Diyarbakır, üzerinde barındırdığı mimarî eserlerle İslam kültür ve medeniyetini temsil eden önemli şehirlerden biridir. Kenti çevreleyen surlar ve üzerindeki kitabelerle birlikte surların içindeki yapı örnekleri, şehrin tarihî sürecini belirlememize yardımcı olur. Şehrin İslam’la tanışması Hz. Ömer dönemine kadar inmekle beraber, dinî mimarîsi Büyük Selçuklu ve bunu takip eden İnaloğulları döneminde Ulu Cami ile başlar. Şehirde, İnaloğulları dönemindeki örnekler dışında, 15. yüzyılın başlarından itibaren şehre hâkim olan Akkoyunlulara kadar önemli bir dinî mimarî örneğiyle karşılaşılmaz.
Akkoyunlu’nun hâkim olduğu dönem içerisinde, şehirde dinî eserlerin sayısında büyük artış yaşanmış, bu eserler daha sonra, Osmanlı döneminde inşa edilen camilere temel teşkil etmişlerdir.
Surlarla çevrili eski Diyarbakır, doğu-batı yönünde Yeni Kapı ile Urfa Kapı’yı, kuzey-güney yönünde Mardin Kapı ile Harput Kapı’yı birbirine bağlayan iki ana yol ile dört dilime ayrılmıştır. Ortaçağdan Osmanlı dönemi sonuna kadar kentteki imar faaliyetleri bu plan üzerinde şekillenmiş, burada dinî, ticari ve sivil amaçlı birçok yapı inşa edilmiştir. Tarihi belgelere baktığımızda bu yapılardan birçoğunun günümüze ulaşamadığını görürüz. Şehirde bugün ayakta duran tarihî camiler, en erken Büyük Selçuklu dönemine kadar iner. Bu dönemin en dikkat çekici yapısı Ulu Cami’dir. Akkoyunlu dönemi ile birlikte cami sayısındaki asıl artış başlar ve Osmanlı döneminde yoğunlaşarak devam eder. Bu yazıda, Ulu Cami dışında, kentin Osmanlı öncesi, İnaloğulları ve Akkoyunlu dönemlerinden kalma cami ve mescitleri ele alınmıştır. Diyarbakır, bu iki devlete ait eser barındıran nadir Anadolu şehirlerindendir.
Dikdörtgen ve Kare Planlı Camiler
Diyarbakır’daki Osmanlı öncesine ait cami ve mescitlerin plan şemaları oldukça farklılık arz eder. Bu cami ve mescitler genel olarak avlu, son cemaat yeri ve harim mekânından oluşur. Camilerin harim mekânları kıble duvarına göre, enine dikdörtgen planlı, kare planlı, derinlemesine dikdörtgen planlı olarak karşımıza çıkar.
İlk örneğini Diyarbakır Ulu Camii’nde gördüğümüz enine dikdörtgen plan şeması, Osmanlı öncesi camilerde yoğun olarak tekrarlanmıştır. Bu plan, mihraba paralel sahınlardan oluşur ve üst örtü olarak kubbe, tonoz veya düz dam kullanılır. En erken örneklerden, Surlara bitişik inşa edilmiş Ömer Şeddad Camii’nin (1160) tek sahınlı harimi kubbelerle örtülüdür. Yine aynı dönemden, İç Kale’deki Hz. Süleyman Camii’nin (1160) Osmanlı döneminde değişikliğe uğramadan önceki yapısı, enine dikdörtgen planlıydı. Akkoyunlu döneminde yapılmış birçok cami ve mescitte bu plan şeması bazı değişikliklerle tekrarlanmış; Nebi Camii (XVI. yy başları) ve Parlı (Safa) Camii (XV. yy son çeyreği) başta olmak üzere, birçok yapıda sevilerek uygulanmıştır. Nebi Camii ve Parlı Camii’nin üst örtü düzenlemesi, ortadaki yapıya hâkim merkezî kubbe ile yanlardaki tonozlu birimlerden oluşur. Merkezî kubbe kuzey ve güneyden duvarlara, yanlarda ise, Nebi Camii’nde birer; Parlı Camii’nde ikişer bağımsız ayağa oturur.

Akkoyunlu döneminde inşa edilen Lâla Kasım Bey Camii ile Kasım Padişah (Şeyh Mutahhar) Camii’nde ise kare plan üzerine tek kubbe uygulaması görülür. Ana mekân düzeninden kubbeye geçişlerde kullanılan tromplar sayesinde kubbe ile kare hacmin bütünleşmesi sağlanmıştır. Bu plan tipindeki camiler, Büyük Selçuklu’dan başlayarak Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde de gelişimini sürdürmüştür.
Taş İşçiliğinin Harikaları, Mihrap, Minber ve Minareler
Osmanlı öncesi Diyarbakır camilerinde yapı malzemesi olarak genelde bazalt taş kullanılır. Cephe düzenlemelerinde siyah ve beyaz renkte düzgün kesme iki renkli taş işçiliği dikkat çeker. Bu işçilik Diyarbakır’daki Akkoyunlu eserlerinden Nebi Camii, Kasım Padişah Camii, Parlı Camii ve Lala Kasım Bey Camii’nde kendini açıkça gösterir.
Diyarbakır’daki Akkoyunlu camilerinin mihraplarında, Selçuklu, Artuklu ve Eyyubi mihraplarının sentezlendiği yeni bir mihrap formuyla karşılaşırız. Bu formun en güçlü temsilcisi olan Parlı Camii mihrabı, Diyarbakır’daki Osmanlı mihraplarına da örnek teşkil etmiştir. Yine aynı caminin taş minberi, malzeme, teknik, form ve süsleme özellikleri bakımından oldukça dikkat çekicidir. Minber bu haliyle, sonraki Osmanlı minberlerine öncülük etmiş, özellikle Behram Paşa ve Fatih Paşa camilerinin minberleri ne önemli etkilerde bulunmuştur.
Bu dönemde inşa edilen camilerin minarelerinin de en karakteristik özelliği, kare ve silindirik gövde yapılarıdır. İnaloğulları dönemine ait Hz. Süleyman Camii’nin minare – si, kare planlı yüksek gövdesi, aynı tarihlerde yapılmış olan Ulu Cami’nin minaresi ile büyük benzerlik gösterir. Aynı geleneğin devamı, iki renkli taş işçiliği gösteren Nebi Camii minare – sinde ve Kasım Padişah camilerinin minarelerinde de görülür. Bunlardan Dört Ayaklı Minare olarak da bilinen Kasım Padişah Camii minaresi, kaide vazifesi gören dört sütun üzerine oturtulmuş kare planlı gövdesi ve cami yapısından bağımsız oluşuyla, Türk mimarîsindeki en dikkat çekici örneklerden biridir.
Diyarbakır’da aynı döneme ait silindirik gövdeli minare örnekle – rinden Parlı Camii minaresi, mimarî özellikleri yanında kaidesinden itibaren yoğun süsleme programına sahip olmasıyla belirginleşir. Mina – renin silindirik gövdesi ve zengin taş süslemelerinin bir benzerine, Eyyubi eseri olan Hasankeyf’teki Sultan Süleyman ve Rızk Camii minarelerinde de rastlarız. Silindirik gövde yapısına sahip bir diğer minare de, Lala Kasım Bey Camii’nin minaresidir.
Diyarbakır’ın Osmanlı öncesi cami mimarîsinde görülen süslemeler çoğunlukla taş malzeme üzerinedir. Yapıların dış ve iç mimarîsinde ustalıkla yapılan taş bezemeler, Diyarbakır cami mimarîsinde harika bir taş işçiliği olarak belirginleşir. Cephelerde, minarelerde, son cemaat yeri, mihrap ve minber gibi mimarî elemanlarda yoğunlaşan süsleme örnekleri, sülüs ve kufî yazılar, geometrik kompozisyonlar ve rumî-palmet, hatayî gibi bitkisel motiflerden oluşur. Kapalı mekânlarda duvar ve üst örtü yüzeylerini kalem işleri ve çini süslemeler kaplarken, Parlı Camii minaresinde olduğu gibi, taş ve çininin birlikte kullanılması daha sonraki Osmanlı dönemine ait Melek Ahmet Paşa Camii minaresine örnek teşkil etmiştir.
Sonuç olarak Diyarbakır’da Osmanlı öncesi cami mimarîsinin, Ulu Cami dışında, Akkoyunlu döneminde yoğunlaştığını ve bu camilerin plan ve mimarî, malzeme ve süsleme özelliklerinin daha sonraki Osmanlı camilerine örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Taş işçiliğinin, duvar yazılarının, çini bezemelerin her bir ayrıntısı, Diyarbakır’da Türk-İslam medeniyetinin güçlü bir temsilcisi olarak bugün de ayakta durmaktadır.
Mehmet Top
Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.