Biyografi eserlerine kaydedilir ve şiirleri dergilerde yayımlanır. Önce Diyarbekir’de, daha sonra Bağdat ve İstanbul’da şair kimliğiyle öne çıkmaya başlayan Sırrî Hanım, hemşehrisi meşhur Alî Emîrî Efendi’nin de takdirle karşıladığı bir isimdir. Bu takdir sebebiyledir ki kaleme aldığı şiirler, dönemin edebiyat mecmualarında neşredilmiş; sağa sola dağılan şiirleri bizzat Alî Emîrî Efendi tarafından tedvin edilerek iki kapak arasına alınmıştır. Şiirinin Muhtevası Sırrî Hanım, Osmanlı’nın son yüzyılında klasik şiir geleneğini özümsemiş ve devam ettirmiş bir şâir olarak karşımıza çıkar.
Mevcut şiirleri, dîvân edebiyatındaki farklı nazım tür ve şekilleriyle söylenmiş örneklerdir. O, tasavvuf neşvesinden nasip almış samimi bir mü’min ve başta Peygamber Efendimiz olmak üzere İslâm büyüklerine candan bağlı bir tasavvuf yolcusudur. Bakınız dîvânının ikinci şiiri olan şu na’t-ı şerîfte Efendimiz’e olan duygularını nasıl dile getiriyor: Olan dil-teşne-i feyz-i kemâlin yâ Resûlallâh Ne lâyık kim çeke hicr-i visâlin yâ Resûlallâh Olupdur cây-gîr bir gûne kim mihrin diler hâbda Nümâyân şeş cihâtdan cemâlin yâ Resûlallâh Hayâlin neş’esiyle mest olan âşıkların görmez Muhabbet mihr ü mâhında zevâlin yâ Resûlallâh Şair Sırrî Hanım, insanlara hor bakmamayı, ayıbı önce kendinde aramayı, nefsin arzusuna kapılmadan vahdete ulaşabilmeyi öğütler.
Kendisi gibi Diyarbekirli olan Nigâhî Baba’nın bir şiirini tahmis ederken, bu konudaki düşüncelerini şu samimi ifadelerle şiire döker: Görürsen kimsenin aybın hakâretle yüze vurma Demâdem gözle cânâ kendi aybın, kimsenin sorma Düşüp her dilberin sevdâsına gel kendini yorma Gönül tahtında sultân bir olur, birlikten ayrılma Hevâ-yı nefse uyma evvelâ bu mâcerâdan geç Hem Diyarbekir’deki gençlik döneminde hem de İstanbul’da kaldığı süre zarfında ehl-i tasavvuf ile yakın münasebeti olan Sırrî Hanım, şiirlerinde tasavvufun engin anlam dünyasından istifade etmeyi ihmal etmez. Onun tasavvufla münasebeti sadece etkilenme boyutunda kalmayıp ciddi ve samimi bir intisaba evrilir. Nitekim Diyarbekir’in önemli tasavvuf büyüklerinden
Şeyhzâde Ahmed Çelebi’nin müridesi olduğunu kendisi de ikrar eder. Fuzûlî’nin etkisiyle yazdığı aşağıdaki şiirinde, cihanı hiçe sayan bir derviş edası hissedilmektedir: Hor görüp ta’n itmeniz kim bir bölük rüsvâlarız Bûy-ı Hak ahz etmeye her zerreden bînâlarız Katremiz bahre ulaşdı pek mehîb deryâlarız Zâhidâ zannetme sen teg tâlib-i dünyâlarız Biz cihânı pâymâl etmiş cihân-peymâlarız Kulle-i Kâf-ı kanâat bekleyen ankâlarız Şair, okurunun dimağını klasik şiirimizin farklı nağmeleriyle beslerken, insani duygularını da, en hüzünlü anlarını da şiir tadında hissettirir.
Rıfat adındaki oğlunun henüz sekiz yaşındayken vefat etmesi üzerine yazmış olduğu şiirinden alınan şu mısralar hüzünlü gözyaşlarının timsalidir: Bu bâğın serv-kad bir lâle-ruhsârından ayrıldım Dıraht-ı ömrümün şîrîn sühan-bârından ayrıldım Melâmet etmeyin Allâh için yârimden ayrıldım Hakîkat râhının Mansûr’uyum dârımdan ayrıldım Benim gönlüm kızıl gül goncası-veş dopdolu kandır Açılmak ihtiyâr etmez eğer yüz bin bahâr olsa Her asırda edebiyatın yegâne sermayesi olan aşk da Sırrî Hanım’ın şiirlerinde yerini bulur. Onun kastettiği aşk, elbette cismanî olan ve bedenin hazzına dayanan aşk değildir.
Kalbimizin biricik sızısı olmasını dilediği gerçek aşkın peşinde koşan şairin şu ifadeleri, hakiki aşkın sırrını arayan âşıklara rehber olacak niteliktedir: Kaddine kılsın nazar serv-i hırâmân isteyen Hüsnünü seyr eylesin verd-i gülistân isteyen Senden özge âşık-ı dil-hasteye olmaz devâ Sîneye sarsın seni derdine dermân isteyen Sıdk ile âşık olan meydâna koysun başını Ömrünü sarf eylesin bu yolda cânân isteyen Âşıkân bîçâredir meh-rûlara üftâdedir Âşıka rahm eylesin Mevlâ’dan îmân isteyen Hângâh-ı aşkda Sırrî bir abdâlem bugün Doludur dil cür’adânı gelsin esrâr isteyen Eski ile yeni tartışmaları arasında “eşikte kalmış” son Osmanlı neslinin bir ferdi olan Sırrî Hanım, kültürün “kadîm” kısmında kalarak şiirler yazmış münevver bir hanımefendidir.
Âşıkâne gazelleri, dertli söyleyişi ve samimi edasıyla edebiyatımızdaki hanım şairler zümresinin önemli bir temsilcisi olmayı başarmıştır. Diyarbekir’den İstanbul’a uzanan sanat yolculuğunda Zeynep Hanım sayesinde ikbal yıldızı parlamıştır. Vefatının ardından şiirlerinin bir kısmı kaybolsa bile hemşehrisi Alî Emîrî Efendi’nin gayretleriyle diğer manzumeleri bir araya getirilmiş ve adının edebiyat âleminde baki kalması sağlanmıştır.
Ahmet Tanyıldız
Prof.Dr., Dicle Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.