Kurşunlu Camii Sade ve estetik -8.Sayı

Kurşunlu Camii ya da diğer adıyla Fatih Paşa Camii, Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eseri oluşuyla ayrı bir yerde durur. Bânisi Bıyıklı Mehmet Paşa, Diyarbakır’ı fetheden Osmanlı ordusunun kumandanı ve şehrin ilk valisidir. Cami bu yönüyle Diyarbakır valilerinin şehre yaptırdığı mabetlerin de öncüsü olmuştur.

Diyarbakır’da, surların kuşattığı eski şehrin doğusunda, İçkale yakınlarında sade ve estetik bir Osmanlı Camii yer alır. Kubbeleri kurşun kaplı olduğu için halk ‘Kurşunlu Camii’ diyor ona, bânisinden dolayı Bıyıklı Mehmet Paşa Camii ya da Fatih Paşa Camii olarak da biliniyor. Bıyıklı (İmrahor) Mehmet Paşa, Diyarbakır’ı fetheden Osmanlı ordusunun kumandanı ve şehrin ilk valisi olduğu için Fatih Paşa lakabıyla anılıyordu. Caminin bulunduğu mahallenin adı da Fatih Paşa Mahallesi’dir. Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eseri oluşuyla ayrıcalıklı bir yerde duran Kurşunlu Camii, Osmanlı Dönemi’nde eyalet merkezi olan şehre yapılacak yatırımların ilk nişanesi gibidir. Bu bağlamda, Bıyıklı Mehmet Paşa da Diyarbakır’a kendisinden sonra gelecek ve bu şehre camiler yaptıracak diğer Osmanlı valilerinin bir nevi rehberi sayılabilir. Caminin inşa kitabesi, 1819 yılında avlu dış kapısı yıkıldığı için günümüze ulaşamamış olsa da Bıyıklı Mehmet Paşa’nın 1516-1520 yılları arasında Diyarbakır’da valilik yaptığı bilgisinden hareketle, caminin de bu yıllar arasında yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Diyarbakır’ın Rengi, Dokusu…

Karacadağ’a kadar uzanan geniş bazalt yaylasının üzerinde kurulan Diyabakır’da, bütün mabetlerin, surların, köprülerin, hanların, hamamların ve hatta eyvanlı köşklerin bir araya gelip oluşturduğu bir şehir rengi ve dokusu vardır bilirsiniz. Bazalt taşının siyahı ve volkanik dokusudur o. Kurşunlu Camii’nin sekiz sütun üzerine oturan revak kemerlerine bakar bakmaz göreceğiniz de aynı renk, aynı dokudur ve biraz daha odaklanırsanız, abidevi eserleri siyah bazalt ve beyaz kireç taşlarını yanyana dizerek zahmetsizce süsleyen eski mimarların hoşnutluğunu bile görebilirsiniz. Almaşık tarzda kullanılan bu taşların, yalnız tasarımı ve oranlarıyla klasik Osmanlı üslûbunu yansıtan Kurşunlu Camii’ne değil, şehirdeki farklı dönemlerde inşa edilmiş diğer eserlere de yerel bir çeşni kattığı, onları bütünüyle Diyarbakırlı yaptığı muhakkak. Mimarî detayları sevenler için Kurşunlu Camii’ni biraz tarif edelim. Elbette biz, mabetlerin ruhani iklimine sığınmak istediğimizde, yüksek kubbelerin ferahlığını hisseder, çinilerin ve ahşap işçiliğinin hoşluğuyla mest olabiliriz ama caminin kare planlı olup olmadığıyla, pandantifli kubbelerin basık kasnaklar üzerine oturup oturmadığıyla ya da pencerelerin alçı revzenlerle donatılmasıyla ilgilenmeyiz, kaldı ki mimarî literatüre ilişkin bu kelimeleri de pek bilmeyiz. Yine de belli bir farkındalık oluşturmak, her zaman gördüğümüz için körleştiğimiz bir mekana sanki onun karakterini tanımak, ruhunun derinlerine inmek istermiş gibi bakabilmek mümkün. Kurşunlu Camii’nin son cemaat yerinde özenle kullanılan kesme taş işçiliğinin, eyvanın dış köşelerini yumuşatan sütunçelerin ve revakta kemerlerin arasına yerleştirilen güzelim madalyonların, asırlardır orada son derece mütevazı biçimde bizim dikkatli bakışlarımızla buluşmayı beklediğini ancak o zaman fark edebiliriz.

Mimarî Bir Geleneğin Son İşaretçisi Kurşunlu Camii bir yandan erken dönem Osmanlı mimarîsinin

zâviyeli cami geleneğinin sonuna işaret eder; diğer yandan da yarım kubbelerin devreye girdiği merkezî planlı cami tasarımının ulaştığı önemli bir aşamanın temsilcisidir. Cami bu yönüyle, merkezî kubbe etrafında dört yarım kubbeli şemanın en başarılı uygulaması olarak görülen İstanbul Şehzade Camii’nin öncülerindendir. Diyarbakır gibi, Dicle Nehri’nin kenarında ve yolların kesişme noktasında kurulmuş bir şehirde, mimarî eserlerin değişime ve sürekli bir gelişime açık olmasına, bir geleneği başlatırken diğerini sonlandırmasına şaşırmamalı. Anadolu’da her şehir, imar faaliyetlerinde kullanılmaya elverişli, karakteristik bir taş malzemeyi hemen yanıba-

şında bulan Diyarbakır kadar şanslı değildir üstelik.

Sadelikteki İnce, Güzel Detaylar

Kurşunlu Camii, karşıdan bakıldığında bir görkem hissi uyandırmaz. Muntazam, ahenkli ve mütevazı görünür, güzelliği sadeliğinde ve yakından bakıldığında görülebilen hoş detaylarda gizlidir. Kare kaideli, silindirik gövdeli ve tek şerefeli minarenin kaidesindeki geometrik desenli panolar görülmelidir ilkin, sonra taçkapının son cemaat yerinin süslü cephesiyle tezat teşkil eden yalın tasarımına dikkat edilmelidir. Taçkapı ile harimden son cemaat yerine açılan pencerelerin arasında almaşık tarzda siyah ve beyaz taşlarla yapılmış birer küçük mihrap bulunur. Camide süslemeler taş

ve ahşap üzerine uygulanmıştır. Taş süslemelerde bazalt, kalker ve mermer üzerine oyma, kabartma ve kafes oyma tekniklerini görürüz. Harim bölümüne yani caminin içine girildiğinde mihrap ve minber bir sanat galerisindeki tablolar gibi uzun uzun incelenmeyi hak ederler. Düzgün kesme kireç taşından yapılan mihrabın beşgen formundaki nişinin köşelerinde dikey uzanan zencerek süslü, silindirik gövdeli, bitkisel motif başlıklı birer sütunçe vardır. Mihrabın sağındaki minber ise kıvrık dallardan ve rumilerden oluşan bitkisel motiflerle tezyin edilmiştir. Minberin özellikle mer

mer kapı kanatlarındaki bezemeleri dikkat çekicidir. Minberin üstünde celî sülüs hatlı bir ayet vardır ve harflerin arasına istife uygun biçimde rumiler yerleştirilmiştir. Üstteki kare bölümde siyah zemin üzerine mermerin doğal rengi kullanılarak oluşturulan ma’kıli hatla yazılmış ‘Muhammed’ kelimesi okunmaktadır. Yazıların altındaki dikey dikdörtgen kısımda hatai, kıvrık dal, yaprak, penç ve rumilerden girift bitkisel bir kompozisyon işlenmiştir. Bazı kaynaklar iç mekanda duvarları belli bir yüksekliğe kadar kaplayan çinilerden söz eder ancak bu çiniler günümüze kadar ulaşamamıştır. Çinilerin bir görüşe göre, özensiz restorasyon çalışmaları sırasında sökülmüş olması üzüntü vericidir ancak mihrabın solundaki pencerenin kündekâri tekniğiyle süslenmiş ahşap kepenklerinin günümüze ulaşmış olmasıyla teselli bulabiliriz. Kepenklerdeki bezemede, sekiz kollu yıldızlar dikey olarak beş köşeli yıldızla bağlanmaktadır. Camide yalnız çiniler değil, avluda yer alan ve medrese ve hamam oldukları düşünülen harap yapılar da beşeri bir ihmalin sessiz tanıkları gibidir. Bir zamanlar var olan bu medrese ve hamamdan hareketle Kurşunlu Camii’nin vaktiyle bir külliye olduğunu söyleyebiliriz. Tarihi boyunca pek çok badireler atlatan, terör olaylarında hasar alan ve birçok kez onarımdan geçen Kurşunlu Camii bugün, çınar ve akçağaçlarla, güller ve kartopu çiçekleriyle süslü, geceleri sarı ışıklar altında parıldayan meydanıyla, bir mabede yaraşan huzuru yakalamış görünüyor. 1521 yılında vefat eden ve caminin haziresinde ebedi istirahatine çekilen Bıyıklı Mehmet Paşa, bânisi olduğu ve Kubad Hamamı, İçkale yakınlarındaki Saray Hamamı, Atik Han, mahzen, dükkanlar ve bahçe gibi akarlar bağladığı Kurşunlu Camii’nin dünya döndükçe ayakta durmasını dilemişti muhtemelen. Beş yüz yıldan bu yana sapasağlam duran kalemişleriyle süslü yüksek kubbelerinin altında müminler her namaza durduğunda, onun ruhu da şenleniyor olmalı. 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir