüm vatandaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, sizlere, Diyarbakır Dergisi’ne, bu konudaki duyarlılığınız için teşekkür ederim. 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir