Görsel ve kültürel zenginlikleriyle Çayönü

Halet Çambel ve Robert J. Braidwood ortak projesi kapsamında, 1963’deki yüzey araştırmalarında keşfedilen Çayönü, eski ismiyle Koteber-Çem, Diyarbakır’ın bir dağ eşiği ovasının yamacında kurulmuş ilçesi Ergani’nin, 7 km güneybatısındaki Sesverenpınar (Hilar) köyünün yakınında yer alır. Bugün yerleşmenin güneyinden akan Boğazçay, Çayönü yerleşmesinin olduğu dönemde, kuzeyde ovanın ortalarında akan çevresi bataklık ve sazlıklarla kaplı zengin flora ve faunaya sahip bir akarsuydu.

 

Çayönü, Fırat ve Dicle kültürlerinin ortak buluşma noktasında; Anadolu, Levant, Mezopotamya ve Zagros bölgelerinin içinde, Çanak Çömleksiz Neolitik A’dan (PPNA) Çanak Çömlekli Neolitik Dönemin ilk yarısına kadar devam eden ve Neolitik Dönemin kesintisiz gelişim süreçlerini en iyi yansıtan Yakındoğu Neolitiğinin anahtar yerleşmesidir. Bu zaman dilimi günümüzden önce 10.200-8.000 yılları arasını kapsar.

 

Çayönü yerleşmesini, arazideki görsellik boyutuyla ayrı, arka planda kalan maddi öğeleri ve geçmişten günümüze ulaşabilen zengin kültürel birikimi ve insanlarıyla ayrı ele almamız gerekir. Müzede sergilenen küçük maddi kültür öğelerinin, o dönem insanı tarafından nasıl hayal edilip elle biçimlendirildiğini, kısaca her bir nesnenin arkasında bir insanın olduğunu her daim hatırlamalıyız.

 

Çayönü’nde ziyaretçileri ilk olarak, günün her saatinde farklı bir görünüme bürünen Hilar kayalıklarının önünde uzanan ortadaki Meydan (Plaza) karşılar. Bu meydanı yerleşmenin değişik aşamalarında yapılmış görkemli Saltaşı Döşemeli, Kafataslı,Sekili ve Terrazo yapıları çevreler. Kuzeydeki taş subasmanlı konut yapıları ve yerleşmenin ilk yapılarından yuvarlak yarı çukur barınaklar ile onu izleyen süreçte sık aralıklarla tekrarlanan sel ve taşkınlara karşı Çayönü halkının dâhiyane buluşu olan ızgaralı yapıların yer aldığı yerleşmenin doğu kanadı da oldukça dikkat çekicidir.

 

Saltaşı Döşemeli Yapı, ortasındaki dikili taşları ile Göbeklitepe’deki dörtgen yapıların benzeridir. Kafataslı Yapı, zamanında görkemli törenlerin gerçekleştiği, dönemin cenaze geleneklerini yansıtan ve Çayönü topluluğu için uzun süre “atalarının yuvası” niteliğindeki bir mezar evdir. Terrazo Yapısı ise kırmızı kireçtaşının söndürülerek düzgün bir yüzey haline getirilmesiyle oluşturulmuş tabanı ile mimaride bir eşiğin atlama taşına, en eski dünyadaki tek örnektir. Burada vurgulamamız gereken bir başka nokta, topluluğun zamanla geliştirdiği yerleşmenin bilinçli bir planlama sergilediği, yani bir “imar planının” mevcudiyetidir. Şu anda Açık Hava Müzesi olarak düzenlenmiş gezilebilen kısım, yerleşmenin belli bir aşamasında sadece törenler için ayrılmış Meydan ile özel yapıların yer aldığı bölümdür. Esas konut yapıları ile işlik alanlarını kapsayan ve kazısı henüz bitirilmemiş “küçük sanayi sitesi”, yerleşmenin görselleştirmeye yönelik çevre düzenlemesinin yapılmadığı batı kesimindedir.

 

Çayönü’nün arazideki görsellik boyutuna tam yansımayan diğer cephesine gelirsek; burada yaşayan topluluk bazı tahıllarla, mercimek, nohut gibi baklagilleri kültüre almış, zamanla ekip biçmeye başlamıştır. Bu bitkileri havanlarda, ezgi taşlarında ezerek, öğüterek, döverek farklı tüketim biçimine dönüştürmüştür. Dolayısıyla farklı yemekler sofraları süslemiştir. Yine bu dönem insanı domuz, koyun, keçi ve sığırı evcilleştirmeye çalışmış; ava gitmiş, geyik derisini dabaklayıp giysiler dikmiştir. Ketenden kumaş dokumuş, çeşitli taş, kemik, malakit gibi malzemelerden takı ve kakma işçiliğini geliştirmiş, sedef kakmalar üretmiştir. Kemik, çakmaktaşı, obsidyen ve değişik taşlardan yapılmış zengin alet takımları, o dönemdeki uğraşların ve üretimin çeşitliliğini ortaya koyar. Ancak Çayönü için esas vurgulanması gereken olgu bakırın ısıtılarak veya soğuk bir halde dövülüp biçimlendirilmesine, yani metalürjiye dünyada ilk başlanılan yer olmasıdır. Bakır takılar bu dönemden sonra Mezopotamya’da başka yerleşmelere de gönderilmiştir.

 

Çayönü halkının zengin kültürü günümüz insanı için görselleştirilebilir mi?

 

Genel hatları ile Çayönü, avcı-toplayıcı bir topluluğun Hilar kayalıkları önündeki araziyi yurt edinip sel, taşkın, deprem gibi doğa olaylarından yılmayarak kendi çözümlerini ürettiği; hem yaşadığı alanı hem de uğraşlarını sürekli geliştirip yerleşik tarımcı bir topluluğa dönüşme sürecini yansıtan bir yerleşmedir. Keşfedildiği 1963 yılından 1991 yılına kadar aralıklarla 17 mevsim 3000 m2’si kazılan Çayönü’nde, ortaya çıkartılanları kadar çıkartılmamışlarını da hesaba katarak 2015 yılında kazı ve araştırmalara tekrar başladık. Bu 24 yıllık ara, bölgedeki yeni kazı verileriyle Çayönü’nün başka yönlerini de irdelememiz gerektiğine işaret ediyordu. Çayönü’nün ilk yerleşimi neden bölgedeki eş zamanlı yerleş melerden farklıydı? Niçin bölgedeki birçok yerleşme bitki ve hayvanları kültüre alma sürecine geçilmeden terk edilmişti? Çayönü terk edilen yerleşimlerdeki topluluklar için cazibe merkezlerinden biri miydi? Eğer böyleyse bunun arkasındaki gerçek neydi? 

Çayönü’nün dikilitaşları neden Göbeklitepe, Karahan Tepe ya da Guzir Höyük’tekiler gibi işlenmemişti? İlk yerleşimin mezarları niye çok azdı ve mezar hediyelerine rastlanmıyordu? Terrazo taban tekniği neden sadece Çayönü’nde görülüyordu? Çayönü yerleşmesinin son evresindeki gerek mimari ve mezar gelenekleri, gerekse günlük yaşamdaki, ani olarak da nitelendirebileceğimiz değişikliğin nedeni sadece yerleşmede belgelediğimiz sel ve taşkınların ciddi boyutlu etkileri miydi ve bu çevresel olgular iklimsel bir krizle mi ilişkiliydi? Tüm bu sorular aslında Çayönü insanının çevresi ile ilişkisini ve kendini çevresel değişimlere uyarlama becerisini ortaya koyuyor. Bununla birlikte bizim için zincirin bazı halkaları hâlâ eksik. Binlerce yıllık yerleşik düzenin, yönünü besiciliğin ön plana geçtiği konar-göçerlik gibi çok farklı bir yaşam düzenine çevirmesi, hâlâ yaşayan koçerlik kültürüne de ışık tutabilecek niteliktedir. Açık Hava Müzesi olarak ilk kez 1990-91 yıllarında düzenlemeye başladığımız Çayönü’nün doğu kanadını, görünmeyen insanın engin kültürünü, sorunları, sevinçleri ve acılarıyla görünür hale getirmek için yerleşmenin genel peyzajına çok da müdahale etmeden panolar ve çeşitli donatılarla zenginleştirmeye başladık. Bunu yaparken ara verme zorunluluğu olan yılların getirdiği sorunları da gidermeye çalıştık. Bunlara eşlik eden çevre düzenlemesi ile gezi yolları ve 2015 yılından beri süregelen kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan yapılarıyla alan daha da zenginleşecektir. Amacımız, bugün çok şey borçlu olduğumuz Çayönü’nde yaşamış insanlar ile günümüz insanı arasında küçük bir köprü kurmaktır. 

Aslı Erim Özdoğan,

Prof. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi , Arkeoloji Bölümü, (Çayönü Kazı Başkanı).

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Array
50% LikesVS
50% Dislikes
Bu yazıyı paylaş
Facebook
Twitter
WhatsApp
Email

Sizin Gözünüzden Diyarbakır

Bu kısımda sizin de görselinizin bulunmasını isterseniz fotograf@diyarbakirdergisi.com mail adresinize fotoğrafınızı gönderebilirsiniz.