Tanış olduğu eski medeniyetlerden itibaren -özellikle de Artuklular, Akkoyunlular ve Selçuklular- başlayan ve gelişme gösteren Diyarbakır mûsıkî kültürü, daha çok Osmanlılar döneminde popüler mûsıkîşinasların varlığıyla kendini ispatlamıştır. Diyarbakır, bu gelişim süreci içerisinde yer alan şahsiyetlerle, mûsıkînin halk, folklor, klasik ve dinî alanlarında önemli eser ve icralarla haklı bir şöhrete ulaşmıştır.
Diyarbakır’da başta tekke ve camiler olmak üzere çeşitli mûsıkî meclislerinde icra edilen formlar içerisinde “Mevlit”in önemli bir ağırlığı vardır. Dinî mûsıkîyi oluşturan en önemli formların başında yer alan mevlit, bugüne dek tespiti yapılmış Diyarbakırlı müelliflerin kaleminden ortaya çıkmış eserlerle, her alanda okunabilen bir kültür zemini dâhilinde, rahatlıkla kendine icracı bulabilmiştir. Bu eserler, Türk İslâm edebiyatı ve dinî mûsıkîmizin envanterine dâhil olmuş ve mahallî okuyucuları, dinî mûsıkî icracıları arasında yer almayı başarabilmiştir.
Diyarbakır’da muhtelif mûsıkî meclislerinde ve dolayısıyla mevlit programlarında da özel adlarla ifade edilen makamlar icra edilmekteydi: İbrahimî, Şirvanî, Beşirî, Sultan Nevruz, Muhalif, Minare Uşşakı, Cembelli, Kalenderî, Kesik, Nikriz gibi… Bunlardan Sultan Nevruz, İbrahimî ve Minare Uşşakı daha fazla kullanılan makamlardır. Mevlit geleneğinin değişmez özelliği olan ve sözleri İsmail Hakkı Bursevî’ye ait “Âlemleri nur eyledi didâr-ı Muhammed” ilahisi, Uşşak makamının değişik seyriyle Minare Uşşakı olarak mutlaka mevlithanlar tarafından icra edilmeye çalışılırdı.
Celal Güzelses (1900-1959)
Mevlit geleneği açısından zengin folklorik özelliklere sahip Diyarbakır, bu geleneğin taşıyıcısı çok sayıda mevlidin yazıldığı ve birçok kıymetli mevlithanın yetiştiği şehirlerden biridir. Bu isimlerin başında elbette ki, müzisyen ve bestekâr yönüyle de meşhur olan Celal Güzelses gelir. Asıl ismi, “Mehmet Celalettin” olan Celal Güzelses ilkokul yıllarında, babasının da mensubu olduğu Rifaî Tekkesi’ne devam etti ve bu tekkede Kur’an dersleri aldı. Dokuz yaşında hafız oldu. İlkokuldan sonra başladığı Rüştiye, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kapatılınca, tahsilini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu arada Rifaî Tekkesi’ne Şeyh Zeki Efendi’nin müridi olarak devam etti ve arabane çalarak tekkedeki tasavvuf mûsıkîsi çalışmalarına katıldı. Artık Rifaî Tekkesi’nin baş sâzende ve hânendesiydi. Diğer taraftan cümbüş çalmayı da öğrenerek, Diyarbakırlı divan şairlerinin eserlerini besteleyip okumaya başladı. Okuduğu bu ilahilerden sonra, Rifaî dervişleri Celal Bey’i el üstünde tutmaya başladılar. Sesinin güzel olması, makamları bilmesi, usûllere riayet etmesi ile bu tekkenin sevilen gençleri arasına girdi ve Ulu Cami’de müezzinlik yapmaya başladı. Daha sonra ifa edeceği Ulu Cami Baş Müezzinliği görevini vefatına dek sürdürdü.
Celal Sevimli (? -1988)
Yakın dönemin ünlü mevlithanlarından olan Hafız Celal Sevimli, çok güzel mevlit okurdu. Önce Lala Bey Camii’nin o küçücük hücresinde, sonra ise Hacı Arif Yenice Mescidi’nde Kur’an muallimi olarak otuz yılı aşkın bir zaman çalıştı. Ulu Cami müezzinliği de yapan Sevimli, gözleri görmediği halde, hayatı görür gibi güzel yaşayanlardandı.
Tarık Çıkıntaş (1924-1979)
Müzisyen ve ses sanatçısı yönleriyle de tanınan Tarık Çıkıntaş, aynı zamanda iyi bir mevlithandı. Üç yıl müddetle evlerinde kiracı olan Nuruosmaniye Camii hocası Hafız Hasan Akkuş’tan Kur’ân ve mevlit tilavetini öğrendi. Dedesi Hacı Niyazi Bey, konağının bir bölümünü Hafız Akkuş ve ailesine tahsis etmişti. Kendisi gibi âmâ olan arkadaşı Celal Sevimli de konaktaki bu Kur’ân derslerine katılmış ve her ikisi de kısa bir sürede hıfzlarını tamamlamışlardı.Tarık Çıkıntaş, Diyarbakır’ın bütün makam ve usûllerini hatasız olarak çalıp söylerdi.
Mevlithan Mustafa (1946- )
Asıl adı “Abdullah Beydür” olmasına rağmen “Mevlithan Mustafa” lakabıyla tanınır. Hocası müezzin Mustafa vasıtasıyla Cami Mûsıkîsi formundaki eserleri okumaya başladı. Bu süreçte öğrendikleriyle, sonraki yıllarda dinî mûsıkî sahasında kendini geliştirdi. 1962 yılında Zeki Aktan, Hüsnü İpekçi, Edip Değer, Recep Kaymak, Tahir Mücide gibi arkadaşlarıyla birlikte Diyarbakır Mûsıkî Cemiyeti’ne devam etti. Bu arada camideki gönüllü müezzinliği de sürdürüyor, aynı zamanda mevlitlere gidiyordu. Cami Mûsıkîsi dışında Tekke Mûsıkîsi’yle de iç içeydi. Muhtelif tekkelerde haftanın belirli günlerinde Kâdirî ve Rifâî zikirlerine katılırdı. Çeşitli camilerin minarelerinde haftada üç sabah, seher vakti ezandan önce salat ü selam ve naatlar okurdu. Mevlithan Mustafa, 1958’den günümüze aralıksız olarak mevlithanlığa ve naat, kaside okumaya ve Diyarbakır mûsıkîsini icra etmeye devam ediyor.
Şaban Peker (1947-2020)
Mevlithan, dinî mûsıkî icrakârı, Kâdirî ser-zâkiri Şaban Peker, aynı zamanda inşaat mühendisiydi. İlkokul yıllarında, Ulu Cami müezzinlerinden Hafız Yusuf Altuncu’dan Kur’ân dersleri aldı. Babası Hacı Recep Peker Ulu Cami baş müezzini olduğu için, onunla beraber camiye gidip geliyordu. Bu arada dinî mûsıkîye de ilgi duymaya başlamıştı. Zaman zaman babası onu minareye çıkartıp ezan okutur, cami içinde kamet getirtir veya tesbihat yaptırırdı. Zamanla işi kavramaya; dinî sohbetlerde ve mevlitlerde ilahiler okumaya başladı. Hem cami mûsıkîsi hem de tekke mûsıkîsi alanında kendi dönemi içerisinde en yetkin ses olan Şaban Peker, güzel sesiyle mevlit okumaya ve Kâdirî Dergahı’nda ilahiler söylemeye vefatına kadar devam etti.
Aziz Kubat (1941- )
İlköğretim öğretmenliği emeklisi Aziz Kubat, mevlit okumaya henüz ilkokul üçüncü sınıftayken aile arasında başlamıştı. 20 yaşından sonra aile dışında da okuyarak devam etti. Altmış yıl Diyarbakır’ın muhtelif camilerinde fahri müezzinlik yaptı. Aynı zamanda mübarek gün ve gecelerde büyük camilerde kaside ve mevlit okurdu. Davudi bir sese sahip olmasıyla bilinen Aziz Kubat, Diyarbakır havalisinde meşhur Kur’an hocası Şükrü Bey’in talebesi Halil Talan’dan tecvidli Kur’an-ı Kerim tilavetini öğrenmiş ve günümüze dek onlarca öğrenciye öğrendiklerini öğreterek faydalı olmaya gayret etmiştir.
Hafız Hikmet Timur (1918-1990)
Diyarbakır’ın meşhur hafızlarından ve mevlithanlarından biri olan Hafız Hikmet, Seyyid Şeyh Hasan Zirkî neslinden Atak (Lice) Beyi Ahmed Bey soyundandır. Doğduğu ilçe olan Hani’de ve Lice’de fahri müezzinliklerde bulunduktan sonra, Diyarbakır Nebi Camii’nde yirmi yıl ara vermeden müezzinlik görevini sürdürmüştür.
Necati Yandı (1941 – 2014)
Mevlithanlığının yanı sıra şair ve Kâdiri ser-zâkiridir. Şiire, çocuk yaşlarında merak sardı. Mehmet Akif, Necip Fazıl ve Cahit Sıtkı’dan etkilenerek şiirler yazmaya başladı. Sonradan tasavvuf şiirine yöneldi. Şiirlerinde Yunus Emre, Nesimi, Kuddûsî Baba ve Pir Sultan Abdal esintileri görülür.
Hafız Ahmet Bayram (?-2011)
Aslen Tillo’ludur. Diyarbakır’da, İskender Paşa Camii’nde ve Ulu Cami’de imamlık yapmış, Ragıbiye Camii’nde Ramazan aylarında cüzle teravih namazı kıldırmıştır. Sonradan Ankara’da Arap ve Fars Dili Bölümü okuyup Ankara vaizliği yapmış ve vefatına kadar bu görevini sürdürmüştür.
Mehmet Salih Alpay (1933- 2006)
Diyarbakır’da dünyaya geldi. Mûsıkî zevkini daha çocukluk yıllarında ünlü mûsıkîşinas Celâl Güzelses’in zaman zaman evlerine yaptığı ziyaretlerde, birlikte meşk etmelerinden aldı. Bir dönem Halkevi’nin konserlerinde okuyuculuk yaptı. Askerlik sonrası Ziraat Bankası’nda memuriyete başladı ve oradan 1977 senesinde emekli oldu. 1979 senesinde İstanbul’a göç eden Salih Efendi iyi bir mûsıkîşinastı. Diyarbakır’da büyük mevlit programlarına mutlaka davet edilir ve genellikle de Tevhid ve Veladet Bahrini kendine mahsus ses ve edâsıyla icra ederdi.
Hacı Lütfi İmamoğlu (Talay) (1932-2020)
Hani’de dünyaya geldi. Babası Hani Cami-i Kebir imamı, Hacı Mahmut Talay’dır. Hani’de başladığı eğitimini, Silvan ve Mardin’in muhtelif ilçelerindeki medreselerde sürdürdü. İlk görev yeri, Diyarbakır İskender Paşa Camii müezzinliğiydi. Daha sonra Hz. Süleyman Camii, Melik Ahmet Camii ve Ulu Cami’de de müezzinlik yaptı. Ulu Cami’deki görevi sırasında, Hacı Recep Peker Efendi’yle birlikte, Ramazan’da teravih namazlarını Acemaşiran makamında kıldırırlardı. Yine Ramazanlarda okuduğu hatimlere ve pek çok mevlit programlarında okuduğu mevlit bahirlerine, hafif ve tatlı sesiyle eşlik ederdi.
Hafız Süleyman Mergen (1974-.)
Diyarbakır Tarihçisi, gazeteci, yazar ve şair Mevlüt Mergen’in mahdumudur. Hafız Celal Sevimli Efendi’nin öğrenciliğini yapmıştır. Güçlü bir hıfzı ve kıraatinin yanında zaman zaman mevlit programlarına iştirak ederek bu konudaki becerisini de sergilemektedir. Çeşitli camilerde imamlık ve müezzinlik görevi ifa eden Mergen, halen Çelebi Eser Kur’ân Kursu Öğreticisi olarak vazife yapmaktadır. Bu isimler dışında Mevlithan Mustafa Efendi’nin ifadeleri ışığında “Diyarbakır Mevlithanları” olarak şu isimler de ilave edilmelidir: Özellikle Velâdet Bahrinde çok hünerli olan Hz. Süleyman Camii Müezzini Siverekli Hacı Recep Efendi, Hacı Ağa, Nakkaşoğlu Ömer Efendi, Mevlithan Mustafa Efendi’nin Hocası Parlı Camii Müezzini Mustafa Efendi, Ulu Cami Baş Müezzini Hacı Recep Peker, Ulu Cami Müezzinleri Abdusselam Efendi, Kazancı Muhammet Efendi ve Diyarbakır’ın gelmiş geçmiş en iyi hoyrat okuyucularından Lala Bey Camii Müezzini Berber Said Efendi. Elbette güzide şehir Diyarbakır’da mevlit okuyucuları yukarıda sıra adığımız isimlerle sınırlı değildir. Ancak yazımızın muhtevası sebebiyle bu isimlerle yetinmek durumunda kalmış olduğumuzu beyan etmiş olalım.
M. Sait Mermutlu
Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Türk İslam Edebiyatı Bölümü
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.