Devrim Erbil – Söyleşi

Tablolarını halılara dokuyan ressam

Resmin şairi Devrim Erbil 8-16 Ekim’de Diyarbakır’da. İstanbul onun resimleriyle daha bir dile geliyor. Her bir renk başka bir melodi oluyor İstanbul’u anlatan. Tabii ki İstanbul aşkı başka ama onun ana meselesi Anadolu Aydınlanması. Anadolu’nun tarihi, kültürel birikiminin ortaya çıkarılarak sanatla bütünleşmesi var oluş nedeni. Anadolu’ya kök saldıkça eserleriyle mutluluğu kimi zaman tabloları, kimi zaman halıları oluyor. Diyarbakır Sergisini heyecanla bekleyen Erbil neler söyleyecek…

 

Bu topraklarda yetişmiş dünyaca ünlü bir Türk ressamsınız, birçok ülkede sergiler açtınız, ödüller aldınız. Diyarbakır Sur Kültür Yolu kapsamında sanatınızın Diyarbakır’da geniş bir kitleyle buluşmasına dair duygularınızı nasıl ifade edersiniz?

Öncelikle Diyarbakırlı sanatseverlerle buluşacağım için çok mutlu olduğumu paylaşmak isterim. Diyarbakır’ın tarih ve kadim Anadolu kültürü içindeki yeri çok önemli. 1954’ten itibaren birçok kez Diyarbakır’a geldim, sergi açtım.

Birçok defa Diyarbakır’da bulundum; bu şehri gezdim, gördüm. Nitekim konuşmalarımda da Diyarbakır’ın sanat ve kültür içindeki önemini vurgulamışımdır. Diyarbakır’ın yetiştirdiği ressamı, yazarı, şairi hep içimde taşırım. Resimlerime de bu koku, tat yansımıştır diyebilirim. Şunu gururla söyleyebilirim ki resimlerimde aslında bütün Anadolu’nun izlerini sürebilirsiniz. Bence benim sanatımın farkı da burada ortaya çıkıyor. Benim resmime bakanlar dolayısıyla farklı bir gözle baktılar. Batı aktarmacılığı ile gelişen resimde Anadolu’nun, Anadolu kültürünün üzerinde durulmaz. Oysa ben, hocam Bedri Rahmi’yle başlayan ve Sabahattin Eyüboğlu ile devam eden Anadolu aydınlanmasının bir neferi olarak kültürümüzün farkındalığının arttırılmasının, bunun genç kuşaklarla paylaşılmasının kaygısını, sorumluluğunu hep taşıdım, hâlâ taşıyorum. Nitekim bu farkındalığın ortaya çıkması için Anadolu kültürünün izlerinin didik didik aranması gerekiyor. Tabii ki bunlarla ilgili adımlar atıldı, atılıyor. Fakat daha keşfedilecek, işlenecek çok şey var. Bu yüzden de Anadolu aydınlanmasını çok ciddiye alıyorum.

Arkeologlar her bir yeri incelediklerinde kazılarla yeni bulgulara ulaşıyorlar. Türkiye’den götürülen eserler var üzerinde durulması gereken… Bununla birlikte 1000’den fazla incelenmemiş minyatür eser var. Bunların üzerinde de durulacak. İnsanlığın en önemli uygarlıklarının kökeni bu topraklarda. Dünyada hiçbir coğrafyada 7 kültürün bir araya geldiğini göremezsiniz. Bir bina yaparken, her adımda bir kalıntıyla, bir eserle karşılaşabiliyorsunuz. Bir dini yapının çinilerinde, halılarında, duvarlarında büyük kültürlerin izleri var. Ben bir Anadolu hayranıyım. Sadece Diyarbakır’ın değil bütün olarak bu toprakların sesi olmaya çalışıyorum.

İlk ve en son yaptığınız eseriniz çerçevesinde yaşadığımız çağı düşünürseniz sanat yolculuğunuzu nasıl tanımlarsınız?

Sanat kimliği oluşurken bir müze görmek, kültürü tanımak, kenti gözlemlemek mutlaka insanın sanatının değişmesine, gelişmesine yol açar. Ben her müze gezişimde yeni bir heyecan duyarım. O müzede, sergide gördüğüm farklı şeyler bana yeni bir yaratıcılığın itici gücünü verir. Ben sanatımda her zaman açık oldum. Duyarlılığımın karşılığını, bana heyecan veren eserleri, kültürleri, renkleri,

duyguları, her zaman içime aldım, yoğurdum ve kendi sanatım için kullanmaya çalıştım. Bu nedenle sadece Diyarbakır’ın değil bütün ülkenin kültür değerlerinin kokusu, tadı her zaman resimlerimin içinde yaşıyor.

Eserlerinizden ötürü İstanbul tutkunuzu biliyoruz. Güçlü bir tarihsel hafızası olan Diyarbakır’a bir ressam olarak baktığınızda ne görüyorsunuz?

Buna zaman içinde birçok defa baktım. Fakat bu defa sergi aracılığıyla Diyarbakır resmi yapmak için bakacağım. O zaman neler gördüğümü sizinle daha net paylaşabilirim. Diyarbakır kültürü ile bütünleşmemle birlikte yapacağım bir resimle bu soruya cevap vermiş olacağım.

 

Diyarbakır’ı bir renk ile tanımlasaydınız o renk ne olurdu?

Hiç düşünmemiştim. Ama bu sorunun cevabını Diyarbakır’a geldiğimde sergide vermek isterim. İtiraf edeyim ki bu soru beni düşündürdü, heyecanlandırdı. Çok yeni bir his…

 

Genel olarak halılara ilginiz, özelde tablolarınızı halılara yansıtmanız ne zaman başladı?

Halı benim için çocukluğumda başlayan bir tutku. Çünkü baba tarafım Uşaklı, Uşak da halının merkezi. Çocukken halalarımı evlerin girişindeki hollerde tezgahlarda halı dokurken görürdüm. Sünnet olduğumda da üzerinde resim olan bir halı göndermişlerdi bana. O zaman resimle halının bir araya geldiğini gördüm. Daha ileriki yaşlarda Anadolu’nun her yerinde dokunan halıların, onlara bir sanat eseri olarak baktığınızda size söyleyeceği çok şey olduğunu gördüm. Bunu incelemeye başladım. Batı dilinde tapestri denilen resimli halı dokumayı akademide öğretim üyesi olduğum süre içinde orada seçmeli ders olarak koydum. Anadolu’yu dolaşırken bütün bölgelerden topladığım halılarla gurur duyduğum bir koleksiyon yapmaya başladım. Sonra benim için çok önemli olan bir soru ortaya çıktı; “Resimler halıya dokunsa nasıl olur?”

Bu aslına bakarsanız uzun da bir serüven. 1975 yılından beri resimlerimi halılara dokutuyorum. Bugün hiçbir sanatçının sahip olmadığı farklı bir koleksiyonum var. 200 kadar halı oldu resimlerimin dokunduğu. Yün ve ipek halılardan oluşan bir seçki. Dünyada 200 eserlik böyle bir koleksiyona sahip tek kişi olduğumu söylerken bunu gelecek kuşaklara örnek olmak için, gururla söylüyorum. Neden? Çünkü halı sanatı can çekişiyor. Ben bu koleksiyonla, ilgimle, çalışmalarımla, araştırmalarımla, eserlerimle halı sanatını, halı sanatına olan ilgiyi canlandırmaya çalışıyorum. Yaptığım sanat eserleriyle halıyı daha da sevdirmek istiyorum. Nitekim halı bu coğrafyanın, kendisine özgü tekniğiyle dünyaya bir armağanıdır.

Türkiye’de çok büyük bir halı müzesi kurulması, halının duvarlarda yer alacak şekilde sanat eserine bürünmesi, benim ana sorgularımdan biridir. Şu an halı ile resimin aynı boyutta olduğu bir sergi hazırlığındayım. Bunlar hem yurdumuzda hem de yurtdışında sergilenecekler. Bu yeni bakış, dünya sanatı için de bir ilk olacak. Hatta bunların birkaç tanesini Diyarbakırlı sanatseverlerle buluşturacağım. Halılara olan sevgimi, tutkumu, bu tutku uğurunda çabalarımı Diyarbakırlı sanatseverlerle paylaşmaktan mutluluk duyacağım.

 

 

“Hangi paletten havalanmış bu kuşlar/ Işıklı renkleri kanatlarında toplamışlar/ Deli bir sevinçle günün birinde/Söz birliği edip yola çıkmışlar.” Bu dizeler Şair Halim Şefik’in size yazdığı şiirden. Sizin de edebiyata ve şiire olan ilginizi, eserlerinizi biliyoruz…

Aslında benim size söyleyeceğim dizeleri siz söylediniz. Eserlerimin üzerine şiirler, öyküler yazıldı, piyano ve keman için sonatlar bestelendi. Bunlar benim için çok kıymetli. Tabii bunlar vakfımın eserleri aynı zamanda. Benim edebiyata yoğun bir ilgim var; fakat ben yazıyla değil de resimle, renklerle anlatıyorum. Ben resimle şiir yazıyorum. Bakış açımın temelinde Anadolu aydınlanmasının gereği olan bir duyarlılıkla oluşturduğum birikimin izleri var. Sizin okuduğunuz Halim Refik’in şiiri benim için çok anlamlı. Diyarbakır’da ne çok paylaşılacak şey var…

Röportaj: Fatma Gedikoğlu

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir