
Varoluşunu hayat penceresinde bilgiyle şekillendiren, onunla yaşamının dünyaya açılan kapısını aralayan son yüzyılın önemli şahsiyetlerinden biridir Ali Emirî Efendi. Hayatı boyunca tarihe, kültüre, sanata, edebiyata dair ne varsa sahiplenen Ali Emiri’nin belki de en önemli özelliği durmadan biriktirdiği el yazmalarını koruyarak günümüze ulaşmalarına vesile oluşudur. O, ismini kütüphanecilik tarihimize “Millet” adıyla tescil ettiren müstesna bir isimdir.
Takvimler 1857’yi gösterirken Diyarbekir’de doğar Ali Emirî… Şehrinin edebî ve dinî atmosferinde büyür, dönemin edipleriyle tanışır. Çeşitli devlet kurumlarında çalışarak, devlet kapısında kendisini yetiştirir, aynı zamanda şiirler yazarak kalemini kabul ettirir. Ama fıtratındaki en belirgin vasfı, kitap okuma sevdası ve nerede düne ait bir eser varsa, kütüphanesine katmak için ne gerekiyorsa yapmasıdır.
Müthiş hafızasıyla binlerce şiiri ezberler. El yazmalarını bir kere okudu mu, kopyasını aynı gece alır, kitabı eskilerin ifadesiyle “istinsah” eder. Kimin hangi alanda hangi eseri kaleme aldığını bilir. Kütüphanesinde var olan binlerce el yazması eseri hem okumasıyla, hem de eserin içinde ne varsa istendiği zaman açıklamalarıyla vermesiyle meşhurdur.
Kendisini kitaba bende kılmış Ali Emirî, yaşadığı dönem boyunca bir milyon kırk bin kitabın izini sürer. Kurduğu ve eserlerini vakfettiği Millet Kütüphanesi’ne niçin kendi adını vermediğini soranlara, kütüphanesinin millete ait olduğunu söyleyerek cevap verir.
Bir gün Yemen’de çok nadir bir kitabın olduğunu haber alır, huzursuz olur. Mektuplaşmalardan sonuç çıkmaz. Memuriyeti Balkanlarda olduğu halde, tayinini Yemen’e alacak derecede bir ruh hali içindedir. Kitap sahibinin vefat ettiğini haber alınca tayin istemekten vazgeçtiği söylenir.
Diyarbakır’da başlayan memuriyet hayatı, Harput, Sivas, Selanik, Adana, Leskovik, Trablusşam, Erzurum, Yanya, Halep, Yemen gibi Osmanlı coğrafyasının farklı şehirlerinde devam eder. Tayini nereye çıkarsa kitaplarını sandık sandık yanında götürür. Masraflarını kendisi karşılar bu taşımanın. Kendisine “Kitap Delisi” gözüyle bakılır. Bir kütüphane satılacaksa kendisinden başkasının almasına gönlü razı gelmez.
İki dergi çıkarır. Biri şehrinin adıyla “Amid-i Sevda”, diğeri “Tarih ve Edebiyat Mecmuası”. Emeklilik hayatını İstanbul’da geçirir, ilmi ve edebi çalışmaları da bu dönemde daha da hız kazanır. Sahaflar Çarşısı’nın vazgeçilmez müdavimidir. Orada kendisine gösterilen nadir bir kitabı, kıymeti fazlaca biçen olsa da, almak için elinden geleni yapar.
İstediği kitabı aldığı gün, Divanyolu’ndaki Diyarbekir kıraathane sine neşeli gelir, herkese kahve ısmarlar. Mutlaka güzel bir kitap aldığı anlaşılmıştır. Heyecanını saklamaz, sohbette o kitap ya da kitaplardan sözü açar, muhabbet hâsıl olur.
Divan-ı Lûgâti’t- Türk’ün Gün Yüzüne Çıkışı
Yüzyıllardır varlığı bilinip, nerede olduğu, kimde bulunduğu bilinmeyen bir kitap vardır. Günün birinde uğradığı Sahaf Burhan Bey, dağınık denilebilecek şekilde bir kitap tavsiye eder kendisine. Kitaba bakınca, eserin kayıp olan Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lûgâti’t-Türk”ü olduğunu anlar. Eski Maliye Nâzırı Nazif Paşa’nın, kendi sülalesine mensup bir hanımefendiye bıraktığı ve zor durumda kaldığında satmasını vasiyet ettiği kitaptır bu. Bedeli altın parayla otuz liradır.
Otuz lira, iyi para! Kitap önce Maarif Nezaretine tavsiye edilmiş, ama fiyatı fazla bulunduğu ve aslında kitabın ne olduğu anlaşılmadığı için alınmamış. Ali Emiri Efendi’nin üzerinde de sadece 15 lira vardır o gün. Sahaftan çıkıp eve gitmek istemez, ola ki başka biri gelip kitabı alır diye. Bir rivayete göre, dükkânı Burhan Bey’in üstüne kilitleyip dışarı çıkar. Yoldan bir dostunun geçmesi için dua ederken, karşıdan yakın dostlarından Faik Reşat Bey’in geldiğini görür. Ona hemen konuyu açarak, eksiğini tamamlar.
Heyecanla dükkâna döner. Burhan Bey o gün kendisinden komisyon olarak da üç lira ister. Ali Emiri sonradan: “Bu kitabı aldım; eve geldim. Yemeği içmeği unuttum. Bu kitabı Sahaf Burhan 33 liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığındaki elmaslara, zümrütlere değişmem.’’ der. Kaşgarlı Mahmud’un Araplara Türkçe’yi öğretmek için kaleme aldığı Divân-ı Lûgâti’t-Türk, dönemin ansiklopedik bilgilerini de içermektedir. Kitabın bulunuş haberi İstanbul’da büyük bir heyecanla karşılanır, şehir adeta ayağa kalkar. Ancak Ali Emiri kitabı gözü gibi korumaya karar vermiştir, bu yüzden ilk günler hiç kimseye göstermez. Hatta kitabı görmek için yanıp tutuşan hemşehrisi Ziya Gökalp’e bile… Sonrasında kitabı sadece Kilisli Rifat Bey’e gösterir, bir tek onun okumasına izin verir. Ama kitabı basma isteğini sürekli reddeder. Sonunda durumdan haberdar edilen Sadrazam Talat Paşa’nın araya konmasıyla, kitabın Kilisli Rifat Bey tarafından ilk baskısının yapılmasına müsaade eder. Böylece dağınık sayfaları düzenlenen ve tıpkıbasımı yapılan lügat, yazılışından sekiz yüz elli yıl sonra okuyucuyla yeniden buluşur. Ali Emiri Efendi, 16 bin kitaptan oluşan kütüphanesini, 1916 yılında Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi’ne bağışlar ve burada ömrünün sonuna kadar “kütüphane nâzırı” olarak çalışacağı Millet Kütüphanesi’ni kurar. Divân-ı Lûgâti’t-Türk’ün aslı da yine aynı kütüphanededir.
Bu arada kendisine kütüphanesini satın almak umuduyla Macaristan ve Fransa’dan gelen tüm teklifleri reddeder. Millete ait bildiği eserlerin yurt dışına çıkarılmasına asla izin vermez. Yaşlanmıştır artık, kendisine getirilen milletvekili olma teklifini de, kütüphanesinden ayrı düşme endişesiyle nezaketle reddeder. Bir kitap tutkunu olmasının yanı sıra, 30’a yakın telif eseri de bulunan Ali Emirî Efendi, 1924 yılında hayata gözlerini yumar. Kabri Fatih Camii Haziresi’ndedir, Millet Kütüphanesi’nden çok da uzakta değil. Çıkardığı Amid-i Sevdâ adlı altı nüshadan oluşan neşriyatını okumadan, kitap sevdası için hiç evlenmediğini, tüm sermayesini kitaba yatırdığını bilmeden, bir kitap için şehir şehir dolaşan Ali Emirî’yi anlamak mümkün değildir. Kendisini rahmetle yâd ediyoruz. Bir gün Millet Kütüphanesi’ni görmek için giderseniz, Fatih Camii Haziresi’ne de uğrayıp, orada medfun bütün büyükler gibi, Ali Emirî için de bir Fatiha’yı eksik etmeyiniz.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.
Bu kısımda sizin de görselinizin bulunmasını isterseniz fotograf@diyarbakirdergisi.com mail adresinize fotoğrafınızı gönderebilirsiniz.