7. Sayı Sunuş

Bilim insanlığın ortak mirasıdır. Medeniyetler bilimin kanatları altında kurulur, tekâmül eder ve bütün insanlığa mâl olur. Bugün hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin arkasında, insanoğlunun, tarih öncesi çağlardan bugüne kadar aştığı her merhalenin bıraktığı izler vardır. Bu izler bizi, tarihten günümüze bilimsel bir yolculuğa götürür. Bu yolculukta Diyarbakır’ı, gerçek anlamda bir “bilim merkezi” olarak, çok yönlü bir birikimin odak noktasında buluruz. Medeniyet tarihi boyunca birçok ilk’in yaşandığı, keşfedildikleri zaman için büyük önem arz eden teknik gelişmelerin kaydedildiği bu coğrafya, İslam medeniyetinin doğuşuyla şahlanan bilimsel hareketlerin de ana duraklarından biri olmuştur. “İslam’ın Altın Çağı” olarak anılan bu dönemde, bilim insanlarının bilgiyi aramak ve kâinatı tanımak için çıktığı keşif yolcuğunda attıkları her adım, bugün modern bilimin var oluş zeminidir. Batı’nın, elinin tersiyle ittiği antik kaynaklardan yapılan tercümeler, yazılan kitaplar, kurulan kütüphaneler, rasathaneler, medreseler aynı bilimsel gelişmenin ürünü olarak, yüzyıllar sonrasına da ışık tutmaya devam etmişlerdir. Öyle ki Uluğ Bey Semerkand’da kurduğu rasathanede gökyüzünün sırlarını ararken, İbn Sina Hemedan’da “Tıbbın Kanunu”nu yazıyor, İbn Heysem Bağdat’ta Optik bilimini kurarken, Cezerî Diyarbakır’da robotik ve sibernetiğin babası olmasını sağlayacak otomatlarını yapıyordu. Hepsi de İslam’ın bilgiye ve öğrenmeye verdiği önemin ilhamıyla, yaşadıkları çağın altına çeviren bir güneş gibiydiler. Kültürü, sanatı ve bilimsel birikimiyle önemlin merkezlerden biri olan Diyarbakır’da, biz bugün bilimin, yüzlerce yıl öncesinden gelerek günümüzü aydınlatan ışığını, Mesudiye Medresesi’nin duvarlarında hâlâ görebilir, geçmişin mürekkeple var edilen bilimsel mirasına dokunabiliriz. Zinciriye Medresesi, avlusundan gelip geçen bütün ilim meraklılarının ayak izlerini hâlâ saklar gibidir. Yapıldıkları döneme göre şaşırtıcı bir hendese ve ince hesaplamalarla inşa edilen köprüler, camiler ve göğe yükselen minareler, bugün tekniğin ve mimarinin birer canlı şahidi olarak dimdik ayakta durmaktadır. Ve tabii ki bugün bütün dünyada Sibernetiğin kurucusu olarak kabul edilen Cezerî’nin, Artuklu Sarayı’nda bilime adanmış ömrü, dün olduğu gibi bugün de bizler için en büyük ilham kaynaklarındandır.

İslam’ın Altın Çağı’nda parlayan ışıklardan biri olan Diyarbakır’ı anlattığımız bu sayımızda, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurup, geçmişten aldığımız feyzi hayatımıza dâhil etmek istedik. İnanıyorum ki, bugün ihtiyacımız olan bilimsel bilgi, ‘beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi’ emreden anlayışın gereğini yapmak ve daha çok çalışmak suretiyle elde edilebilecektir.Son nefesimize kadar öğrenmek, aydınlanmak ve medeniyet ışığımızla insanlığı yeniden aydınlatabilmek umuduyla, iyi okumalar diliyorum.

Ali İhsan Su
Diyarbakır Valisi

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir