Bin yıl Öncesinden Geleceğe Işık Cezerî ve Robotik Makineleri- Sevda Bora Çınar

Ortaçağ, bilim ve teknoloji tarihi açısından ‘karanlık çağ’ olarak adlandırılsa da Batı’nın karanlığı yaşadığı o dönemlerde, Doğu en aydınlık dönemlerini yaşamıştır. Batı’da, kilisenin özgür düşünceyi baskı altına almasıyla bilimsel çalışmalar engellenirken, Doğu’da ise desteklenmiş ve İslam devletleri altın çağlarını yaşamıştır. Bu dönemde yetişen birçok âlim sanatta, bilimde ve teknikte çağının ötesinde önemli eserler meydana getirmiştir. Günümüz teknolojisiyle karşılaştırıldığında hayranlık ve şaşkınlık uyandıran olağanüstü makinelerin mucidi olan Cezerî de, Ortaçağ’ın en önemli aydınlık yüzlerinden biridir. 

 

Tam ismiyle Bedi’ûz-zamân Ebû’l-‘İzz İsmâ’îl b. er-Rezzâz el-Cezerî, 1136 yılın- da Şırnak’ın Cizre ilçesinde doğmuştur. Çoğunlukla Diyarbakır’da yaşamış olsa da, yine doğduğu topraklarda 1233 yılında vefat etmiştir. Kabri de Cizre’de Nuh Camii avlusundadır. Cezerî, 1206 yılında tamamladığı, Kitâb fî Ma’rifeti’l-hiyeli’l-hendesiyye adlı Arapça el yazması eseriyle, döneminin bilim ve teknikte ne kadar ileri düzeyde olduğunu belgelemiş, tüm dünyada büyük bir hayranlık ve ilgi uyandırmıştır. Cezerî’nin bu kıymetli eserinden söz etmeden önce, onun Diyarbakır’da aldığı eğitim ve desteğin, çalışmalarını nasıl etkilediğini ve bu eserin meydana gelmesindeki rolünü incelemek gerekir.

 

Cezerî’nin bilim merkezi Diyarbakır’a yolculuğu 

 

Teknik ve bilimde yeterli birikim ve olgunluk gerçekleştiğinde, aynı ya da benzer icatların birbirinden habersiz kişilerce dünyanın farklı yerlerinde ve farklı zamanlarında icat edilmesi olağandır. Yeterli birikim ve olgunluğun en mükemmel ürünlerinin, 13. yüzyılda Anadolu topraklarında verilmesinin en temel sebebi, bilimin ve sanatın bu topraklarda takdir edilmesi, araştırmacılara maddi ve manevi destek olunmasıdır.Cezerî’nin Diyarbakır’a yerleşip, çalışmalarını Artuklu sarayında sürdürmesinin en önemli sebebi, Diyarbakır’ın, bilimini ve tekniğini geliştirmek isteyen her araştırmacı için uygun medrese ve eğitimci sunan bir bilim merkezi oluşudur. O dönemde, medreselerin yanında ibadethaneler de ilim merkezi olarak faaliyet gösteriyor; sanat, mantık, fıkıh, hikmet, teknik ve fen alanlarında tahsil yapmak isteyen talebeler, diledikleri âlimin eğitim grubuna dâhil olup ders alabiliyordu. Avrupa’da Engizisyon Mahkemeleri bilim insanlarını dine karşı gelmekle yargılarken, Diyarbakır’da, dünyanın dört bir yanından bilim insanları saraya davet ediliyor ve çalışmaları için gerekli tüm imkânlar kendilerine sunuluyordu.

Diyarbakır’ı bilim merkezi haline getiren kaliteli eğitim ve bilime verilen destek, Cezerî’nin de Diyarbakır’a Artuklu Sarayı’na yerleşmesinde başat rol oynamış; Cezerî tekniğini burada ilerleterek, robotikten otomasyona birçok çalışmasını burada yapmıştır. Mekanik ve otomasyon alanındaki başarılı çalışmalarından ötürü sarayın başmühendisi olarak görevlendirilmiş ve 25 yılı aşkın süre burada kalarak, hem sarayın hem şehrin makineleştirilmesini sağlamıştır. Kitabını da, Artuklu hükümdarı Davud bin Sukman bin Artuk’un emriyle kaleme almıştır. 

 

Kitabü’l-Hiyel ve olağanüstü makineler 

Saatlerden çeşmelere, şehir kapısından sürahilere kadar onlarca işlevsel mekanizmayı, insan ve hayvan görünümlü otomatlarla zenginleştiren ve her birini birer sanat eserine dönüştüren Cezerî, tüm bu olağanüstü makinelerini 1206 yılında tamamladığı ve Arapça olarak kaleme aldığı el-Câmi Beyne’l-ilm ve’l-amel en-Nâfi fî eş-Şınaâti’l-hiyel adlı el yazması eserinde toplamış ve mekaniğe yaklaşımını gelecek nesillere ulaştırmayı başarmıştır. Yaygın olarak Kitâb fî Ma’rifeti’l-hiyeli’l-hendesiyye (Maharetli Mekanik Cihazların Bilgisini İçeren Kitap) olarak da bilinen bu eserinde Cezerî, tüm tasarımlarını tarifler, şekiller ve açıklamalarla birlikte detaylı bir şekilde kaleme almıştır. Temelde altı bölüme ayrılan kitapta, sırasıyla saatlere, içki eğlenceleri için sihirli kaplara ve insan görünümlü otomatlara, abdest almada ve el yüz yıkamada kullanılabilecek çeşitli sürahi, leğen ve otomatlara, kan alma teknelerine, şekil değiştirebilen havuz fıskiyelerine ve müzik çalabilen otomatlara, su kaldıraçlarına ve benzersiz şeylerin inşası üzerine çeşitli makinelerin nasıl yapılabileceğine ilişkin bilgilere yer verilmektedir. Ayrıca şifreli kilitler, açıölçer ve Amid (Diyarbakır) kent kapısının yapımına ilişkin bilgi ve tarifler de yer almaktadır. Cezerî’nin icatları arasında, içine doldurulan farklı sıvıları istenildiği şekilde akıtabilen sürahiler, bu sistemlerin insan ve hayvan görünümlü otomatlarla sofistike hale getirildiği robotik sistemler, tavus kuşu ya da çocuk görünümde olan ve kullanıla güzel örneklerinden biri olan filli su saatini, kendi çizimleri ve anlatımlarıyla yakından incelemek faydalı olacaktır. 

 

Filli su saati

Cezerî, filli su saatini tasarlarken, dönemin kültürel özelliklerini yansıtan ve her biri ayrı bir anlam içeren unsurları bir araya getirmiştir. Saat, bir fil üzerine yerleştirilmiş bir kürsüden oluşur. Filin boynunda sağ elinde bir balta, sol elinde ise bir sopa tutan bir seyis, seyisin arkasında sağ ve sol tarafa yerleştirilmiş iki vazo ve filin sırtındaki kürsünün içinde bir yarımküre üzerinde, elinde kalem tutan bir kâtip bulunur. Kürsünün zirvesinde ise bir Zümrüdüanka kuşu, kürsünün önünde saati gösteren bir disk, diskin önünde ise sağında ve solunda şahin olan bir hükümdar yer alır. Kalenin orta kısmında, hükümdar ve seyis arasında hareket eden ağzı açık iki ejderha bulunur. Her bir unsur ayrıca ele alındığında, fil kraliyet ve soyluluk, Zümrüdüanka yeniden doğuş ve hayat, ejderha güç ve yenilmezlik alameti olarak kabul edilmektedir. Tüm bu unsurlar yanında Hint fili, Arap kıyafetleri, Çin ejderhası, İran halısı gibi kültürel ve seyis, kâtip, hükümdar gibi toplumsal unsurların sentezlenmesiyle, sadece bir saat olarak görülemeyecek incelik ve estetikte bir eser meydana geti ak suyu ustaca hesaplayan otomatik çeşmeler, bir eğlencede kimin içki içeceğine karar veren kadehler, hizmetli, soytarı, cariye görünümlü otomatlar, sandalda müzik çalan robotlar, orkestralı meydan saatleri, filli su saati, bardak şeklinde su saatleri, mumlu saatler, istenilen şekilleri oluşturacak şekilde çalıştırılabilen havuz fıskiyeleri ve kan alma tekneleri gibi pek çok ilginç ve görsel olarak da insanı şaşkına çeviren tasarımlar bulunmaktadır. Cezerî, makinelerini oluştururken mühendislik bilgisi yanında, fen, matematik, robotik, estetik hatta anatomi bilgisinden de yararlanmıştır. Onun makinelerini olağanüstü kılan da bu çok yönlülük ve derinlik sayesinde, makinelerinde işlevsellik ve estetiği birleştirmesi, bilim ve sanatı buluşturmasıdır. İcatlarına yansıttığı estetik, derinlik ve inceliği göstermesi adına, Cezerî’nin ikonik eserlerinden biri olan mühendislik ve sanatı buluşturan icatlarının en güzel örneklerinden biri olan filli su saatini, kendi çizimleri ve anlatımlarıyla yakından incelemek faydalı olacaktır.  Öyle ki filli su saati zamanı göstermekle kalmayıp, zamanını da göstermektedir.

 

Filli su saatinin tasarımı kadar işleyişi de ayrı bir teknik harikasıdır. Saatin çalışma mekanizması, birbirini izleyen ve tetikleyen bir dizi mekanik süreç içerir. Süreç filin gövdesine yerleştirilen su tankının içinde yer alan ve yarım saatte dibe çökecek şekilde tasarlanmış delikli bir şamandıranın batışıyla başlar. Bu şamandıradan kâtip mekanizması ve ejderha mekanizmasına giden iki bağlantı bulunur. Makara sistemine bağlı olan bu bağlantılardan biri sayesinde kâtip, şamandıranın batışıyla eş zamanlı olarak döner ve elindeki kalem de kaç dakika geçtiğini bu şekilde gösterir. Şamandıranın tamamen batması üzerine kâtip yarım saatlik turunu tamamlar ve bundan sonra kalenin üstündeki kapalı düzenekte bulunan bilyelerden biri düşer. Bu bilye, çıktığı yerden öncelikle kuşun kendi etrafında dönmesini sağlayan pervane düzeneğine çarpar ve pervaneye bağlı olan kuşu döndürür. Sonrasında hükümdarın sağında ve solunda yer alan şahinlerden birinin ağzına doğru ilerler. Şahinlerin ağzına doğru giden her iki yolda da öndeki hükümdarın sağa ya da sola doğru eğilmesini sağlayan bir düzenek bulunur. Bu düzenekler sayesinde bilye hangi yoldan ilerlerse hükümdar o yana doğru eğilir ve böylece hükümdarın eli bilyenin ilerlediği yolun sonundaki şahinin başını işaret eder. Şahinin ağzından düşen bilye kendi hizasında duran ejderhanın ağzına düşer ve bilyenin ağırlığıyla ejderha filin sırtında kendi bulunduğu yönde yer alan vazoya doğru döner. Bu sırada dönen ejderhanın ağzındaki bilye vazoya düşer ve ejderha, mekaniz

Cezerî’nin makinelerindeki tasarım dikkate alındığında, onun sadece alanında uzman bir mühendis değil aynı zamanda yetenekli bir sanatçı olduğu da görülür.

masındaki yay sayesinde tekrar başladığı konuma geri yükselir. Bu yükseliş aynı zamanda filin gövdesindeki tankın içinde dibe çöken şamandırayı çekerek tekrar yükselmesini ve yarım saatlik döngünün tekrar başlamasını sağlar. Yeni bir döngü başlarken eski döngünün son aşamaları da otomatik olarak ilerlemeye devam eder. Vazoya düşen bilye bu düşüşle ses çıkararak filin boynuna doğru yol alır ve burada da seyis mekanizmasını harekete geçirerek seyisin elindeki balta ve sopayı filin başındaki metal kaba vurmasını sağlar. Tüm bu seslere ek olarak bilye, filin boynundaki çana da çarparak filin boynundan çıkıp önünde yer alan kaba düşer. Her yarım saatlik süre aynı zamanda kale önündeki diskin üzerindeki boş delikleri kapatacak şekilde ilerleyen bir diğer diskin yarım saatlik ilerlemesini de sağlar. Hem bu diske hem de filin önündeki kaba düşen bilyelerin sayısına bakarak saatin kaç olduğunu hesaplamak mümkündür. Tam bir gündüz ve tam bir gece boyunca otomatik olarak işleyen bu süreci yenilemek için, düşen tüm bilyeleri tekrar kalenin üstündeki bölmeye yerleştirerek saati günde iki kez kurmak gerekir.

 

Muazzam bir incelik ve teknoloji barındıran filli su saati, Cezerî’nin onlarca icadından sadece bir tanesidir. Cezerî’nin tüm bu makineleri elektriğin dahi bulunmadığı bir çağda sadece su, hava ve basınç dengesini kullanarak çalıştırmayı başarmış olması, onun ne kadar yetenekli bir mühendis olduğunu göstermeye yeterlidir. 

 

Sanatkâr mühendis 

Cezerî’nin makinelerindeki tasarım dikkate alındığında, onun sadece alanında uzman bir mühendis değil aynı zamanda yetenekli bir sanatçı olduğu da görülür. Kitabına çizdiği, eserlerini gösteren kendi el ürünü minyatürler ve uygulamaya geçirdiği eserlerindeki işçilik, onun el sanatlarında da yetkin bir sanatçı olduğunu gösterir. Öyle ki icatlarının çoğu aynı zamanda kinetik heykel sanatının 13. yüzyıl örneklerini oluşturarak, bu sanatın öncü temsilcilerinden sayılır. Nitekim günümüzde heykeltıraş İskender Giray’ın iki buçuk yıllık bir çalışmayla filli su saatini yeniden yorumladığı eseri, Cezerî’nin sanatının muazzamlığını tekrar gözler önüne serer. 

 

Cezerî’den ilhamla…

Teknoloji alanında araştırmacıların kaliteli bir eğitim alması ve bu eğitim sayesinde sofistike sistemlerin ortaya çıkarılmasının sağlanmasında, Cezerî’nin aldığı eğitim ve makinelere yönelik bütünsel ve sanatsal yaklaşımından öğrenilecek pek çok şey bulunmaktadır. Ufuk açıcı ve çok yönlü çözümler, kendini her alanda geliştirmiş ve bir olguya bütünsel yaklaşabilen kişiler tarafından gerçekleştirilebilmektedi. Bilim ve teknolojide bölünmeler arttıkça hayatın olağan akışından uzaklaşılmakta, teori ve pratik arasındaki uçurum artmaktadır. Cezerî bu sorunu yüzyıllar öncesinden görerek “Denenmemiş bilgi, doğru ile yanlış arasında asılı kalır.” tespitinde bulunmuştur. Cezerî’nin aldığı eğitimin, icat ettiği makinelerin günümüzde bile olağanüstü olarak görülmesine olan katkısı düşünüldüğünde, disiplinler arası, bütünsel ve etkili bir eğitim sürecinin araştırmacıların kalitesini de belirlediği ortadadır. STEM olarak kısaltılan ve açılımı science, technology, engineering and mathematics olan, Türkçe ’ye de FETEMM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) olarak çevrilen kavram da eğitime bütünsel bir yaklaşım modeli sunmaktadır. Son yıllarda özellikle eğitim alanında üzerinde durulan bu çok disiplinli eğitim modeli, Cezerî’nin aldığı eğitimi akla getirmektedir. Sofistike bir eğitim sistemi, bilim ve teknik eğitimi kadar bilim insanlarının bilime katkılarına yönelik tarih bilincinin oluşturulmasını da amaçlamalıdır. Her bir ilerlemenin geçmişteki çalışmalardan beslendiği bilim alanında, önceki çalışmalar ve önemli bilim insanlarının tecrübeleri daima yol gösterici olmaktadır. Geçmiş ve gelecek, gelenek ve yenilik arasında sağlam köprüler kurulması için Cezerî ve olağanüstü makinelerini hatırda tutmak gerekmektedir. 2019 yılında ön prototipinin deneme uçuşu gerçekleştirilen ilk uçan araba projesinin adının Cezerî olması ve logosunda filli su saatine gönderme yapan fil imajının kullanılması bu sebeple oldukça kıymetlidir.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir