Üç farklı kıta arasında yer alarak doğal bir köprü durumunda olan Türkiye, farklı flora bölgelerinin kesiştiği yerdedir. “Bereketli Hilâl” içerisinde yer aldığı için, sahip olduğu farklı iklim özellikleri ve coğrafik koşullardan ötürü farklı bitki türlerine uygun bir yaşama alanı sağlamaktadır. Biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın şanslı ülkelerinden birisi olup, orman, dağ, bozkır, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine, bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı bileşimlerine sahiptir. Bu olağanüstü ekosistem ve habitat çeşitliliği önemli bir tür ve genetik çeşitliliği de beraberinde getirmiştir. Anadolu’nun üç ana kıtanın kesişim noktasında ve tarihi göç yolları üzerinde yer alması ve ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin de katkısı ile biyolojik çeşitliliği artmış, ülkemizi jeo-biyotik önemi büyük bir konuma getirmiştir. Tüm Avrupa kıtasında 2500 adedi endemik olmak üzere 12000 bitki türü kaydı mevcutken, Türkiye’de 2022 yılı itibarıyla 3275 adet endemik, 428 adet lokal endemik ve 4 adet nesli tükenmiş takson olmak üzere 13404 takson kaydı bulunmaktadır. Dünyadaki sekiz önemli gen merkezinden iki tanesi olan Akdeniz ve Yakın Doğu bitki gen merkezleri Türkiye’de örtüşmekte olup, Anadolu bir gen bankası özelliği taşımaktadır.Türkiye florasının ilginçliği, sahip olduğu tür zenginliğinin yanında, çok sayıda endemik türü de içermesinden kaynaklanır. Sınırlı yayılışa sahip bitki gruplarını ifade eden endemik kelimesi, Latince “endemos (indigenous)”tan gelmektedir. “Endemizm”, bir bitki türünün dar bir alanda bulunmasını ifade ederken, sınırları belli, dar bir alanda yayılış gösteren bitkiye ise “endemik bitki” denir. Endemik bitkiler bulunduğu bölgenin ekolojik şartları sebebiyle yalnızca belirli bölgede yaşayan ve yetişen, bölgeye özgü bitki türleridir. Endemik bitkiler ülkemizin en önemli doğal türleridir.
Güneydoğu Anadolu’nun zengin florası
Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Mezopotamya olarak adlandırılan bölge, insanoğlunun ilk yerleşik hayata geçtiği ve tarımın yapıldığı bölgedir. Ülkemizde yetişen bitkilerin yaklaşık yüzde 30’unun, Türkiye’nin yüzölçümü olarak en küçük bölgesi olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olduğu tahmin edilmektedir. Bu lokasyonda dağların güney düzlüklerinde tamamen farklı bir İran-Turan florası gözlenirken, bölge bir gen havuzu durumundadır. Özmayasıl (Ajuga vestita Boiss.), kirpi nohudu (Cicer echinospermum), mardin çiğdemi (Crocus leichtlinii), gelin burçağı (Lathyrus trachycarpus), antep yoncası (Medicago shepardii), bey nanesi (Nepeta baytopii), öküz salebi (Ophrys bornmuelleri subsp. carduchorum), sahra sıracası (Scrophularia mesopotamica) ve antep kafesotu (Symphytum aintabicum) sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yetişen endemik bitkilerdir.Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında, Mezopotamya’nın kuzeyinde yer alan Diyarbakır 15.168 km2’lik yüz ölçümüyle Türkiye’nin 10. büyük şehridir. Sert bir kara iklimine sahip olup yazları çok sıcak geçer ancak kışları Doğu Anadolu Bölgesi kadar soğuk değildir. Diyarbakır’da TÜBİVES (Türkiye Bitkileri Veri Sistemi) verilerine göre 421 bitki taksonu bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda Güneydoğu Toros Eşiği, Karacadağ, Devegeçidi Barajı ve Bismil Ovası olmak üzere Diyarbakır il sınırları içerisinde yer alan dört Önemli Doğa Alanı (ÖDA) belirlenmiştir. Ayrıca, Diyarbakır ve Şanlıurfa illeri arasında yer alan Karacadağ da Önemli Bitki Alanı (ÖBA) olarak tespit edilmiştir.2023’e ait Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Veritabanı’na göre, Diyarbakır’da 1176 adedi damarlı bitki olmak üzere 1514 takson bulunmaktadır. 532 takson tıbbî bitki kategorisinde olup, 159 adedi tamamlayıcı tıp bitkisi,121 adedi ise herbal çay grubundadır. Kaya navruzu (Iris aucheri), bağ geveni (Astragalus ovabaghensis), yitik geven (Astragalus diyarbakirensis), kabamayasıl (Ajuga xylorrhiza), bey çiviti (Isatis demiriziana), silvan korungası (Onobrychis silvanensis), sadece Diyarbakır ilinde yetişen endemik bitkilerdir. Bununla birlikte; eğreltiotları (Pteridophyta) bölümüne ait beş tür, açık tohumlu bitkilerden de sadece tek bir ardıç (Juniperus) türü vardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yetişen, hem tür sayısı bakımından hem de ekonomik öneme sahip; gümüş korunga (Onobrychis argyrea subsp. argyrea), kabamayasıl (Ajuga xylorrhiza), kümehatmi (Alcea fasciculiflora), dicle körmeni (Allium variegatum), öküz salebi (Ophrys bornmuelleri subsp. carduchorum), tülekdokuyan (Ophrys cilicica),kirpi nohutu (Cicer echinospermum), üç papatya (Anthemis tricornis), beynanesi (Nepeta baytopii), hotozlu sığırkuyruğu (Verbascum apiculatum var. tigridaeum), top sığırkuyruğu (Verbascum globiferum), meşe sığırkuyruğu (Verbascum lysiosepalum), tosbağa kengeri (Acanthus dioscoridis var. laciniatus), siirt çiğdemi (Crocus biflorus subsp. pseudonubigena),mardin çiğdemi (Crocus leichtlinii), gelin burçağı (Lathyrus trachycarpus), sahra sıracası (Scrophularia mesopotamica), salgılı sıraca (Scrophularia pulverulenta), harput kardikeni (Acantholimon saxifragiforme), maral dikeni (Centaurea stapfiana), alaca kaside (Scutellaria orientalis subsp. bicolor), bozcaboğum (Marrubium globosum subsp. globosum), yünlü ballık (Anchusa leptophylla subsp. tomentosa), ana sabunotu (Saponaria prostrata subsp. anatolica), koç salebi (Cephalanthera kotschyana), hoş dağçiçeği (Tanacetum cadmeum subsp. orientale), ince sümbül (Scilla leepii), tezdüğme (Centaurea consanguinea), pamukdikeni (Centaurea kurdica), harmel (Asphodeline damascena subsp. gigantea), gorız (Alkanna trichophila var. mardinensis), üç şemsiyeotu (Trigonosciadium tuberosum subsp. tuberosum), yamaç akşamyıldızı (Hesperis bottae), dicle koruğu (Rosularia blepharophylla), has çalba (Phlomis oppositiflora),kar sümbülü (Puschkinia peshmenii), kepek otu (Paronychia kurdica subsp. haussknechtii), karaz (Ranuncu-
lus bingoeldaghensis), etekli şalba (Salvia pilifera), allı gelin (Tchihatchewia isatidea) endemik bitkileri de Diyarbakır ili ve yöresinde doğal vejetasyonda yer almaktadır.Diyarbakır’ın endemik olmayanlar da düşünüldüğünde kendine özgü endemik tıbbi bitkileri bünyesinde barındırması açısından sahip olduğu potansiyel, son zamanlarda tıbbi ve aromatik bitkilere talebin artışı, bu bitkilerin değerlendirme potansiyelinin belirlenmesi ve bitki üretim desenine katkı sağlayacak yeni ürünlerin katılması ile ülke ekonomisine pek çok yarar sağlaması bakımından önem taşımaktadır.Bugün dünyanın ana sorunlarından birisi, küresel biyoçeşitliliğin kaybolmak üzere olmasıdır. Türkiye endemik bitkiler açısından çok zengin bir ülke olmasına karşın,bu türlerin bazıları ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. IUCN (The International Union for Conservation of Nature, 2022) verilerine göre endemik türlerimizin yaklaşık 117’si “Çok tehlikede CR”, 155’i “Tehlikede EN” kategorisinde yer almakta olup, son iki yüzyılda Türkiye’deki sekiz endemik bitki türünün soyunun tükendiği belirtilmiştir.Bu tehdidi yavaşlatmak ve neticede engellemek için uluslararası düzeyde çeşitli sözleşmeler ve anlaşmalar yapılmıştır. Özellikle son yıllarda biyoçeşitliliğin korunması amacıyla, çevre ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik olarak; BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) (1997), BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (FCCC) (2004), BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (CCD) (1998), (1984), Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) Nesli Tehlike Altındaki Türler Kırmızı Listesi (1948), Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol (1988) gibi sözleşmelere ülkece taraf olunmuştur. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve ulusal mevzuatın bir parçasıdır.Özellikle son yıllarda küresel iklim değişikliği, pestisit kullanımında artış, orman yangınları, kontrolsüz otlatma, kontrolsüz bitkisel materyal toplanması, doğal alanların bilinçsizce tarım ve diğer amaçlı kullanımlara açılması, bu endemik ve nadir türlerin habitatlarına zarar vermekte, sonuç olarak endemik bitki türleri günden güne azalmakta, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Biyoçeşitliliğimizin korunması için öncelikle biyolojik çeşitlilik açısından zengin ve hassas alanların korunan alan olarak belirlenmesi, mevcut bitkilerin envanterinin oluşturularak sürekli güncel tutulması, biyolojik çeşitliliğin tür, habitat ve ekosistem düzeyinde gidişatının gözetim altında tutulması, Gösterge türlerin azalmasına veya yok olmasına sebep olan tehditlerin belirlenmesi ve bu tehditlerin ortadan kaldırılmasına yönelim çözümlerin üretilmesi, konusunda uzman personellerin sayısının artırılarak istihdam edilmesi, gen bankalarında ex-situ koruma çalışmalarına ağırlık verilmesi, biyokaçakçılıkla etkin mücadele edilmesi ve caydırıcı cezalar uygulanması, halkın kontrolsüz materyal toplanmaması konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.