Hattat Hamidü’l-Amidi ve Diyarbekir-4. Sayı

Hattat Hâmid Bey’in yâdı aklıma her düştüğünde, gönlüme de Ebu Firâs el-Hemdânî’ye ait şu beyit düşer:

 

“İnsanların bir beldeyi sevmek için farklı gerekçeleri vardır.

 

Benim tercihim ise bir beldeyi ehlinden dolayı sevmektir.”

 

Hat tutkunları için Diyarbekir önce Hattat Hâmidü’l-Amidî’dir. Amidli/Diyarbekirli Hâmid, Cumhuriyet’ten sonraki ismiyle de Hâmid Aytaç… Biz onu yazılarına attığı imzalarındaki “Hâmidü’l-Amidî” ismiyle tanıdık. İlk gençlik yıllarında ayrılıp, bir daha dönemediği topraklarına olan hasretini, yazdığı levhalara attığı bu imza ile yansıtmış, özlemini tarihe bu imzayla not düşmüştü zira.

 

Diyarbekir, damarlarında ilim, edebiyat ve sanatın aktığı bir şehirdir. Seyfüddîn el-Âmidî gibi âlimler, Seyyid Kasım Gubarî ve Âdem-i Amidî gibi hattatların yurdudur. Adeta bu şehrin suyundan içen herkeste farklı istidatlar gelişmiş gibidir. Hâmid Bey, ismini yukarıda andığımız büyük dedesi hattat Âdem-i Amidî’nin yolundan giderek yazıya gönül verir. Diyarbekir’deki mahalli hocalardan meşk ederek başladığı yazı yolculuğunu tamamlamak üzere, 16-17 yaşlarındayken Diyarbekir’den Dersaadet’e gider; ancak hem talebe hem hoca olduğu İstanbul’daki ilk yıllarında, derd-i maişet ve hayata tutunma kaygısı içinde olur. Onun İstanbul’daki macerası esasen, bir Anadolu çocuğunun İstanbul’da tutunabilme ve ayakta kalabilme hikâyesi olarak başlamıştır. Asıl adı Şeyh Musa Azmî’dir. Nitekim kendisi sonraları, “Azmî idim, azmettim; hamdettim, Hâmid oldum.” diyerek İstanbul hikâyesinin zorlu ilk yıllarına atıfta bulunur. Memuriyet hayatındaki bir zaruretten dolayı yazılarında kullandığı “Hâmid” mahlası, sonraları asıl ismini unutturur.

 

Hâmid Bey taşradan ayrılarak gittiği İstanbul’da kısa zamanda hat sanatındaki rüşdünü ispat eder; bir hocadan düzenli meşk edemediği halde bu sanatın zirvesine ulaşır. Erkân-ı Harbiye Matbaası hattatlarından olan hocası Mehmet Nazîf Efendi’den sadece birkaç ders meşk edebilir; çünkü Nazîf Efendi kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Ancak aileden gelen sanatkârlık ruhu sayesinde hat eğitimini üstadların eserlerini inceleyerek ve dönemin hattatlarıyla istişare ederek tamamlar ve hocasının bir sülüs-nesih kıt’asını takliden yazarak oluşturduğu levhayı kendi icazetnâmesi olarak kabul eder.

 

Yazıya Adanmış Bir Ömür Hâmid Bey, yazının bütün türlerinde maharet kazanmış nadir hattatlardan biridir. İnsan ömrü bütün yazı çeşitlerini ihata edecek kadar uzun değildir zira. Ancak o uzun ve bereketli ömrünü yazıya adamış ve her tür yazıdaki gücüyle sivrilmeyi başarmıştır. Onun şahsî sanat kudreti yanında bir medeniyet şiarı olan hat sanatının korunması adına yaptıkları, yazı tarihindeki yerini belirleyen asıl hususiyetidir. Bu noktada, yazı ile medeniyet arasındaki münasebete dikkat çekmek gerekir. İslam Medeniyeti’nin merkezinde Kur’ân-ı Kerim yer aldığı gibi, kitap sanatlarının merkezinde de hat sanatı yer alır. Zira İlahî kelamın inişiyle birlikte yazı, bir nakil aracı olmanın ötesine geçerek estetik bir kimlik kazanmıştır. Allah kelamını mazrufuyla uyumlu bir zarfa kavuşturmak, hattatların gayret ve himmetlerinin odağı olmuştur. Bu anlamda İslam Medeniyeti bir yazı medeniyetidir diyebiliriz.

 

Elbette yazı, Çin ve Hint gibi bazı kadim medeniyetlerde de bir sanat kimliği kazanmıştı. Ancak hiçbir medeniyet ve kültürde yazı, İslam Medeniyetinde elde ettiği yere sahip olamamıştır. Çünkü hüsn-i hat, bir Kur’ân sanatı olması hasebiyle İslam tarihi boyunca İslam coğrafyasındaki farklı ekol ve üsluplar sayesinde sürekli işlenmiş ve tekâmül etmiştir. Mushaf kitabeti etrafında gelişen bu sanat, yazının mütemmim sanatları olan tezhip, ebru ve ciltçilik gibi diğer kitap sanatlarına da kaynaklık etmiştir. Hâmid Bey, her hattatın hayali olan ve hattın ana gayesinin gerçekleştiği Mushaf Kitabetinde de başarılı olmuş, iki kıymetli Mushaf yazarak İslam medeniyetine armağan etmiştir.

 

Yazı ve dil, medeniyet mirasının taşıyıcı iki ana unsurudur. Bu açıdan Hâmid Bey’in Hat sanatını, inkırazdan koruyarak Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ulaşmasındaki gayret ve hizmetleri her türlü takdirin üzerindedir. Bugün bu topraklarda bu sanat hâlâ varlığını devam ettiriyorsa bunda en büyük pay, Hâmid Aytaç’ın ve onun yetiştirdiği talebelerinindir. Bugün sanatın merkezi olan İstanbul’da ve Anadolu’da Hat sanatına dair her çabada onun ve yetiştirdiği talebelerin izini görmek mümkündür. Hâmid Bey’den icazet alan talebeleri Hasan Çelebi, Hüseyin Öksüz, Hâşim Muhammed el-Bağdadî, Hüseyin Kutlu, Fuad Başar, Turan Sevgili ve ismini anamadığımız daha birçok değerli hattat, bugünkü genç hattat neslinin yetişmesinde emeği geçen önemli sanatkârlardandır.

 

Bir Küçük Hat Yolculuğu

 

Yazıya merak saldığım ortaokul yıllarında bir takvim yaprağına basılı “Hâmid” imzalı celî sülüs bir “Asr” suresi kompozisyonu, hüsn-i hat ateşini yüreğimde bir daha sönmemek üzere tutuşturmuştu. 

Hüsn-i hatta olan aşkım hadden ziyade olsa da Şanlı urfa’da bu sanatı meşk edebileceğim bir ortam yoktu maalesef. Ancak bir yazı dünyası vardı etrafımda. Urfa sokaklarında her köşe başında rastladığım kitabeler, tarihi camilerin hazirelerindeki mezar taşlarına işlenmiş sülüs ve ta’lik yazılar, Urfalı mahalli bir hattatımız olan Behçet Arabi’nin cami duvarlarında asılı gördüğüm devâsâ levhaları… Hepsi ilham vericiydi.

 

1993 yılının yazı, hat yolculuğumda bir dönüm noktası oldu. İstanbul’dan Şanlıurfa’ya gelen Hattat Mehmet Memiş’ten hüsn-i hat meşk edip nihayetinde icazet alma şerefine nail oldum. Mehmet Bey’in hocaları Hasan Çelebi ve Hüseyin Öksüz, Hâmid Bey’in talebeleri idiler. Böylelikle ben de bu silsileye bağlanmış, hocam vasıtasıyla Hâmid Bey’in manevi talebesi olmuştum.

 

Gerçekleştirmek istediğim bir hayalim daha vardı: Diyarbekir’e yerleşmek. 2010 yılının kışında bu hayalimi de gerçekleştirme fırsatı buldum. Diyarbekir’e yerleşince, ilk işim şehrin sokaklarında hocam Hâmid Bey’e ait bir iz aramak oldu. Bir anı, bir yazı, onu anımsatacak bir işaret… Heyhat ki bulamadım! Diyarbekir kûçeleri çok şey fısıldadı kulağıma lakin hocama dair bir en ufak bir sır vermedi bana. Bir röportajında, Ulu Cami civarındaki İmadiye Mahallesinde doğduğunu söylemişti üstad. Ama doğduğu ev maalesef ayakta değildi, o evin yerinde betonarme bir bina yükselmişti. Buna rağmen arka sokaklar hep ilgimi çekmeye devam etti. En azından üstadımın geçtiği yerlere tesadüf etme ihtimali vardı. Belki bir yaz günü sıbyan mektebine giderken şu ulu ağacın altında gölgelenmişti, belki şu sokağın başında oturup soluklanmıştı, belki şu yaşlı ağaçtan bir incir koparmıştı, kim bilir? Ona olan bağlılığım ve muhabbetim, şehirde baktığım her yerde onu görme isteği uyandırıyordu bende. O dönemde şehirde Hâmid Bey’in adını yaşatma konusunda ne gibi çabalar olduğunu araştırdığımda pek iç açıcı bir manzarayla karşılaşmamıştım. Asıl hayret-i mucib olan ise, Hâmid Bey’in kendi memleketinde bile pek tanınmıyor oluşuydu. 1996 yılında bir panelde anılmış, adı bir ortaokula verilmiş ve birkaç yıl önce adına bir sergi açılmış olan Hâmid Bey’in şehrinde bu cüz’i çabaların dışında onu hatırlatan bir esere tesadüf edememiştim.

 

Hâlbuki üstad, daha hayatta iken bütün dünyada sanat ve yazı camiasında herkesin tanıdığı büyük bir isim, medeniyetimizin merkezinde yer alan yazıya dair hizmetleriyle çok ayrı bir yerde duran önemli bir sanatçımızdı.

 

Neyse ki bu konuda şehrimiz ve sanat adına son zamanlarda çok sevindirici bir haber var: Restorasyon çalışmaları hâlâ devam eden Dağkapı’daki 1 ve 2 numaralı kale burçları, Hattat Hâmid Aytaç Müzesi’ne dönüştürülecek. Bu müze, hem şehrin kadim köklerini hatırlatma açısından önemli bir katkı sağlayacak, hem de Hâmid Bey’e gösterilecek önemli bir vefa örneği olacak. Çünkü bu topraklar nice “Hâmidler”i bağrından çıkaracak kadim bir mirasın ev sahibidir. Tek yapmamız gereken bu mirası erbabıyla buluşturmaktır. Umarız bu müze aracılığıyla Hâmid Bey ve Hat sanatı, genç nesillere, yitiklerini kaybettikleri yerde aramaları yönünde bir ilham kaynağı olur.

 

İsmail KANBAZ

Dr., Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü

 

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir