Dicle’nin kucağında hariku lade bir güzellik vahası olan Hevsel Bahçeleri, görmesini bilen gözlere çok şey anlatır. Bir tarafta sırtını, Diyarbakır’ı gerdanlık gibi çevreleyen kadim surlara dayayıp kendini emniyete almış; diğer tarafta yakasına takılmış bir broş gibi duran On Gözlü Köprü ile zümrüt yeşili güzelliğine güzellik katmıştır. Hevsel, tarih boyunca sultanların gezindiği, fasılların düzenlendiği, Peygamber güllerinin boy verdiği, göçmen kuşların uğradığı ve yöre insanın kıymetini bilerek ekip biçtiği bir mekân olmuştur.
Dicle Nehri’yle tarihî Suriçi’ni çepeçevre kuşatan Diyarbakır Surları arasında uzanan yaklaşık 10 bin dönümlük verimli bir arazi burası. 8 bin yıllık tarihiyle dünyanın en eski; tarımın kesintisiz bir şekilde günümüzde de devam etmesiyle de nadir bahçelerinden biri. Yani karşımızda başka bir yerde göremeyeceğimiz antik bir bahçe duruyor ve üzerinde hâlâ patlıcan, marul, domates yetişi – yor. Üstelik şehirden öyle uzakta da değil, şehrin ortasında yer alıyor ve el değmemiş doğa harikası alanlarıyla göz dolduruyor.
Kurulduğu dönemden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar bir kale şehri olan Diyarbakır’ı, hemen surlarının eteğinde duran, varlıkta da yoklukta da doyuran Hevsel bahçeleri, Osmanlı döneminde de ayrı bir öneme sahipti. Şehir hakkında en eski bilgileri alabildiğimiz Evliya Çelebi, Hevsel’i: “Diyarbakır’da, Fiskayası’nın aşağısında bulunan büyük nehrin iki yanında, güllük gülistanlık, bağ, bostan ve reyhanlıktır. Burası, yeryüzündeki dinlenme yerleri içinde de tanınmış olan ve her yıl beş-altı ay Diyarbekir halkının Şattu’l-Arab faslını ettikleri bir gezinti ve eğlence yeridir.” sözleriyle anlatır.
Hevsel bahçelerinin sadece meyve-sebze yetiştirilen bir yer olmayıp, halk için bir gezinti ve eğlence mekânı olduğunu söyleyen Evliya Çelebi’den sonra, benzer tespitleri 1890 yılında Hevsel’i ziyaret eden Alman hekim Lamec Saad’in seyahatnamesinde de bulabiliriz: “Dicle kıyısı boyunca uzanan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla, Diyarbakır’ın güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Bu alanda çeşitli sebze ve meyve yetiştiriliyor ki, bunlar arasında en ünlüleri şehrin adıyla anılan kavun ve karpuzdur. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle kenarında Rumkapı ile Dağkapı arasında kalan bahçeler çok ünlüdür.”
Görüldüğü gibi kıyısında kurulduğu Dicle’nin bereketli yatağında ilk çağlardan beri varlığını sürdüren Hevsel, tarih boyunca tüm Diyarbakır’a ait kamusal bir değer olmuştur. Ne bir saray erkânına, ne soylu sınıftan birilerine aittir; sadece sivil halkın kullanımına açık bir bahçedir. Hevsel Bahçelerinin önemli bir bölümünün vakıf arazisi oluşu da bunu gösterir. Vakıf arazisi olmak Hevsel’e doğal bir koruma zırhı olmuştur.
Osmanlı vakıf sisteminde hayat bulan, “Vakfın şartı şeriatın hükmü gibidir” anlayışı, vakıf malları arasında yer alan tarımsal arazi ve işletmelerin dokunulmazlıklarını da beraberinde getirmiştir.
Şehrin Bereketli Kileri
Diyarbakır’da “bereket” denilince kuşkusuz akla ilk gelen yerlerden biri olan Hevsel Bahçelerini, çağlar aşıp günümüze kadar getiren nedir? Öncelikle burası “tarımın anavatanı” Mezopotamya toprakları üzerinde bulunuyor ve Dicle’nin coşkun sularıyla sulanıyor. Yine, nehrin taşıdığı alüvyonlarla, zengin içerikli bir toprak yapısına sahip. Bu bahçelerde, dün olduğu gibi bugün de reyhan, ıspanak, marul, yeşil soğan, maydanoz, tere, lahana, turp, domates, biber, patlıcan, incir, kayısı, erik, vişne, kiraz, dut, kum şeftalisi gibi birçok ürün yetiştiriliyor. Ayrıca yaygın olarak kavak yetiştiriciliği de yapılıyor. Birçok aile, hâlâ burada yetiştirdiği ürünleri satarak geçimini kazanıyor. Gül ve mor menekşe de bu bahçelerde yetişen önemli süs bitkilerinden. Eskiden, Diyarbakırlıların deyişiyle Hevsel’de yetişen “mor menevşe”ler demet demet toplanır, bu menekşelerden ünü Diyarbakır’ın sınırlarını aşan mis kokulu çaylar yapılırmış.
Ama Hevsel, özellikle iri karpuzlarıyla meşhurdur. Kâmusü’l-A’lâm kitabında Şemseddin Sami, Hevsel Bahçelerini anlatırken, “Çok miktarda ve pek güzel güller ile türlü meyveler ve bostanlarda her biri elli okkalığa kadar tatlı karpuzlar ve yirmi okkalığa kadar yetişen kavunlardan” söz eder. Şehri ziyaret eden birçok seyyah, oldukça ilgi çekici buldukları irilikteki bu karpuzlardan bahsetmeden geçmez. Diyarbakır’ı 1853 yılında ziyaret eden H. Petermann, Dicle kenarında yetişen karpuzlardan övgü ile söz ederken, Seyyah Horatio Southgate, Dicle’nin kıyısındaki bahçelerin çok iyi gübrelendiğini ve burada yetişen karpuzun takdire şayan olduğunu belirtir.
Kuşlar için saklı cennet Hevsel bahçeleri, sadece meyve-sebze yetiştirilen bir alan değil elbette. İçinde bulunduğu Dicle Vadisi, tarım arazisi olmasının yanı sıra birçok göçmen kuşun göç yolu üzerinde bulunan önemli bir doğa alanı. Bugüne kadar yapılan gözlemlerle 180 kuş türüne ev sahipliği yaptığı saptanmış. Kum kırlangıçları, küçük akbalıkçıllar, tarla kirazkuşları, yalıçapkınları, kızıl şahinler, saksağanlar, leylekler ve daha onlarcası, burada yuva yapıyor, ürüyor, karnını doyuruyor. Vadi, kuşların hem dinlendiği hem beslendiği bir yer olurken, Dicle nehri de göçmen kuşlara göç yolunu gösteren bir “Yeryüzü İşareti” işlevi görüyor. Türkiye’de bulunan en büyük leylek kolonilerinden biri Hevsel’den başlayıp Batman’a kadar uzanan alanda yer alıyor. Dolayısıyla Hevsel bu yönüyle bir ‘kuş cenneti’ olarak da görülmeli ve dikkate alınmalı. Ancak özenle korunduğu takdirde bu niteliğini devam ettirebilir.
Hevsel Bahçeleri, Dünya Mirası Listesi’nde 2015 yılında Almanya’nın Bonn şehrinde düzenlenen Dünya Mirası Komitesi 39. Dönem Toplantısı’nda “Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı”, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Böylece Hevsel, 8 bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak var olmasının yanı sıra, kültürel ve tarihî olarak da özgün yapısı ile artık dünyanın bir değeri olarak tescillenmiş oldu. UNESCO’nun Hevsel ve Surları birlikte değerlendirmesi gayet anlamlı ve isabetli bir karardır; çünkü Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri, adeta birbirini tamamlayan iki güzelliktir.
Hevsel, geçmişte olduğu gibi bugün de emsalsiz bir tarım alanı olarak varlığını koruyor. Her gün onlarca kuş inip kalkıyor ağaçlarına; su samurları, tilkiler sık çalılıkları arasında geziniyor. Şehre nefes veren ağaçlarıyla, toprağında besleyip büyüttüğü çeşit çeşit sebzesiyle, her mevsim büründüğü göz doyuran manzaralarıyla Diyarbakır için, dün olduğu gibi bugün de vazgeçilmez bir doğa alanı olarak varlığını sürdürüyor.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.