Cihan Aşkın – Söyleşi

Kemanla Anadolu türküleri

Türk Keman Ekolü’nün uluslararası temsilcisi olarak, günümüz Türkiye’sinin önde gelen sanatçılarından biri olan Cihat Aşkın kemanıyla Anadolu’yu ince ince işliyor. Her bir türkü, müzikalitesi ile destan oluyor.

Röportaj: Fatma Gedikoğlu

Halk türkülerimizin hepsi birer destan niteliğinde. İçinde acı, sevgi, cefa, dram gibi nice yaşanmışlıklar var. Biz bu kültürün üzerinde var olmakla dünyanın en zengin halkıyız. ‘Bahçada Yeşil Çınar’ isimli halk türküsü benim en sevdiğim türkülerden biridir. Bu konser için özel olarak Salih Kartal tarafından düzenlenen eseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirmek bir ilk olacak.

 

Birçok projede yer alıyorsunuz; toplumla hep iç içesiniz…

Sanat sadece belirli bir zümrenin ihtiyacı değil, tüm toplumun ihtiyacıdır. Çünkü sanat, insanları olduğu kadar toplumu da daha iyiye, güzele ve doğruya yaklaştırmak için ideal olanı arar. İnsanın ruhundaki estetik bilinci ortaya çıkarır ve sanatla iç içe olan insanlar daha uyumlu ve daha sevgi dolu olurlar. Çünkü sanat yaratıdır. İnsan sanatı sevince üretmeyi, yaratmayı ve sevgiyi de öğrenir. Ben halkla birlikte yürüyen bir sanatçıyım ve sanatın daima geniş toplum kesimlerince paylaşılmasını ve sahiplenilmesini amaçladım. Bu nedenle halkın içerisindeyim.

               

Kendi kendinizi keşfiniz nasıl oldu, müzikle hemhal olduğunuzda neler hissettiniz? Ayrıcalıklı olduğunuzu hiç düşündünüz mü?

Müzik sevgisi çok küçük yaşlarda ortaya çıkmaya başladı. Aile ortamında müzik ve sevgi ortamı hep vardı. Önce radyo aracılığı ile daha sonra diğer iletişim araçları ile müziğe aşina oldum. İlkokul sıralarında koro yönetirdim. Müziğe karşı hevesli olduğumu gören anne ve babam bana bir gün bir mandolin hediye etti. Ben sevinçten havalara zıpladım ve hemen mandolinimi ilkokul öğretmenim Gülnigar Gündem’e götürdüm. İlk notaları o öğretti bana. Daha sonra kendim devam ettim. Babamın da teşvikiyle bir dernek korosuna girdim ve kısa bir süre sonra konservatuarı kazandım. İlk başladığım günden beri kendimi farklı hissediyordum. Keman çalmak benim için bir aşktı, hâlâ da öyle. Keman ile kendimi ifade etmeye başladığımdan beri bu farklılığı hissettim.

 

Kemandan sonra en sevdiğiniz müzik aleti….        

Müziği genel olarak çok seviyorum ve hiçbir zaman çalgılar arasında bir ayrım yapmadım. Her çalgının bana verdiği farklı bir tını var, farklı bir mesaj var. Bu nedenle tüm müzik aletleri benim için aynı öneme sahip.

 

Siz bu toprakların kemancısı olarak Anadolu Müziği’ni bir insan olarak betimleseniz nasıl bir portre ortaya çıkardı?

Anadolu, dünya medeniyetlerinin beşiği. Eski ve yeni kültür bir arada. Yani Doğu Medeniyeti’nin başlangıcı, Mezopotamya Uygarlığı bu topraklar üzerinde doğdu. Bununla beraber, Batı Medeniyeti’nin doğum yeri de yine Anadolu’dur. Biz bu topraklar üzerinde var olan bütün kültürel mirasın sahibiyiz, bu nedenle bu topraklar üzerinde bulunan her türlü kültür ürününü kullanmak da bizim hakkımız. Bu sayede hiçbir ayrım yapmadan bütün var olan kültürel mirasa sahip çıkabiliriz. Anadolu Müziği dünyanın en zengin mirasına sahip. Başka ülkelerde bu derece tarih, coğrafya, değişik insan toplulukları ve kadim medeniyetler bulunmamakta. Doğu’nun bütün kültür birikimine sahip olduğumuz gibi Batı’nın da kültür birikimine sahibiz. Anadolu iki dünya ortasında bir köprü. Bu nedenle hem Doğu’ya hem Batı’ya ait çok büyük zenginliklerimiz var. Halk türkülerimizin hepsi birer destan niteliğinde. İçinde acı, sevgi, cefa, dram, yaşanmışlık var. Biz bu kültürün üzerinde var olmakla dünyanın en zengin halkıyız.

 

  1. yüzyılda İstanbul’da Dede Efendi, Bonn’da ise Beethoven doğuyor. Ne hissettiriyor size?

Ben müziği hiçbir zaman Doğu ve Batı olarak ayırmadım. Benim için Batı Müziği ne kadar zenginse Türk Müziği de o derece zengin. Özellikle bu topraklar üzerindeki zenginlik dünyanın hiçbir ülkesi ile kıyaslanamaz. Beethoven bugün Dünya mirasının en önemli köşe taşlarından biri ise benim için Dede Efendi de aynı kategoride yer alıyor. Muhakkak ikisinin de çok ayrı yazı dili var. Ancak dünyaya verdikleri mesaj mutlaka ortak bir noktada buluşabilir. Biz kendi kültürel değerlerimizi dünyaya sunarken, dünyada en son geçerli teknikleri kullanarak sunmak durumundayız. Eğer o sunum dilini yakalayamazsak o halde sunduğumuz hiçbir şey hedefine varmayacaktır. Ben bu nedenle kemanımla hem Batı eserlerini hem de kendi eserlerimizi çekinmeden ve büyük bir gururla seslendiriyorum.

 

Kültür Yolu Festivalleri’nin sanatın gelişimi açısından değerlendirebilir misiniz?

Son yıllarda sadece büyük kentlerimizde değil, Anadolu’muzun değişik kentlerinde de yapılmaya başlayan Kültür Yolu Festivalleri’ni büyük bir içtenlikle destekliyorum. Bakanlığımızın  bu konudaki gayretleri takdire şayandır. Özellikle ülkemizin önemli kültür ürünlerini yerel kültürle ve kültür insanlarıyla buluşturması bence çok önemli bir adım. Sanatın her alanında sergilenen etkinlikler toplumu birbirine kaynaştırıyor ve insanlar bu büyük kültür hizmetini alıyorlar. Ben İstanbul’da, Çanakkale’de ve en son Diyarbakır’da yapılan Kültür Yolu Festivalleri’ne davet edildim. Konser verdiğim yerlerde çok yakın bir ilgi görmekten dolayı çok mutluyum. Benim yıllardır ifade etmiş olduğum fikirlerin Bakanlığımız tarafından uygulanıyor olduğunu görmek beni ayrıca mutlu ediyor. Toplumun sanatla beslenmesi, gerçek sanatçının ne olduğunun anlaşılması açısından çok önemli. Sanatın insan hayatını geliştirdiği gibi toplum düzenini de iyileştirici gücü olduğuna inanıyorum. Bu nedenle Kültür Yolu Festivalleri’nin; ülkemizin her şehrinde düzenli olarak uygulanması, bununla birlikte özellikle yerel değerlerin ulusal ve uluslararası değerlerle buluşması için ortak bir zemin sağlanması gerektiğini düşünüyorum.

Diyarbakır’da böyle bir festivalin yapılmasının bölge açısından önemi nedir sizce?

Diyarbakır kültürel zenginlikleri açısından son derece önemli bir yerdir. Diyarbakır halkı gerek kültürel birikimi ile gerekse insani birikimi ile sanatın en güzel sunumunu hak eden bir halktır. Ben 20 yıldır hiçbir devlet ve özel sektör desteği olmadan Anadolu’yu dolaştım ve konserler verdim. Konserler vermenin dışında eğitim faaliyetlerinin önemli olduğunu ifade ettim ve bölgede farklı şehirlerde konserler ve eğitim faaliyetleri düzenledim. Pandemi öncesi Diyarbakır’a gitmek için davet aldım ancak pandemi sebebiyle bu kısmet olmadı. ‘Sur Kültür Yolu Festivali’ vesilesiyle Diyarbakır’da olacak olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Diyarbakır dinleyicisi için özel bir de eser seslendireceğim. Bu yörenin kültürünü konser sahnelerine taşımak ve onları senfoni orkestrasıyla temsil etmek bence Diyarbakır halkına yakışır bir etkinlik olacak. Konser dışında Diyarbakır’ın sanatçılarıyla ve müzik eğitim kurumlarıyla bir araya gelmek benim için oldukça önemlidir. Biz sanatçılar özellikle Diyarbakır’a ve bölgeye sanatı daha fazla sunmak durumundayız ve buradaki değerli sanatçılarla ve yeteneklerle bir araya gelmek büyük kazanç olacaktır.

Bu bölgeye ait en sevdiğiniz türkü?

Diyarbakır konserimde senfoni orkestrası eşliğinde aynı zamanda bir Diyarbakır Türküsü seslendireceğim. Bu türküyü özellikle çok sevdiğim eserler arasından seyirciler için seçtim. ‘Bahçada Yeşil Çınar’ isimli halk türküsü benim en sevdiğim türkülerden biridir. Bu konser için özel olarak Salih Kartal tarafından düzenlenen eseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirmek bir ilk olacak. Ben Türkiye’de halk türkülerini ilk defa keman ile konser salonlarında seslendiren ve onları müzik albümü yapan bir sanatçı olarak halk kültürüne büyük önem veriyorum. Bir Kalan Müzik sanatçısı olarak Minyatürler albümü yurdumuzun dört bir tarafında ilgi görmüştür. Bu çerçevede Diyarbakır izleyicisi ile de buluşmayı dört gözle bekliyorum.

 

Röportaj: Fatma Gedikoğlu

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir