Diyarbakır’ın Anıtsal Yapılarında Akkoyunlu İmzası-4.Sayısı

Adnan Çevik

Prof. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Tarih Bölümü. 

Hz. Ömer’in hilafetinde Iyaz b. Ganm’in komuta ettiği İslam orduları tarafından 639 yılında fethedilen Diyarbakır (Amid) ve yöresi, Türkiye sınırları içerisinde İslam’ın kök saldığı ilk bölge olarak dikkat çeker. Bölge, bu tarihten sonra Arabistan’dan göç eden Bekrî aşiretlerin yerleşmesiyle, onlara nispetle Diyar-ı Bekr olarak anılmaya başlanır. İşte Akkoyunlu Türkmen hâkimiyetini ele alacağımız Amid şehri de bu bölgenin ortaçağ boyunca Meyyafarikin, Erzen, Hısn-ı Keyfa ve Mardin ile birlikte beş büyük şehrinden biri hatta çoğu zaman merkezî şehri olarak karşımıza çıkar.

Diyar-ı Bekr bölgesi, Emevi ve Abbasi hâkimiyeti ardından, Şeybani, Hamdani ve Mervani gibi Arap ve Kürt kökenli yerel hanedanlıkların hâkimiyetine girmiştir. Bölgeye ilk Oğuz/ Türkmen girişi ise 1040-1044 yılları arasında, Mervani döneminde gerçekleşmiş; Mervaniler kısa süre sonra Tuğrul Bey’in şahsında İslam dünyasının yeni yükselen gücü Selçuklu tabiiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. Diyar-ı Bekr’in Selçuklu topraklarına fiilen katılışı ise 1085 yılında Melikşah döneminde olmuştur. Bundan sonraki süreçte gittikçe artan Türkmen göçleri, 12. yüzyıldan itibaren bölgede yeni bir dönemi, “Türkmen Beylikleri Dönemi”ni başlatmıştır. Diyarbakır’da asırlarca hüküm sürecek bu beylikler, Amid’de İnaloğulları, Mardin, Hasankeyf ve Meyyafarikin’de Artuklular, Batman yöresinde Dilmaçoğulları ve Siirt’te de Kızılarslanoğulları’dır. 12. yüzyılın sonlarına doğru bu resme Eyyubiler de dâhil olmuşsa da Akkoyunlular’a giden süreçte bölge açısından asıl önemli gelişme 1259 yılındaki Moğol egemenliğidir. Zira 1259 yılında İlhanlı hükümdarı Hülagu tarafından ele geçirilen Amid merkez yapılarak, Diyar-ı Bekr bölgesi yeni bir idari statüye kavuşturulmuştu. Amid bundan sonra, önce tâbi durumundaki Anadolu Selçuklu idare sine, ardından da 1303 yılında Mardin Artuklularının idaresine bırakılmıştır. İşte Akkoyunlu Türkmenlerinin bölgeye gelişi de bu tarihlerden itibarendir. Bu aynı zamanda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine Horasan’dan son Türkmen göçüdür.

Amid’in Sultanı Karayülük Osman Bey

15. yüzyıl boyunca önce Amid’i, ardından da Tebriz’i merkez edinerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Azerbaycan, Irak ve İran’a kadar uzanan geniş bir alanda hâkimiyet süren Akkoyunlular, Oğuzların Bayındır koluna mensup bir Türkmen/Oğuz hanedanıdır. Bayındırlı Türkmenlerin önce Horasan’dan Azerbaycan’a, oradan da 13. yüzyıl sonlarında Diyarbakır’a gelerek Ergani ve yöresini yurt tuttukları bilinmektedir. Tarihî kaynaklarda “Amidliler” ya da “Amid Türkmenleri” olarak geçen Bayındırlıların bilinen ilk beyi Tur Ali Bey’dir. Ancak Akkoyunlu devletinin kurucusu ve ilk hükümdarı olarak tarihe geçen isim, Tur Ali Bey’in torunlarından Karayülük Osman Bey’dir. Karayülük Osman, beyliğin başında bulunduğu sırada Timur’a tâbi olmuş ve Musul ve Suriye seferlerinde Timur’un yanında sadakatle yer aldığı için, kendisine hediye olarak 1401’de Amid şehri ikta olarak verilmiştir. Amid’i alan Osman Bey, devletini burada kurmuş ve şehri de başkent yapmıştır. 1403 yılında da Timur, Anadolu topraklarından bir daha dönmemek üzere ayrılırken, Karayülük Osman Bey’e bütün Diyâr-ı Bekr bölgesinin emaret menşurunu vermiştir. Bu yetkilerle bütün Akkoyunluları etrafına toplayan Karayülük Osman Bey, bölgedeki yegâne hâkim unsur haline gelmiştir.

Bu tarihten sonra bölge yıllarca Karakoyunlu ve Akkoyunlu mücadelesine sahne olmuş, ancak kazanan taraf hep Akkoyunlular olmuştur. Amid’e sahip olmak isteyen Karakoyunlular, şehri 1409 ve 1411’de iki kez kuşatmış, ancak bu kuşatmalar şehrin sağlam surları karşısında sonuçsuz kalmıştır.

Karayülük Osman Bey’in 1435’de Karakoyunlu İskender Bey’le giriştiği bir savaşta ölümü üzerine, Akkoyunlu ülkesi şehzadeler arasında çıkan taht kavgalarına sahne olmuş; bu süreç Uzun Hasan’ın Amid’de devletin başına geçip, hükümdar olmasına kadar devam etmiştir.

Uzun Hasan, kardeşinin yönetimindeki Mardin’i de hükümranlığı altına alınca, bölgede tek söz sahibi konumuna gelmiştir. Onun zamanında Diyar-ı Bekr bölgesinin birçok şehri ya Akkoyunlu toprağı olmuş ya da Akkoyunlular’ın hâkimiyetini tanımak zorunda bırakılmıştır. Akkoyunlu tarihinin en ünlü hükümdarı Uzun Hasan, yaptığı fetih hareketleriyle Tebriz’i de topraklarına katınca, devletin merkezini Amid’den Tebriz’e taşımıştır. Bu tarihten sonra bir müddet daha Akkoyunlular’ın elinde kalan Amid, 1506 yılında Safevilere, 1514 yılında da Yavuz Sultan Selim’in komutanlarından Bıyıklı Mehmed Paşa’nın fethiyle Osmanlı’ya dâhil olmuştur.

 

Diyarbakır’da Akkoyunlu Estetiği: Mimarî ve Eşsiz Taş İşçilik

 

Bir buçuk asra yaklaşan siyasi tarihleri boyunca Akkoyunlular, yarım asır başkentliklerini yapan Amid şehri başta olmak üzere, Diyar-ı Bekr bölgesinin tamamında yoğun imar faaliyetleriyle de dikkat çekerler. Zira Akkoyunlu hâkimiyetinin hemen öncesinde Diyar-ı Bekr bölgesi siyasi istikrarsızlığın sebep olduğu büyük bir yıkım geçirmişti. Dolayısıyla bölgenin yeniden imar ve ihyasının Akkoyunlu hükümdarlar eliyle gerçekleştiğini söylemek abartılı bir tespit olmasa gerek. Nitekim bu döneme ait kale ve sur gibi askerî yapılar başta olmak üzere, Akkoyunlu hükümdarlarının inşa ettirdiği camiler, medreseler, hamamlar, türbeler, zaviyeler, tekkeler, hanlar, bedestenler, köprüler, çeşmeler ve hatta köşklerin çokluğu ve bütün bölgeye yayılmış bulunması, bunun en önemli göstergesi durumundadır. Hiç şüphesiz bu yapıların anıtsal özellikleriyle en niteliklileri başkent Amid’de inşa edilmiştir. Akkoyunlu hükümdarları tarafından şehrin iç kale ve surlarının yenilenmesinin yanında, maalesef bazıları özgün yapılarıyla günümüze ulaşamayan pek çok cami, mescit, tekke ve zaviye inşa ettirildiği bilinmektedir. Akkoyunlu’nun hâkim olduğu dönem içerisinde, şehirde dinî eserlerin sayısında büyük artış yaşanmış, bu eserler daha sonra, Osmanlı döneminde inşa edilen camilere temel teşkil etmiştir.

 

Bu yapıların günümüze ulaşan başlıcaları Hoca Ahmet/Ayni Minare Camii (1489), Sultan Kasım’ın yaptırdığı Şeyh Mutahhar Camii (1500), Nebi Camii (15. yy.) Şeyh Safa/Parlı Camii (15. yüzyıl), Eğil beylerinden Lala Kasım’ın yaptırdığı Lala Kasım Bey Camii (15-16. yüzyıl), İbrahim Bey Mescidi, Taceddin Mescidi ve Hacı Büzürk Mescidi’dir. Ayrıca Hamza Bey, Balıklı, İzzettin, Samanoğlu, Reisoğlu, Hasırlı gibi Akkoyunlu devrine ait yirmiyi aşkın mescit günümüze ulaşamamış, Kaşık Budak Mescidi ise özgün yapısını koruyamamıştır.

 

Her biri başlı başına yeni bir gelişmenin basamakları olarak görülen bu yapılar içinde Hoca Ahmet/Ayni Minare Camii, erken Osmanlı cami tipleri arasında önemli bir yeri olan Tabhaneli Camilerle yakın ilişkiler gösterir. “Dört Ayaklı Minare” olarak da bilinen Şeyh Mutahhar Camii, siyah-beyaz taşlarla yapılmış tek kubbeli ana mekânı yanında, camiden bağımsız dört sütun üzerinde yükselen kare gövdeli minaresiyle Anadolu-Türk mimarlığında tek örnek durumundadır. Nebi/Peygamber Camii, ortada bir ana kubbe, iki yanda ikişer tonozla yana açılan iç mekânıyla Osmanlı merkezî yapı tipiyle ilişkilendirilir. Şeyh Safa (Parlı) Camii de sekiz ayaklı bir düzenleme olarak Mimar Sinan’ın Osmanlı cami mimarlığında geliştirdiği plan tipinin öncüsü kabul edilir. Minaresi üzerindeki muhteşem taş süslemeleriyle dikkat çeken Safa Camii, ayrıca iç mekânda kullanılan çini bezemelerle de ayrı bir yerde durur. Caminin içinde bulunan çiniler, Diyarbakır’da bir çini atölyesinin varlığını göstermesi açısından da önemlidir.

 

Bu yapıların dışında Akkoyunlu dönemine ait bir sivil mimari örneği olarak Gazi (Sem’an) Köşkü de o dönemin kişilikli mimarisini yansıtmada önemli bir yer tutar.

 

Şüphesiz ki Akkoyunlu hükümdarları, başta Diyarbakır olmak üzere bütün bir bölgeyi, sadece imar ve ihya etmemiş, aynı zamanda, İran, Irak, Maveraünnehr ve Anadolu’dan şehre davet ettikleri devrin ileri gelen bilim insanı ve sanatçılarını da himaye ederek, sanatın ve bilimin gelişimine katkıda bulunmuşlardı. Kitab-ı Diyarbekriyye’nin yazarı Ebu Bekr-i Tihranî, Heşt Behişt’in yazarı İdris-i Bitlisî, astoronomi bilgini Ali Kuşçu ve matematikçi Mahmud Can, Uzun Hasan döneminde taltif ve himaye gören edebiyatçı ve bilim insanlarındandı.

 

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir