Mağaralar, tarih öncesi dönemlerden beri insanoğlunun sosyal ve kültürel faaliyetleri açısından vazgeçilmez ortamlar oluşturmuştur. Geçmiş dönemlerde sığınak, barınak, ibadethane veya depo olarak kullanılan mağaraların, günümüzde de hâlâ benzer işlevlerle kullanıldığını görmek mümkündür. Halk arasında kayalara oyulmuş mezarlar da ‘mağara’ olarak adlandırılmaktadır. Mağaralar çoğunlukla jeolojik doğal oluşumlar olarak meydana gelmiştir, ancak insan eliyle oluşturulan mağaralara da rastlanır. Diyarbakır bu bağlamda hem doğal hem yapay mağara yönünden oldukça zengindir ve arkeoloji, jeoloji ve turizm açısından önemli mağaralara ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan en önemlilerini Hassuni, Hilar, Bırkleyn ve Sinek Çayı mağaraları olarak sayabiliriz.
Hassuni Mağaraları
Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Bahçe Mahallesi’nde bulunan Hassuni Vadisi ve Mağaraları, Güneydoğu Toroslar’ın güneyindeki Albat Dağları’nda, Silvan Ovası’na hâkim stratejik bir noktada yer alır. Yerleşim, Silvan topografyasına uygun bir şekilde kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda gelişim gösterir. Yekpâre kayadan oyulmuş bir kaleyi andıran Hassuni Mağaraları, koridorlarla birbirine bağlı yaklaşık üç yüz oda, ana kayaların düzleştirilip kaya parçalarının döşenmesiyle yapılan taş yollar-merdivenler, sarnıçlar, su kanalları ve kiliseler gibi önemli yapılara sahiptir.Hassuni’nin en dikkat çeken yapısı kayalara oyularak yapılan Kaya Kilisesi’dir. Duvarlarında oyulmuş nişlere sahip kilisenin zemininde, içeriden dışarıya doğru dağılan kanallar bulunur. İçteki odadaki pencereden aşağı doğru, diğerlerine göre daha derin ve geniş açılan bir oluk vardır. Kilisenin devamında beş basamaklı oturma yeri yer alır.
Hassuni Mağaraları bünyesinde yer alan diğer kilise ise, kayalara oyularak değil de daha aşağı kısımda yer alan düzlükte kesme taşlardan inşa edilmiştir. Bu antik yerleşmenin su sistemi de ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcıdır. Yerleşimde yaşayanların su ihtiyacını karşılayan sarnıçların kanallarla birbirine bağlı olduğu görülür. Hassuni hem doğal güzellik hem de arkeolojik zenginlik yönünden görülmeye değer yerlerden biridir.
Hilar Mağaraları
Ergani’ye bağlı Sesverenpınar Mahallesi sınırları içerisinde yer alan Hilar Kayalıkları ve Mağaraları, Anadolu’nun en eski mağara yerleşimlerinden biri olarak kabul edilir. Akropolü, kalesi ve MS 100-325 yıllarına tarihlenen kaya mezarlarını kapsayan tarihî dokusunun yanı sıra, coğrafi yapısı ve eşsiz tabiat güzelliğiyle de hem doğal hem de arkeolojik sit alanı olarak büyük bir öneme sahiptir. Kalkerin enine ve boyuna aşınması ile oluşan doğal coğrafi oluşumların arkeolojik kalıntılarla gösterdiği uyum ve mağaranın, hemen kuzeyinde yer alan Çayönü ile olan ilişkisi bu değeri daha da artırır. Çayönü, Neolitik Dönem’in kesintisiz gelişim süreçlerini en iyi yansıtan Yakındoğu Neolitiğinin anahtar yerleşmesidir. Bu zaman dilimi günümüzden önce 10.200-8.000 yılları arasını kapsar.Hilar Mağaraları’nda ilk çalışma 1979 yılında Çayönü kazı ekibi tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalarda iki mezar odası kazılmış ve açıkta
bulunan mezar odaları temizlenmiştir. 2006-2010 yıllarında Diyarbakır Müzesi tarafından gerçekleştirilen “Çayönü Tepesi ve Hilar Mağaraları’nın Korunarak Turizme Açılması Projesi” kapsamında nekropol alanında kazı çalışmalarına tekrar başlanmıştır. Çalışmalar sonunda daha önce ortaya çıkarılan mezarodalarının yanı sıra yeni mezar odaları, kaya niş mezarlar ve kayaya oyulmuş tekne mezarlar tespit edilmiştir. Bu alanda yer alan kaya mezarlarının, aile mezarları olduğu ve uzun süreli kullanıldığı görülmüştür. Bazılarının ön yüzlerinde kabartmalar yer almaktadır. Kabartmalar her ne kadar Roma eyalet üslubunda yapılmışsa da figürlerdeki giysilerin yerel özellik taşıması ve eski Süryani dilinde yazıtların bulunması, Roma egemenliğinin yanı sıra yerel halkın kendi geleneklerini sürdürdüğünü göstermektedir. Bu mezar odaları daha sonraki dönemlerde dönüştürülerek mescit, barınak, tahıl ambarı gibi farklı işlevlerde kullanılmıştır.
Bırkleyn Mağaraları
Lice’nin Abalı Mahallesi yakınlarında yer alan Bırkleyn Mağaraları, bir doğal tünel ile beş mağaradan oluşur. Mağaralara adını veren ‘bırkleyn’ kelimesi, yükselme, kabarma ve kaynama anlamındadır. Mağaraların içinden geçen ve Dicle’nin bir kolu olan Dipni Çayı (Bermal ya da Bırkleyn Suyu), doğal bir tünel olan Dicle Tüneli’nden geçtikten sonra yeniden açıkta akmaya başlar ve bu ünik yapısıyla Dicle Nehri’nin kaynağını oluşturur.Bırkleyn Mağaralarını oluşturan mağaralardan, kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan I no’lu mağara, yaklaşık 870m uzunluğunda ve 20-25m (bazı yerlerde 45m) yüksekliğinde doğal bir tüneldir. Burada ve üçgen kesitli II no’lu mağarada Assur kralları I. Tiglat-pileser (MÖ 1114-1076) ve III. Salmanassar’a (MÖ 858-824) ait kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Bu mağaralarda yapılan çalışmalar, mağaraların Geç Neolitik Dönem’den (MÖ 6100-5500) günümüze kadar kullanıldığını gösterir. Halk arasında, Makedonya Kralı Büyük İskender’in, ordusuyla beraber Pers seferi sırasında bugünkü II no’lu mağarada konakladığı söylenir ve buraya buna nispetle ‘İskender-i Birklin’ de denir. Fakat bu konuda söylentileri destekleyecek arkeolojik bir kanıt bulunmamaktadır. Hem geçmişe dair barındırdığı izler hem de doğal güzelliğiyle büyüleyici bir atmosfere ve yüksek bir turizm değerine sahip Bırkleyn Mağaraları’nda, traverten, mağara mısır patlağı (popcorn), sarkıtlar, dikitler ve damlataşlar gibi karstik şekillere rastlanır.
Sinek Çayı Mağaraları
Sinek Çayı Mağaraları, Çermik ilçesinin Sakaltutan mevkiinde, Sinek Çayı’nı oluşturan kaynağın yakınlarında yer alır. Birkaç güçlü kaynak tarafından beslenen Sinek Çayı, kalker kayalıklar arasından güneybatı yönüne doğru hızlı bir şekilde akar. Bu kayalıkları kuzey-güney doğrultusunda geniş ve derin bir biçimde oyan çay, geçtiği yerleri küçük bir kanyona dönüştürmüştür. Kanyonun bazı yerleri çok dik ve sarp, bazı yerleri ise alçaktır. Doğu ve batı yüzünde, ağız kısımları kanyona açılan, çeşitli yüksekliklerde mağara ve kayaaltı sığınakları göze çarpar. Bu mağara ve kayaaltı sığınakları, kalker arazideki çatlakların içine sızan kar ve yağmur sularının, kayalıkları oymasıyla ortaya çıkmıştır. Bu alandaki en önemli mağara-kayaaltı sığınağı, duvarlarında barındırdığı kaya resimleriyle, Sinek Çayı kaynağının 35m kadar güneyinde yer alan mağaradır. Güney yönüne doğru bakan bu mağara 11m uzunluğundadır ve yüksekliği de ortalama 1,5-4m arasında değişmektedir. İçerisinde tavanından sızan suların oluşturduğu sarkıt ve dikitler dikkat çeker. Kaya yüzeyine on altı adet hayvan figürü ile on bir adet insan figürü çizilmiştir; ancak bazı figürlerin üzeri ince bir kalker tabakası ile kapandığından, resimlerin daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Hayvanların on dört tanesi dağ keçisi, bir tanesi oğlaktır; birinin ise türü kesin olarak belli değildir. Kaya yüzeyine yapılan resimlerin ana konusunu, çeşitli av hayvanları ile bunları yay ve ok ile avlayan insan figürleri oluşturur. Hayvan figürlerinin en önemli özelliği, hemen hepsinin soldan sağa doğru yapılmış olmalarıdır; oysa insan figürleri hem soldan sağa hem de sağdan sola doğru ok atarken gösterilmiştir. Mevcut resimlerden yola çıkarak yapılan çalışmalar mağaranın Üst Paleolitik ve Epi-paleolitik Dönem’de (MÖ 17.000-10.000) kullanıldığını göstermektedir.