17. yüzyılın başlarında Diyarbakır’a gelen Polonyalı
Simeon, seyahatnamesinde, Şemsîler hakkında bazı
bilgiler verirken, onlara ait bir mabedin varlığına
değinir. Simeon, bu mabedin Mardin Kapı’nın dışında
bulunduğunu, Diyarbakır’ın bir dönem Şemsîlerin
merkezi olduğunu ve her cumartesi bu tapınakta
toplandıklarını anlatır.
Dinler Tarihi içerisinde, mahiyeti sadece mensupları tarafından bilinen dinler vardır. Böylesi dinler, inançları gereği başkalarına anlatılmadığı için, mensupları kalmadığında, zamanla tarihten silinip giderler. Diyarbakır ve çevresinde bir zamanlar varlığı bilinen Şemsîlik de böyle bir dindir. Şemsîlerle ilgili yapılan çalışmaların yok denecek kadar az oluşu ve günümüzde bu dinin mensubunun kalmayışı, Şemsîlik ile ilgili doyurucu bilgilere ulaşmamızı zorlaştırır.
Diyarbakır’da Şemsîlik ve Şemsîlerin varlığıyla ilgili bilgilere, kısıtlı da olsa, Osmanlı dönemine ait defterlerden ve eski zaman seyahatnamelerinden ulaşılabilir. Osmanlı döneminde Amid/Diyarbakır hakkında kaydedilmiş defterlerde, şehirde yaşayan din mensupları arasında Şemsîlerin de bulunduğu görülür. Mesela 1540 tarihli Diyarbakır Tahrir Defterine göre, Diyarbakır Yukarı Hasırcı Mahallesi’nde 148 nefer, 94 hane, 54 mücerred (bekâr) Şemsî bulunduğu bilgisi yer alır.
Yakın zamanda Osmanlı Arşivinde bulunmuş Âvarız defterlerinde de Şemsîlerin Diyarbakır’da meskûn olduğu mahallelerden söz edildiğini görürüz. 1618-1652 yılları arasına tekabül eden bu defterlerde, Şemsîlerin diğer gayrimüslimler gibi Müslümanlarla beraber yaşadıkları, oturdukları mahallenin Şemsîyan mahallesi olarak geçtiği kaydedilmiştir.
Şemsîlik dini hakkında bilgi veren kısıtlı kaynakların en önemlileri seyahatnamelerdir. Ancak, gezme önceliği, bir dini anlamak, tanımak veya araştırmak olmayan bir seyyahın, çevreden duyduklarıyla yetineceği ve ayrıntılı bir araştırma yapmayacağı tahmin edilebilir. Bununla beraber Şemsîlerin “Güneşe Taptıkları” şeklindeki genel kanıyı, seyyahların gözlemleri de destekler. Bu konuda yeterince veri olmamasına rağmen, bu görüş hemen her araştırmacı tarafından kabul görür.
Polonyalı Simeon’un Yazdıkları
Osmanlı zamanında Diyarbakır’a gelen gezginler, şehrin birçok özelliğiyle birlikte Şemsîlerden de bahsetmişlerdir. 17. yüzyılın başlarında Diyarbakır’a gelen Polonyalı Simeon, seyahatnamesinde Şemsîler hakkında bazı bilgiler verirken, onlara ait bir mabedin varlığına değinir. Simeon, bu mabedin Mardin Kapı’nın dışında bulunduğunu, Diyarbakır’ın bir dönem Şemsîlerin merkezi olduğunu ve her cumartesi bu tapınakta toplandıklarını anlatır. Şemsîlerin bir kısmının İran’a, Tokat’a, Merzifon’a ve daha başka yerlere dağıldıklarını, kalanların Diyarbakır’da yaşamaya devam ettiklerini de Simeon’un seyahatnamesinden öğreniriz.
Simeon’un seyahatnamesini yayına hazırlayan Hrand D. Andreasyan, Ermeni yazarların Şemsîleri ifade etmek için Arevortik (Güneş-oğulları) tabirini kullandıklarını belirtir. Ermeni yazarlara göre Şemsîlik, 5. asırdan beri Ermeniler arasında görünen Arlikvan, Borborit, Tondraklı adlarıyla bilinen tarikatların bir tür devamıdır. Eski İran menşeli olup, zahiren Hıristiyanlığa bağlı bulunan bu tarikatlarla 5. asırdan beri mücadele edilmiş, ancak bu tarikatlar yüzyıllar içinde farklı adlarla, en son da 14. asırda “Arevortik” ismiyle tekrar ortaya çıkmıştır. Andreasyan, 15. asırda yaşamış Ermeni yazar Mezoflu Toma’dan, Timur’un, Şemsî denilen tarikatçıların yoğunlukta bulunduğu Mardin’e bağlı bazı köyleri yerle bir ettiğini aktarır. Toma, Timur’dan sonra “bu putperest tarikatların, bilahare şeytanî bir surette Mardin’de ve Amid’de tekrar çoğaldıklarını” yazmıştır. Bu ifadelerden Şemsilerin Diyarbakır dışında Mardin’de de yaşadıkları anlaşılır.
1683’te Diyarbakır’a gelen İtalyan seyyah Ambrosio Bembo da, şehre ait notlarında dinî ve etnik gruplardan bahsederken Şemsîleri de anar.
Bembo, şehirde yaşayan Müslümanların Türk, Kürt ve Araplardan; gayrimüslimlerin ise Ermeni, Rum, Yahudi, Şemsî ve Süryanilerden oluştuğunu kaydeder.
Campanile’in Aktardığı Şemsîlik
Semsîlerden söz eden gezginler, seyahatnamelerinde, yeterli olmamakla beraber, Şemsîlerin inanç ve uygulamalarıyla da ilgili bazı bilgilere yer vermişlerdir.
17. yüzyılda bölgeye gelmiş İtalyan misyoner Giuseppe Campanile, özellikle Mardin’de karşılaştığı Şemsîlik inancı hakkında bilgi verirken, Şemsîler’in Mardin’e nereden geldiklerinin bilinmediğini, bir rivayete göre Hindistan’dan geldiklerinin söylendiğini kaydeder. Ayrıca Mardin’de yaşayan, Şemsîlik inancına mensup elli civarında aile bulunduğunu ve bunların da oldukça fakir bir hayat sürdürdüklerini kaydeder. Campanile’in aktardığına göre Şemsîler güneşe taparlar; ibadetleri güneş doğarken önünde üç kez eğilmek şeklindedir. Güneş onlar için kutsal olduğundan, evlerinin kapılarını doğuya bakacak şekilde inşa ederler. Öküze ve ineğe de saygı duyan bu dinin mensuplarının çocukları, Yakubi (Süryani) papazları tarafından vaftiz edilir ve batıl gelenekleri yüzünden günah çıkarmaya mecbur edilirler. Şemsî düğünlerine evlenenleri kutsamak amacıyla bir Yakubi papazı katılır.
Şemsîler hakkında bilinen tek gerçek, herhangi bir dinî kitaplarının bulunmamasıdır. Buna karşılık türkü ve şarkı söylemek, kültürlerinde önemli bir yer tutar. İnsanın günahlarının saçlarında toplandığına inanırlar, bu yüzden birisi ölüme yaklaştığı zaman, saçını sakalını yolarlar. Aslında bu şekilde ölümü hızlandırırlar. Ölecek kişinin boğazından biraz likör dökmekle ölüme daha çabuk ulaşacağına inanırlar. Ayrıca ölünün cennete girebilmesi için paraya ihtiyacı olduğuna inandıklarından, ölünün avuçlarına bir miktar altın koyarlar. Cenazelerin defninde hazır bulunan Yakubi papazı, ölü sarılıp tabuta konulana kadar yanına yaklaştırılmaz.
Şemsîlerle ilgili bir iddia da onların Harraniler olduklarıdır. Gabriel Akyüz, yerleşim yerine nispetle Harranîler adını alan bu inanç sahiplerinin, Harran’da yaşayan ve XII. yüzyıla kadar varlıklarını sürdüren, Hıristiyanlığı kabul etmemiş ve putperest kalmış Süryanîler olduklarını söyler. Sonuç olarak Şemsîlerden bahseden kaynaklar birbirinnden farklı şeyler söylemekte; kimileri bunların Harranî, kimi Ermeni, kimi Süryanî, kimi de eski İran inançlarının devamı olduklarını ileri sürmektedir. Bugüne baktığımızda, Diyarbakır’da, İslamiyet’ten önceki inançlardan biri olan Şemsîlikle ilgili hiçbir iz kalmadığını, ancak adlarının yer isimlerinde hâlâ yaşadığını görebiliriz. Simeon’un gördüğünü söylediği tapınak Mardin Kapı çıkışında, Ongözlü Köprü tarafında bulunuyordu. Dicle’ye nâzır bu tapınağın kalıntıları, 1950’lerden sonra Diyarbakır-Mardin yolunun genişletilmesi sırasında ortadan kalkmış. Günümüzde bu bölgenin Mardin Kapı Mezarlığının doğuya bakan yamaçlarına, “Şemsîler Tepesi”, “Şemsîler Kayalığı”, denmesi de bu tapınağın varlığıyla ilgili. Mardin Kapı Mezarlığı, Gazi Köşkü ile Hevsel Bahçeleri arasında kurulmuş olan mahallenin adı da halen Şemsîler Mahallesi olarak geçer.
Hayreddin Kızıl
Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.