Diyarbakır binlerce yıldan beri bu topraklarda yaşamış birçok medeniyetin tarihî ve kültürel mirasını günümüze kadar taşıyabilmiş, önemini hâlâ yitirmemiş bir şehirdir. Bu mirasın en canlı örneği, bir açık hava müzesi niteliğindeki Diyarbakır Surlarıdır. Tarihî ve estetik değerlere sahip Diyarbakır Surlarını önemli kılan özellikler, olağanüstü sağlamlığı dışında burçlarının ve kapılarının insanüstü emek, tasarım ve uygulayış içermesi ve üzerinde dikkat çekici estetik değerler taşımasıdır. Farklı uygarlıklara ait kabartmalar, kitabeler, kazımalar, sayısız sembolik motif, hayvan, bitki ve insan figürleri, geometrik motifler ve süslemeler eski medeniyetlerin ölümsüz izleri olarak günümüze kadar gelmiştir.Surların üzerine kazınmış semboller hem evrensel hem de gelenekseldir. Bu motiflerin zengin düşünsel ve duygusal içerikleri vardır ve her içerik izleyene özel bir mesaj iletir. Surlar üzerindeki hayvan ve bitki figürleri bize o zamanın sanat zevkinin zenginliği dışında hayvan ve bitki çeşidi hakkında da bilgi verir. Ayrıca şehir merkezinde hüküm sürmüş; Roma, Bizans, Pers, Arap, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok devletten günümüze kadar gelebilmiş kilise, cami, medrese ve diğer mimarî yapılar ve üzerlerindeki kitabe ve kabartmalar da bu medeniyetlerin parmak izleridir. Diyarbakır Surlarının yapımında, yörenin temel yapı malzemesi olan gri-siyah renkli sağlam bazalt taşı kullanılmıştır. Bu nedenle kitabe ve kabartmalar geçen çok uzun zamana rağmen bozulmadan büyük oranda günümüze kadar gelebilmiştir. Buna karşılık beyaz taştan (kalkerli) yapılan kitabe ve kabartmalar ise çoğunlukla bozulmuş ve kimisi tamamen kaybolmuştur.Bu çalışmada Diyarbakır Surları ve tarihî yapıları üzerindeki figürler, özellikle hayvan figürleri ile ilgili bilgi verilmekte ve yorum yapılmaktadır.
Figürlerin Çeşitleri Her biri sanat eseri olan ve aynı zamandatarihî bir belge niteliği taşıyan taşa işlenmiş yazı (kitabe) ve figürler, özellikle Yedi Kardeş, Evli Beden ve Nur Burcu gibi büyük ve görkemli burçlarda, Dağkapı, Mardinkapı, Urfakapı gibi kapılarda ve bazı sur duvarlarında yer alır. Ayrıca tarihî köprülerde, camilerde (özellikle Ulu Cami) ve kiliselerde de (Keldani, Ermeni, Meryem Ana gibi…) birçok kitabe ve figürün varlığı dikkat çeker. İlhamını çoğunlukla doğadan alan bu süslemelerde, stilize bitkisel ve hayvansal motiflerin yanı sıra, astrolojik sembollere ve Nur ve Akrep Burcu’nda bulunan örneklerde olduğu gibi insan figürüne de yer verilmiştir.Ortaçağ İslam dünyasında figüratif kabartmalara iki sembolik anlam yüklenmiştir: Birincisi figürlerin ilettiği siyasi mesajdır; ikincisi ise figürlerin, yer aldığı yapının içindeki insanları koruyacağına dair var olan inançtır. Diyarbakır Surlarındaki figüratif rölyeflerin üzerinde sembolik içerikleri açıklayıcı yazılara yer verilmediği için, bu sembolik anlatımların halk tarafından anlaşılabilen, ortak bir dile sahip olduğu söylenebilir.
Surlarda Tabiatın Yansıması Diyarbakır Surlarında yer alan bitkisel figürlerin en güzel örneklerine Dağkapı ve Mardinkapı yakınında rastlayabiliriz. Dağkapı’daki hayat ağacı ve kuşların betimlendiği kabartma eşsiz bir sanat eseridir. Selçuklu dönemine ait birçok sanat eserinde görülen hayat ağacı motifi, burada ağacın tepesinde kartal ve dallarında kuşların bulunduğu bir kompozisyonla verilmiştir. Kuşlar, ölümün ve cennetin, hayat ağacı ise, ölümsüzlüğün, evrenin ve hayatın sembolü olarak kullanılmıştır, ayrıca ebedi hayat isteğini sembolize eder. Anadolu’da değişik uygarlıklara ait birçok eserde hayat ağacına sıklıkla rastlanmaktadır.Ulu Cami’nin avlusundaki sütun başlarında da, Roma eserlerinde yaygın olarak kullanılan kenger (acanthus) yaprağı deseni kullanılmıştır.Önemli burçlar, bazı sur duvarları ve tarihî yapılar ise değişik hayvan figürleri açısından çok zengindir. Aslan, kaplan (pars ?), öküz ve boğa, kartal, kuş, at, akrep, geyik, keçi, gergedan (?), tavşan, yılan ve ejderha gibi figürler özellikle dikkat çeker.Hayvan figürlerinin önemli kısmı bazalt taşına işlendiği için günümüze kadar büyük oranda değişmeden gelebilmiştir. Sadece İçkale’deki Artuklu Kemerinin iki yanında yer alan koçu parçalayan yırtıcı hayvan (aslan?) kabartması, kalker üzerine yapıldığı için yıpranmış durumdadır.Hayvan figürleri, o dönem yöneticileri için kudret ve gücün sembolü olarak dünyaya meydan okuma aracıdır. Birçok açıdan o döneme ait mesajları günümüze kadar başarı ile taşıyan bu figürler, aynı zamanda o
zamanın sanat zevkini ve hayvan türü zenginliğini de günümüze yansıtır. Tarih boyunca Türk süslemelerinde her hayvanı bedensel özelliklerine göre değerlendirerek yorumlayan sanatçılar, bu figürleri kuvvet, bereket, kötülük, iyilik gibi çeşitli kavramların sembolü olarak kabul etmiştir.Figürlerin bir kısmında hayvanların doğal görüntüleri, bir kısmında ise değişik yorumlamalarla stilize edilerek yeni bir biçime dönüştürülmüş şekilleri görülmektedir.
Aslan Figürü: Güç ve ihtişam simgesi olarak kullanılan aslan, en sık kullanılan figürdür. Nur, Selçuklu, Yedi Kardeş ve Evli Beden burçlarında karşılıklı simetrik olarak, Mardinkapı ve Dağkapı’da ise tek başına yer alır. Aslan, çoğu yerde aslına uygun doğal ve sade şekilde resmedilmişken; bazı yerlerde başında taçla, kanatlı, kuyruğu ejderha ağızlı veya gülen aslan olarak betimlenmiştir. Yedi Kardeş ve Evli Beden gibi büyük burçlarda aslan figürünün başındaki taç, kral ya da hükümdarın egemenliğine göndermedir. Bu burçlardaki aslan figürleri bazı kaynaklarda “Avrasya Aslan Modeli” olarak adlandırılır ve doğu/batı medeniyetlerinin ortak mitolojik özelliğini taşır. Özellikle büyük burçlarda ve Nur Burcu’nda yer alan “Gülen Aslan” kabartması çok ilginçtir. Gülen aslan olasılıkla ferah ve huzurun sembolü olarak tercih edilmiştir.Aslan, Türk sanatında, özellikle hayvan mücadele sahnesinde her zaman kazanan taraf olarak kullanılmış; böylece zafer, iyinin kötüye karşı galibiyeti ve kuvvet sembolü olmuştur. Aynı zamanda, güneş ve aydınlığı da sembolize eder. Türkler arasında, Budizm’den önce, yiğitlik, hükümdarlık hatta tanrı sembolü olarak da kullanıldığı bilinmektedir.Surlarda koruyucu nitelikleriyle
birer bekçi hayvan konumunda da yer alan aslan, ayrıca Hz. Ali’nin de sembolüdür. Bilindiği gibi Hz. Ali’nin lakabı Arapçada aslan anlamına gelen ‘Haydar’, sanı da Allah’ın aslanı anlamındaki ‘Esedullah’tır.Aslan simgesi, burçlar dışında başta Ulu Cami’nin giriş kapısı olmak üzere birçok tarihî eserde de kullanılmıştır. Surlarda ve tarihî yapılarda bu kadar sık aslan ve kaplan (Pars) kabartmasının kullanılması özellikle Karacadağ’da bir zamanlar aslan ve çeşitli yırtıcı hayvanların yaşadığına da kanıt olabilir. Yöredeki yerel kültür ve sözlü tarih de bu bulguyu desteklemektedir.Kaplan (Pars?) figürü de aslan figürü gibi güç, atılganlık, cesaret belirtisi olarak ele alınmış ve genellikleaslanla beraber kullanılmıştır.
Kartal Figürü (Normal ve Çift Başlı Kartal): Kartal eski Türklerde genellikle göklerin hâkimi olarak görüldüğü için gücü, dolayısıyla da hükümdarı simgeler. Gücün yanında ‘koruyucu ruh’ olarak da kabul edilir ve özellikle silahlarda ve mimarî yapılarda bu yüzden kullanıldığı düşünülmektedir. Çift başlı kartal ise, koruyan ve egemenlik kuran iki ruhun ya da iki iktidarın güç birliği durumunda, iki kez artırılmış gücü simgeler. Türk sanatında dinî, astrolojik ve hukukî bir semboldür.Orta Asya geleneklerine göre üst düzey toplantılarda ortada hükümdar, iki yanında da simetrik düzen içinde diğer kişiler yer alırdı. Diyarbakır Surlarında da merkezde görmeye alıştığımız hükümdarın yerini, onun simgesi durumundaki kartal figürünün aldığı düşünülmektedir.Yedikardeş ve Evli Beden burçlarında yer alan kartal figürü özel önem taşımaktadır. Kartal, hükümdarı sembolize ettiği için bu burçlardaki kompozisyonların tepe noktasına yerleştirilmiş ve yanına iki veya daha fazla aslan figürü konmuştur.Anadolu’da çift başlı kartal figürü büyük olasılıkla Bizans’tan kalmadır. Selçuklu ve Anadolu Türk Beyliklerine sonradan geçmiştir. Özellikle Artukoğulları olmak üzere Türk Beylikleri döneminde en sık kullanılan simgedir. Aslında gücü ve hâkimiyeti sembolize ettiği için tarihin her aşamasında ve doğudan batıya dünyanın her yöresinde birçok medeniyet
tarafından kullanılmıştır. Günümüzde hâlâ birçok çağdaş devlet tarafından bayrak ya da hava kuvvetlerinin sembolü olarak kullanılır. Ülkemiz hava kuvvetlerinin sembolü de kartaldır.
Boğa ve Öküz Figürü: Boğa ve öküz figürü, çoğunlukla aslan ve kaplan figürü ile beraber kullanılmış; aslan veya kaplanın öküz ve boğaya karşı üstün olduğu sahneler betimlenmiştir. Bu haliyle boğanın yenilen gücü sembolize ettiği vurgulanmaktadır.Selçuklu Burcu’nda ön ayakları üzerine kapaklanmış karşılıklı iki boğa kabartması dikkat çeker. Boğaların bedenleri yandan, başlarının dörtte üçü cepheden gösterilmiştir. Urfakapı’nın üst kitabesinde ise kartal, bir boğanın başına basar gibi betimlenmiştir.
Kuş Figürleri: Diyarbakır Surlarında bazen tek, bazen farklı figürlerle birlikte yer alan kuş motifleri görülür. Betimlemelerde kuşların türü her yerde net olarak anlaşılamamaktadır. En eski tarihli örnek Dağkapı’daki Abbasi dönemine ait bir hayat ağacının iki tarafında yer alan kaza benzer kuşlardır. Bu figürler, Şamanizm’de var olan, dünyanın merkezinde bir hayat ağacının bulunduğu, tepesinde bir kartalın ve bu kartalın çocuklarının da kuş şeklinde ağacın dallarında yer aldığı ve bu kuşların doğmayı bekleyen şaman ruhları olduğu inancını hatırlatır.Dağkapı’da kapının güneyinde yer alan nişte kanatları açık, profilden işlenmiş iki güvercin figürü yer alır. Güvencin yörede hâlâ değer verilen ve beslenen bir kuştur ve öteden beri barış ve iyilik sembolüdür. Bazı yerlerde tek başına, bazı yerlerde ise yırtıcı kuşlara yem olarak betimlenmiştir.
Nur ve Melikşah burçlarında, kitabelerin bitiş noktasında yer alan aslan figürlerinin altında, Büyük Selçukluların koruyucu hayvanı atmaca (veya doğan) figürü yer alır. Atmacalar, ortalarına aldıkları Diyarbakır’ı simgeleyen ceylan/geyik tasvirini korur şekilde verilmişlerdir. Hükümdarın kuvvet ve kudretini öven ifadelere yer verilen bu kitabelerde, atmaca, kutsal savaş kahramanı, dünyanın güneşi, insanlığın savunucusu gibi sembolik anlamlar taşıyan figür olarak görselleştirilmiştir.
At Figürü: Surlarda at betimlemesine sadece Nur Burcu’nda rastlarız. Burada simetrik ve karşılıklı koşan koşumlu atlar kabartma şeklinde yandan gösterilmiştir. Koşum takımları tamdır ve kuyrukları düğümlüdür.Türk topluluklarında at, sahibinin arkadaşı ve en değerli varlığı olarak görülür. Şaman dininde, törenlerde şamanın gökyüzüne çıkacağı bineği ve kurban hayvanı olarak önem kazanmıştır. Mimarî yapılarda at figürü savaştaki yararları nedeniyle kuvvet ve kudretin sembolüdür. Ayrıca hükümdarlığı, beyliği veya tahtı da simgeler. Şaman, at aracılığı ile yer altına ve öteki dünyaya geçebildiği için, at ayrıca ölümü de sembolize eder. Eski Türkler yas alameti olarak atların kuyruğunu kesmiş veya bağlamışlardır.İslam dininde de Hz. Muhammed’in Miraç’a Burak isimli beyazbir at ile çıktığı inancı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra da ata değer vermelerini sağlamıştır.
Akrep Figürü: Akrep figürü, adını da verdiği Akrep Burcu üzerinde yer alır. Akrep başlı, insan vücutlu olan oldukça ilginç bu sembolik motifin duruşu, Selçuklular dönemi hükümdarlarınınki gibidir. Motifte, hem insan, hem de akrep kolları hareket halinde gösterilmektedir. Eski dönemlerde, Diyarbakır’da aşırı sıcağın etkisiyle akreplerin bolca yaşadığı bilinmektedir. Akrebin sokması ile can veren insanlar, akrep rölyefini surlara işleyerek ondan korunacaklarına inanmış olabilirler. Ayrıca akreptekigibi yoğun bir güce sahip olma isteğini sembolize etmiş olabilir.
Geyik Figürü: Büyük burçlar, kapılar ve bazı tarihî yapılarda geyik, dağ keçisi, antilop veya gergedana benzeyen yabani av hayvanı figürlerine rastlanmaktadır. Bu figürler yalnız, çift olarak veya aslan-kaplan gibi büyük yırtıcıların avı olarak işlenmiştir. Yöredeki diğer tarihî yapılarda da sık görülen geyik figürü, tanrı veya tanrıçayı betimlemektedir. Mardinkapı yakınında Abbasilerden kalan kitabelerin yanında bulunan boynuzlu geyik figürleri oldukça ilginçtir.Nur Burcu’nda birbiriyle tokuş
maya hazırlanan iki geyik ( veya dağ keçisi) çok etkileyicidir. Ulu Cami’nin batı cephesinde bulunan geyik ve yılan figürü ve Tek Beden’de yer alan geyik figürü (gergedan?) de hayli ilginçtir.Dağkapı’da yer alan niş içinde ve çevresinde bulunan keçi/geyik figürlerinin hilal biçimli boynuzları boğayı andırmaktadır. Ayrıca boyun kısmında hiçbir hayvan türüne benzemeyen bir şişkinlik bulunmaktadır.
Gergedan Figürü: Dağkapı’dan Urfa Kapısı’na doğru devam eden surların günümüzdeki ilk burcu üzerinde kûfî kitabenin başlangıcında yer almaktadır. İslam sanatında gergedan gücü sembolize etmektedir.Bu hayvansal figürlerin yanı sıra,sur bezemelerinde tavşan, yılan ve ejder figürüne de rastlanır. Tavşan, İslam öncesi Türk kültüründe nadiren kullanılan bir figürdür. İslam sonrasında korkaklık ve ürkeklik sembolü olarak görülmüştür. Bu figür, Nur Burcu üzerinde yer alan kartal-tavşan mücadelesi şeklinde betimlenmiştir. Yılan figürü ise, Ulu Cami’nin batı cephesinde, geyik figürüyle beraber işlenmiştir.
Kanatlı Ejder Figürü, Urfakapı’nın dış yüzeyindeki kitabenin kenarlarında karşılıklı iki tane olarak yer alır. Üsluba çekilmiş ejder figürünün oluşturulmasında, temel çıkış noktasının yılan olduğu düşünülmektedir. Ejder figürü gökyüzü ve kâinat, karanlık ve kötülükle mücadele ve gezegen sembolizmi gibi birçok anlamda kullanılmıştır.Ayrıca, iki değişik figürün çeşitli organlarının birleştirilerek kullanıldığı doğada var olmayan fantastik figür grifon (vücudu aslan, kanatları ve başı kartal olan mitolojik yaratık) ve sfenks gibi figürler de rölyefler şeklinde tasarlanmıştır. Evli Beden Burcu’nda her iki tür kabartmayıda görmek mümkündür. İnsanların güçlerinin yetmediği konularda yardım almak, iyi ve kötüyü sembolize etmek amacıyla bu tür yaratıkları hayal ederek sanat eserlerine yansıttıkları düşünülmektedir.Sonuç olarak Diyarbakır Surları, gerek uzunluğu, sağlamlığı ve görkemli burçları gerekse üzerindeki kitabe, bitki ve hayvan figürleri, değişik antik geometrik şekilleri ile gerçek bir açık hava müzesidir. Du- varlarında yer alan hayvan figürleri, o dönem seçilen hayvan çeşitliliği, sade veya stilize çizimi ve sanatsal değeri, taş işçiliği açısından emsal- siz ustalığı yansıtır. Ayrıca topluma verdiği mesajın anlamı açısından da o dönemin tarihi yapıları, birer kültür ve tarih hazinesidir. Dikkat çeken önemli bir özellik de, hayvan figürleri açısından bu topraklarda yaşamış değişik uygarlıklara, inanca sahip medeniyetlerin ortak figürlerde buluşmuş olmasıdır. Bunun en güzel örneği, burç, cami ve kilise kapılarında bulunan hayvan figürlerinin benzerliğidir. Mesela Keldani Kilisesi’nin giriş kapısında yer alan karşılıklı iki aslan kabart- ması, iki ayrı inancı aynı kültürde buluşmasını yansıtır. Aynı şekilde, Ermeni Kilisesi’nin iç avlu duvarında yer alan aslan ve domuz Ulu Cami kapısındaki kabartmanın benzeri, sur içindeki iki kilisede değişik şekillerde kullanılmıştır.Diyarbakır ve genelinde bütün Güneydoğu, bu topraklarda yaşamış onlarca değişik kültürün, inancın ve etnik grubun ortak medeniyetinin eseridir. Bu eserleri korumak ve tanıtmak da herkesin görevidir.