Türbeler – 2. Sayı

Ölen sevdiğinin ebedi ikametgâhını, kendisinin geçici
ikametgâhından ayıran insanoğlu, kabirlerin üzerine
yaptığı anıtlarla onları ölümsüzleştirmeye çalışmış.
İlk anıtsal mezar Halikarnassos Mousoleumu’ndan
günümüze, nice kutsal kişi, devlet büyüğü için, kimi
mütevazı, kimi abidevî birçok mezar yapısı yapılmış

İlk çağlardan bu yana insanoğlu, sanki Âl-i İmrân Suresi’nin 185. ayetinde geçen “Küllü nefsin zaikatül mevt (Her nefis ölümü tadacaktır).” emrini idrak etmiş ve ona göre davranmış. Ölüm, insan için katlanılması zor bir acıdır. Bu yüzden, eski zaman efsanelerinde insanın hep bir ölümsüzlük iksiri peşinde olduğu, “âb-ı hayat” denen pınardan bir damla içip ölümsüzlüğe ulaşmayı arzuladığından bahsedilir. Ancak ölümün çaresi yoktur. Bu çaresizlik, insanı, bu defa ölen yakınlarından ayrılmamanın çaresini aramaya itmiş; insanoğlu, bunun için bazı çözümler geliştirmeye, sevdiklerini ölümsüzleştirmeye çalışmış. Hayatın ölümden sonra tekrar devam edeceğine inanan ilk çağ toplumlarındaki “öteki dünya” inancı, onları, sevdiklerini eşyalarıyla beraber gömmeye sevk etmiş. Ölen yakınından ayrılmak istemeyen biri, onu yaşadığı mekânın içine gömerek, yanından ayırmak istememiştir. Kazısı yapılan birçok ilkçağ kentinde bu uygulamayla karşılaşırız.

 

Daha sonraki dönemlerde ölen sevdiğinin ebedi ikametgâhını, kendisinin geçici ikametgâhından ayıran insanoğlu, bu defa da kabirlerin üzerine yaptığı anıtlarla onları ölümsüzleştirmeye çalışır. Çok sevdikleri eşlerini kaybeden kimi kral ve kraliçeler, eşlerine olan sevgilerini ebedileştirmek üzere mezarlarının üzerine anıtlar inşa ederler. Halikarnassos Mausoleumu (Halikarnas Mozolesi) ve Tac Mahal’de olduğu gibi…

 

Halikarnassos Mausoleumu, dünyada bilinen ilk anıt mezardır. Vefat eden Karya Satrabı Mausolos anısına, eşi Artemisia tarafından MÖ 353-350 yıllarında Halikarnassos’ta yaptırılmış görkemli bir kabirdir. İslam mimarîsinde karşımıza çıkan ilk anıtsal mezar ise Abbasi Halifesi Muntasır Billâh için annesi tarafından yaptırılan Kubbetü’s-Suleybiyye’dir. Anıtsal mezar düşüncesi hakikatte İslam inancıyla bağdaşmaz. Ancak Muntasır Billâh’ın annesinin Yunan asıllı oluşu, muhtemelen kendi kültüründe bulunan anıt mezar geleneğini İslam medeniyetine taşımasına ve oğlu için bu türbeyi inşa ettirmesine sebep olmuştur.

 

Kadim bir kent olan ve ilk yerleşik hayatın günümüzden 12500 yıl önce başladığı, yapılan bilimsel kazılarla kesinleşen Diyarbakır ili ve ilçelerini incelediğimizde, bu topraklarda da eski uygarlıklara ait birçok mezar yapısı görürüz. İlkçağlara ait kaya mezarı geleneğinin yanında, çeşitli zamanlarda yapılmış anıt mezarlar da karşımıza çıkar. Dicle ilçesindeki Kral Kızı Anıtı, Hazro’da bulunan anıt şeklindeki iki kaya mezarı ve Eğil ilçesindeki kral mezarları bu anıt mezarlara birer örnektir.

 

Şehrin Ebedî İstirahatgâhları

 

Peygamberlerin, sahabelerin ve sul – tanların medfun olduğu Diyarbakır, aynı zamanda İslam inancına ait anıt mezarlar açısından da çok zengindir. Ancak bu yazıda, yer kısıtlamasından dolayı sadece şehrin merkez ilçelerindeki türbelerin tanıtımına yer verilmiştir. Diyarbakır’ın merkez ilçelerinde, özellikle tarihî Sur ilçesinde, günümüze ulaşan türbelerin büyük bir kısmı Osmanlı dönemine aittir. Günümüze ulaşmış yirmi bir türbeden on sekizi Osmanlı, bir tanesi Mervanoğulları, bir tanesi Artuklu, bir tanesi ise Akkoyunlu döneminde inşa edilmiştir.

 

Bu türbelerden sadece Mervani hükümdarı Nasıruddevle Mansur’a ait olanı bir sultan türbesidir. Diğer türbeler valiler, onların aile efradı, din adamları, şeyhler ve sahabelere aittir. 

Genellikle kare, dikdörtgen, dairesel, baldaken ve sekizgen plan şemasına sahip olan türbelerin bir kısmı iki renkli düzgün kesme taş malzeme den, bir kısmı ise siyah bazalt taştan inşa edilmiştir.

 

Nasıruddevle Mansur ve eşi Sittünas’ın medfun olduğu türbe, kitabesindeki 1094 (H. 486) tarihiyle, şehrin en erken tarihli türbesidir. Eski vezirlerinin ihanetine uğrayan ve kendi vezirinin basiretsizliğinden dolayı devletini kaybeden son Mervani hükümdarı Nasıruddevle Mansur, Diyarbakır İçkale’de Dicle Nehri’ne nazır bir yere gömülmüştür. Ancak türbe, 2011 yılında yaptığımız çalışmalara kadar, kendi adıyla tanıtılmamış, yıllarca Çifte Evliya veya İnci Arap adlarıyla anılmıştır.

 

Diyarbakır’daki bir diğer türbe Sultan Şücaeddin (Şuca) Türbesi (H. 605/M. 1208-1209) olarak adlandırılan eserdir. İçinde bulunan mumyalık (cenazelik) katıyla iki kat halinde inşa edilen türbenin Sultan Şücaeddin’e ait olduğu ve Artuklu döneminden kaldığı tahmin ediliyor. Ancak Sultan Şücaeddin’in kim olduğu hakkında net bir bilgi bulunmuyor. 1468 yılına tarihlenen Şeyh Yusuf Hemedanî Türbesi, şehirdeki Akkoyunlu dönemi eserlerindendir. İki katlı türbe örneklerinden biri olan Lala Kasım Bey Türbesi de, 1536 yılında inşa edilmiş olup, Eğil Kürt Beylerinden Lala Kasım Bey’e aittir.

 

Lala Kasım Bey Türbesi dışında Osmanlı dönemine ait türbelerin hepsi, mumyalık katı bulunmayan tek katlı yapılardır. Bu türbelerde cenazeler türbenin içine defnedilmiştir. Kurşunlu Camii’nin kıble tarafında yer alan türbe de içten ve dıştan sekizgen planıyla dikkat çeker. Ancak türbenin kime ait olduğu bilinmiyor. Yine aynı planla inşa edilen Sarı Sadık (Saltık) Türbesi (1553), Gülşeni şeyhlerinden Şeyh Sadık Ali Efendi’ye ait olmasına rağmen Sarı Saltık’a atfedilmiş ve bu adla kayıtlara geçirilmiştir.

 

İçinde hem bir mescit hem bir türbe bulundurmasıyla dikkat çekici bir mimarîye sahip olan İskenderpaşa Türbesi’ni, 1554-1565 tarihinde Diyarbakır’da valilik yapan İskender Paşa yaptırmış, ancak buraya gömülmek kendisine nasip olmamıştır. Sadece aile efradı burada gömülüdür. Türbe, İskenderpaşa Camii’nin doğusunda yer alır.

 

1585 yılına tarihli Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi de yine şehrin valilerinden Özdemiroğlu Osman Paşa’nın ebedi istirahatgâhıdır. Paşa, Şirvan’da vefat etmiş olmasına rağmen vasiyeti üzerine Diyarbakır’a getirilip bu türbeye gömülmüştür. Şehrin en önemli türbelerinden biri olan Sahabeler Türbesi 1631-33 yıllarında Vali Murtaza Paşa tarafında Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit düşen Halid bin Velid’in oğlu Süleyman ve yirmi dört sahabe arkadaşı anısına yaptırılmıştır. Yine Murtaza Paşa’nın yaptırdığı Murtaza Paşa Türbesi’nde, paşanın Diyarbakır’da vefat eden eşi Bâd-ı Seher Hanım ve iki oğlu medfundur.

 

Vali Kara Mustafa Paşa’nın bânisi olduğu, 1650 yılına tarihli Arap Şeyh Türbesi, şehirdeki baldaken tarzda inşa edilen türbelere güzel bir örnektir. Dikdörtgen planlı Dabanoğlu Türbesi, Vali Dabanzade Mustafa Paşa tarafından 1696’da inşa edilmiştir.

 

Yine Diyarbakır’da valilik yapan Köprülüzade Abdullah Paşa’nın 1719’da yaptırdığı baldaken tarzındaki Zübeyde ve Leylâ Hanımlar Türbesi’nde, valinin eşi Zübeyde Hanım ve kızı Leylâ Hanım yatmaktadır. Bu türbelerin yanında, Sur ilçesindeki Şeyh Muhammed Amidi, Zincirkıran, Şeyh Abdülcelil, Mir Seyyaf (Kara Dehliz), Hançer-i Güzar (Ahsenü’l-Hançer), Halvet Baba, İmam Ukayl (Akil) türbeleri ve Kayapınar ilçesindeki Hamza Baba Türbesi, 19. yüzyıldan önce inşa edilen mezar anıtlarıdır. Bu türbelerden Mir Seyyaf (Kara Dehliz) Türbesi kayıtlara hatalı bir şekilde Karadeniz Türbesi olarak geçirilmiştir. Ancak Osmanlı dönemine ait kayıtlar incelendiğinde, buradaki Karadeniz ibaresinin Kara Dehliz olduğu anlaşılmıştır.

İrfan Yıldız

Prof. Dr. Dicle Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir