Bir şehirde çarşı pazar gezmek… Düşünün ki hem koca bir tarih vadediyor hem de sizi bugüne taşıyor. Bir kapısından çıkıyorsunuz Artuklu, bir tarafından giriyorsunuz Osmanlı. Surlarında Roma’yı, burçlarında Selçuklu’yu, camilerinde Akkoyunlu’yu görüyorsunuz. İç içe kucak kucağa her şey. Hem birbirine karışmış hem hiç dokunmamış gibi.
Diyarbakır, surların içini kaplayan çarşılarıyla, yüzyıllardır uğrak yeri olan hanlarıyla, tarihî kültürünün derinlikleri – ne inip, eşsiz ruhunu bulabileceğimiz bir şehir. Tarih boyu pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, medeniyetlerin mirasına da ortak olmuş. Kuyumculuk, ipekçilik, bakırcılık şehrin köklü mirasları arasında. Eski Zahire Pazarı, Aşefçiler Çarşısı, Balıkçılarbaşı, Peynirciler Çarşısı, Saman Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Kuyumcular Çarşısı, Yoğurt Pazarı… Her gün yüzlerce insanla dolup boşalıyor ve şehrin kalbi adeta buralarda atıyor.
Diyarbakır çarşılarında kaybolmadan önce, başlangıç noktamız tarihî Hasan – paşa Hanı olabilir. Dimdik merdivenlerini çıkıp, hanın ortasını süsleyen altı sütunlu şadırvanını gören masalardan birine oturup, bir demli çay, bir sade kahve yudumlamalı ilkin. Burası Diyarbakır’ın eskiden olduğu gibi günümüzde de en uğrak mekânlarından biri. Şehri ziyaret eden seyyahların da ilk dikkatini çeken yerlerden biri burası olmuş her daim. Çeşit çeşit süs eşyası satan dükkânlarıyla, meşhur kahvaltıcılarıyla ve zemin katındaki büyük kitabeviyle Hasan Paşa Hanı, dün olduğu gibi bugün de cıvıl cıvıl bir yer.
İlk yapıldığı yıllardan bugüne, şehrin çarşı-pazarı için büyük önem taşıyan Hasan Paşa Hanı, şehrin çarşı pazarına bağlanan gizli bir geçit görevi görüyor. Şimdi hanın doğusundaki, iri mukarnaslı bordürleriyle, işlemeli köşe sütunçeleriyle bir hayli dikkat çekici anıtsal kapısından geçip, Kuyumcular Çarşısı’na girebiliriz. Hasan Paşa Hanı’ndan önce inşa edilen Kuyumcular Çarşısı, 1575 yılına tarihli ve o günden bu yana işlevinden pek bir şey kaybetmemiş. Bânisi de yine o dönemin Diyarbakır Valisi Hasan Paşa. Yan yana sıralanmış bir sürü dükkân, şehre özgü meşhur hasır bileziklerin, yüzüklerin, kişniş gerdanlıkların sergilendiği büyük bir vitrin gibi. Burada altının, sanki daha önce hiç görmediğiniz şekilde, en sarısını, en parlağını gördüğünüzü düşünebilirsiniz. 1970’li yıllara kadar belirli bir dönem Kasaplar Çarşısı olarak kullanılan çarşı, bugün eski ihtişamlı günlerindeki gibi altınla dolup taşıyor.
Bakırcılar Çarşısı
Diyarbakırlıların “Sipahi Pazarı”, “Aşefçiler Çarşısı” ya da “Çarşıya Şewitî (Yanık Çarşı)” olarak andığı çarşının içerisinde yer alan Bakırcılar Çarşısı, çeşit çeşit altın takıdan sonra görmek isteyebileceğiniz ikinci yer olabilir. Her biri el emeği ibrikler, kazanlar, siniler, sürahiler, semaverler, şerbetlikler, bardaklar, cezveler, hamam tasları, fincan zarfları insanda hayranlık uyandıracak bir işçilikle yapılmış. Bu göz kamaştırıcı çarşıyı gezerken, sanki ezelden beridir hep orada durduğu hissine kapıldığım bir kalaycı ile tanışmıştım. Dükkânında biraz soluklanırken, usta “Elli senedir buradayım, bir yere gitmedim hiç” demişti bana. Zanaatta ustalaşmanın ne demek olduğunu çok iyi anlamıştım o an.
Diyarbakır’da bakırcılık da, tıpkı altın ve gümüş işlemeciliği gibi köklü bir geleneğe dayanıyor. 1800’lü yılların başında kurulan bu çarşı, ilk haliyle “Yemeniciler”e tahsis edilmişse de, zaman içinde bakırcıların çekiç vurup, bakır işlediği bir çarşıya dönüşmüş. Kalaycının hemen ilerisinde bir antikacı dükkânı dikkatinizi çekebilir. Dükkânda kim bilir hangi zamandan kalma kapı kolları, saatler, fotoğraf makineleri ve daha pek çok şeyi bir arada görebilirsiniz.
Çarşının dükkânlarının her biri seyrine doyum olmayan bir sergi gibi… Bakırların üstündeki ince işçilik eseri motifler her bir ayrıntısıyla, hâlâ ustalığın yaşamaya devam ettiğini söyleyip, sizi daha fazla içine çekebilir.
Aşefçiler Çarşısı
“Aşefçiler” eskiden Hevsel Bahçeleri’nden topladıkları türlü çeşitli otu satan, çapacı veya kadın bahçıvanlara denirmiş. Bu kadınlar bahçeden topladıkları çeşitli otları bu çarşıya getirir, iyisini bahçe sahibinin anlaşmalı esnafına verir, biraz kötü olanını ise kendileri çarşının kaldırımlarında satarlarmış. Bugünlerde bu kadınlara çarşıda rastlamak pek mümkün olmasa da çarşının adı o dönemlerden kalmış.
Aşefçiler Çarşısı, Ulu Cami’nin hemen yanında yer alan ve Diyarbakır’ın tipik tarihî dokusunu bulabileceğiniz bir yer. Dar sokaklı, birbirine bitişik dükkânlarında ne ararsanız var.
Diyarbakır’ın çarşılarının dünle arasında ince, savruk bir tül var sanki. Zaman zaman uçuşuyor şehrin eteklerinde. Tarihin içine geçip kayboluyor insan. Çarşıların birinde altın gerdanlık bakarken kendini bilmem kaç yüz yıllık hanın içinde buluyor insan. Öyle ki hiçbir şehre kolay kolay nasip olmayacak bir güzellik, gelip alnının ortasına yerleşiveriyor bir anda. İşte Diyarbakır’ın çarşı pazarını gezmek bile kocaman bir hikâye vaat ediyor
Her yer rengârenk, ışıl ışıl. Ama en çok renkli kumaşlar, iplikler satan manifaturacılar… Bu nedenledir ki çarşının ağırlıklı müşterileri kadınlar. Yani bir zaman öncesinin satıcıları şimdilerde müşteri olmuş durumda.
Peynirciler Çarşısı
Diyarbakırlıların bir başka mahareti de sofrada. Kebaplar, tatlılar zaten malumumuz ama kahvaltıları şenlendiren peynir de şehrin önemli unsurlarından. Gazi Caddesi’ndeki Peynirciler Çarşısı, Diyarbakır’ın coğrafi işaretli ürünlerinden biri olan meşhur örgü peyniri, ince örgü, lavaş, dil, salamura, otlu peynir ve çökelek peynirini bulabileceğiniz bir çarşı. Tamamıyla köylü kadınlar tarafından, hiçbir katkı maddesi kullanılmadan üretilen çeşit çeşit peyniri burada bulmanız mümkün. Peynirler çoğunlukla Silvan’dan, Çınar’dan veya Çermik’ten geliyor. Örgü peynirlerin tadına bakmak, belki biraz da alışveriş yapmak isteyebilirsiniz. O halde selam verdiğiniz bir esnafın, heyecanla çarşının valilik tarafından yenileceği bilgisini de alabilirsiniz.
Eski Yoğurt Pazarı
Peynirciler Çarşısı’ndan çıkıp, şehrin en hareketli noktalarından Balıkçılarbaşı’nı geçip Eski Yoğurt Pazarı’na gelelim. Eskiden köylülerin sabahın beşinde taş gibi manda yoğurdu getirip sattıkları bir pazar kurulurmuş burada. Günümüzde ise tek tük kalmış yoğurtçunun yanında, lokantaları, ciğercileri, baharatçıları ve kahvehaneleriyle meşhur bir semt. Buraya kadar gelmişken, yorgunluk kahvenizi Sülüklü Han’ın ulu çınarının altında yudumlayabilirsiniz. Diyarbakır’ın, namı başka şehirlere salınmış ciğerlerini denemeden; ciğercinin yolunu tutmuşken, Suriçi’nin her yerini kaplayan tek katlı minik ahşap dükkânlardan hediyelik almadan da olmaz tabii. Hatta gönlümüz kalmasın, bakırcılardan bir kahve cezvesi, baharatçılardan cevizli sucuk, badem şekeri de alalım.
Diyarbakır’ın çarşılarının dünle arasında ince, savruk bir tül var sanki. Zaman zaman uçuşuyor şehrin eteklerinde. Tarihin içine geçip kayboluyor insan. Çarşıların birinde altın gerdanlık bakarken kendini bilmem kaç yüz yıllık hanın içinde buluyor insan. Öyle ki hiçbir şehre kolay kolay nasip olmayacak bir güzellik, gelip alnının ortasına yerleşiveriyor bir anda. İşte Diyarbakır’ın çarşı pazarını gezmek bile kocaman bir hikâye vaat ediyor.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.