Diyarbakır’da yaşamın kaynağı Karacadağ – 8. Sayı

Diyarbakır’ın kuruluş tarihinde önemli bir yeri olan Karacadağ, oldukça geniş bazaltik lav platosu üzerinde yükselen, basık (Hawaii tipi) bir volkan konisidir. Karacadağ’a bağlı volkanik faaliyetler, günümüzden yaklaşık 26 milyon yıl önce başlayan ve hâlâ devam eden, günümüzdeki depremlerin de nedenini oluşturan genç tektonik hareketlerle ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Dağın volkanik kütlesinin, bir ağız veya kraterden çıkan lavlarla değil, farklı ağızlardan çıkan ve belirli yönlerde yayılan lavlarla meydana geldiği, son dönemlerde ise patlamalı aktiviteler ile günümüzden yaklaşık 70-80 bin yıl öncesine kadar faal olduğu ileri sürülmektedir. Akıcı lavların yeryüzüne çıkmasıyla oluşan geniş Karacadağ kütlesi yayvan ve geniş kalkan şekilli bir volkandır. Ancak volkanik faaliyetlerin son dönemlerinde meydana gelen patlamalı püskürmeler sonucu ortaya çıkan volkan konilerine karşılık gelen tepeler de vardır. Bunların başlıcaları, Mergamir Tepesi, Acem Tepe, Boztepe, Barut Tepe, Beykor Tepe, Bakişo Tepe, Sakızlık Tepe, Yonca Tepe, Kırmızı Tepe, Mirbadin, Kamerseki, Kollubaba, Büyükbeserek ve Küçükbeserek Tepeleridir.

Suyun Kaynağı Karacadağ Karacadağ, bölgeyi biri doğuda Dicle Nehri, diğeri ise batıda Fırat Nehri olmak üzere iki drenaj havzasına ayırır. Bu ayrılışın, yer altı ve yerüstü tatlı su potansiyeliyle çevresindeki yerleşmeler açısından önemli etkileri olmuştur. Gözenekli bazaltlardan sızan kar ve yağmur suları, Karacadağ çevresinde yer alan başta Diyarbakır, Siverek, Viranşehir olmak üzere birçok yerleşim yeri için su kaynağıdır. Diyarbakır’ın üzerinde kurulduğu bazalt plato, doğrudan doğruya yeraltına sızan yağışlarla beslenir. Bazaltlardan sızan suların, geçirimsiz killi topoğrafya yüzeyi boyunca topoğrafik eğime uygun olarak akışa geçmesiyle, Diyarbakır ve çevresinde kuruluşundan beri kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan Gözeli, Anzele, Alipınar ve İçkale suyu gibi önemli kaynaklar oluşmuştur. Dağ aynı zamanda çevresine göre daha çok yağış aldığı için bazı akarsuların da beslenme kaynağıdır. Ancak Karacadağ çevresindeki mevcut akarsular mevsimliktir ve buharlaşmanın fazla olduğu yaz aylarında kurumaktadır. Bu mevsimsel akarsulardan bazıları; Şeytan, Derik, Höyüklü, Bebin, Kahkılı, Esirkal, Müzevir, Pidere, Gezin, Göl, Zor, Mirbadin, Pirsaat, Devekıran, Ziyaret, Demirci, Havar Çayı ve Girrik dereleridir.

Karacadağ’da Bitki Çeşitliliği

Karacadağ platoları üzerinde, genellikle bazalt kayacı üzerinde gelişmiş, bünyesinde daha çok balçık, killi balçık bulunan, besin maddeleri bakımından zengin ve koyu renkli bazaltik topraklar bulunur. Toprağın derinleştiği yerler tarla ve çeltik tarımına izin verirken, toprakların sığlaştığı yerlerde bağcılık yapılmaktadır. Daha yüksek kesimler ise genellikle mera alanı olarak kullanılır. Bu topraklar mineral bakımından

oldukça zengindir. Karacadağ yöresinde hâkim bitki örtüsü ise steplerdir. Çünkü bölge, sahip olduğu elverişli konumu, su kaynakları ve doğal ortamı nedeniyle başlangıçtan günümüze insan yaşamına sahne olmuş ve yoğun beşeri faaliyete maruz kalmıştır. Beşeri etki en fazla doğal bitki örtüsü üzerinde kendini hissettirmiş, başta ormanlar olmak üzere doğal vejetasyon alanları tahrip edilerek yerini zamanla bozkırlara bırakmıştır.

Geniş ve hâkim yayılış gösteren step bitki örtüsü dışında, Karacadağ çevresinde günümüzden 60-70 yıl öncesine kadar az da olsa ormanlık alanlardan söz edilebiliyordu. Ancak günümüzde sadece Karacadağ’ın 1500-1900 m. yükseltilerinde küçük topluluklar halinde ağaç formasyonlarına rastlanır. Kurakçıl meşe türlerinden oluşan bu topluluklar eskiden yörede orman olduğunun belirtisidir. Karacadağ’da meşeden başka daha çok koruluk biçiminde rastlanan başlıca ağaç türleri çitlembik veya dardağan, alıç, ahlat, badem, yabani kiraz, yabani incir ve dişbudaktır. Bu türler yörede doğal olarak yetişmekle beraber birçok yerde bozulmuş çalılıklar halini almışlardır. Karacadağ, tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bitki çeşitliliği açısından zenginlik gösteren pek çok bitkinin gen merkezi konumundadır. Nitekim dağ ve çevresi, arasında endemiklerin de bulunduğu 250’den fazla bitki türü ve 48’den fazla ayrı familyayı kapsaması bakımından biyoçeşitlilik açısından epeyce geniş ve zengin bir alan oluşturmaktadır. Karacadağ steplerinde yetişen gelin burçağı, karaca çarşağı ve dost akşamyıldızı gibi 32 endemik tür saptanmıştır.

Karacadağ ve çevresinde dağılış gösteren otsu bitkilerden en yaygın olanı, bazıları endemik olan, geven türleridir. Gevenlerin, toprağı tutan kökleri vasıtasıyla erozyonu önleyici etkileri önemlidir. Aşırı otlatma ve diğer nedenlerle otsu türler yok denecek kadar azalırken, yerlerini dikenli ve sert yapraklı kenger, kılçıkdiken, topuz, boğadikeni, devedikeni ve çakırdikeni gibi türlere bırakmıştır. İlkbahar aylarında zehirli ve yumrulu olan yılanyastığı, yine zehirli bir tür olan düğün çiçeği, kar çiçeği ve kanarya otu steplere yayılmaktadır. Bu bitkilerin

yanı sıra papatya, kandamlası ve hardal bitkisi de çok geniş alanlarda görülür. Sütleğenin birçok türü de yaz aylarında yaygın olarak görülen zehirli bitkilerdendir. Bunların dışında step bitkileri arasında safran, sarıyıldız gibi erken çiçek açan soğanlı bitkilerle birlikte, sığırkuyruğu, hezeran, üçgültırfıl, brom, kekik, perçem otu, kahkaha otu ve gündüz güzeli gibi bitkileri de sayabiliriz.

Havzada yayılış gösteren kenger, tere, akban, yarpuz, tuzik, çoban çantası, hardal, alıç, çitlembik, yabani kiraz ve ahlat gibi otsu ve çalı türleri, yöre halkı tarafından tüketilmekte ve yöresel pazarlarda satılmaktadır.

Buğdayın Ana Vatanı Karacadağ, kendine has endemik ve nadir birçok bitkinin yanı sıra, birçok baklagil ve buğdaygil türünün de yabani akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından biridir. Son yıllarda yapılan genetik analizler, buğday tarımının dünyada ilk kez “Verimli/Bereketli Hilal” içinde yer alan Karacadağ ve çevresinde başladığını ortaya koymaktadır. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın 2016 yılında gerçekleştirdiği “Türkiye’nin Buğday Atlası” projesi kapsamında yürütülen arkeo-botanik araştırmalarda, yabani Kaplıca ve Einkorn buğdayının, günümüzden 10 bin yıl önce ilk defa Karacadağ yakınlarında kültüre alındığı ileri sürülmüştür. Bitkisel üretimde ağırlıklı olarak arpa ve buğday olmakla beraber, yöreye ekolojik olarak uyum sağlamış olan ‘Karacadağ Pirinci’ de önemli bir ürün olarak ekilmektedir. Karacadağ pirinci, yörenin sulanabilen kesimlerinde yaygın olarak tarımı yapılan bir pirinç çeşididir. 28 Mart 2018 tarihi itibariyle coğrafî işaret alarak tescillenmiştir.

Günden güne artan insan faaliyetleri (tarım alanlarının genişletilmesi veya tarla açma, step ve mera gibi doğal alanlarda düzensiz ve aşırı otlatma, türlü amaçlarla —özellikle yakacak için— geven bitkilerinin sökümü) yörede bitki örtüsü ve çeşitliliği üzerinde bir tehdit oluşturmaktadır.

Bazalt Taş Diyarbakır kentinin de üzerinde kurulduğu, Dicle Nehri’ne dayanan ve bu nehir tarafından kesilen bazalt akıntıları, özel bir topoğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. Diyarbakır ile Urfa’nın Siverek ve Viranşehir ilçe merkezlerini bünyesinde barındıran Karacadağ
ve platosu; Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin il sınırlarının da kesiştiği bir alandır. Eski kentin kurulduğu alandaki bazalt kütlelerinde Dicle’nin aşındırıcı etkisiyle dik yamaçlar meydana gelmiştir. Bu yamaçlar savunmaya elverişli bir mekân oluşturmanın yanı sıra surlar, konutlar ve diğer mimarî yapılar için de uygun malzemenin teminini sağlamıştır. Yapılarda bazalt kullanımı birçok yönden avantajlıdır. Bilindiği gibi bazalt kayacı sert, yoğun ve homojen bir yapıya sahiptir; düzgün kırılır, kolay şekil alır. Aynı zamanda ısı iletkenliğini de azalttığı için, yapı

malzemesi olarak kullanıldığı meskenlerin kışın sıcak, yazın da serin olmasını sağlar. Yaygın olarak halk arasında erkek ve dişi diye ikiye ayrılan bazalt kayacının gözenekli olan çeşidi, gözeneklerinde su tutabildiği için, yaz aylarında serinlik vermesi amacıyla evlerin avlu zeminlerinde; daha sert ve gözeneksiz olan çeşidi de yapıların duvarlarında kullanılır.

Karacadağ’ın Göçerleri Karacadağ’da kısıtlı tarım alanları dışında kalan kırsal alanlarda genellikle hayvancılık yapılır. Yörede hayvancılığın önem kazanmasının başlıca sebebi, toprak oluşumunun henüz tamamlanmamış olması ve kayalıkların geniş yer işgal etmesidir. Dola-

yısıyla bitkisel üretim ikinci planda kalmıştır. Yörede genel olarak keçi, koyun ve sığır yetiştirilir. Küçükbaş hayvanlardan yaygın olanı “kılkeçisi”dir. Koyun ırkı ise genellikle Akkaraman, daha sıcak yerlerde ise Karagöz cinsidir.

Karacadağ çevresinde hayvancılık faaliyetlerinin bir sonucu olarak kom ve ağıl gibi geçici kırsal yerleşmeler görülmektedir. Bugün daimi yerleşme statüsündeki çoğu kırsal yerleşim yeri, daha önce birer ağıl ve kom yerleşmesinin yerinde kurulmuştur. Karacadağ, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hayvancılıkla uğraşan konar-göçer (koçer) aşiretlerin yaylak (zozan) alanı olmuştur. Koçerlerin, hayvancılık

amaçlı geçici barınma yerleri, yörede kon (veya konareş) adı verilen kıl çadırlarıdır. Anadolu’nun pek çok yerinde “kara çadır”, “kıl çadır” veya “çul çadır” adıyla bilinen bu çadırlar, yer tezgâhlarında, keçi kılından dokunan parçaların birbirine eklenmesiyle yapılan, direkler üzerine kurulu, direk sayıları değişebilen ve buna bağlı olarak büyüyüp küçülebilen bir çadır türüdür. Kurulup sökülmesi ve taşınması kolay ve pratiktir.

Karacadağ’da tam ve yarı göçerler ilkbaharın başından sonbahar bitimine kadar hayvanlarını otlatmak için yaylalara giderler. Kabaca 1300-1700 m. yükseltileri arasına Türkan, 1700 metreden sonra ise Kejan Aşiretine mensup göçerler yerleşir. Yöredeki

önemli yaylalar Tübelek, Kollubaba Tepesi, Beserek Tepesi, Ovabağ, Alato- sun, Leblebitaş Tepesi ve Bedro Tepesi çevresindedir. Bu yaylak alanlarına; Zozanyayla, Hacıyayla, Dikmeyayla, Türkanyayla, Hanyayla, Kurusini, Sakaltutan, Delikpınar, Alikıno Sinoahmet, Tübelek, Eşik, Birbirsek, Biradirka, Kolay, Kayalık, Cemal, De- rin, Kömeziyaret, Karapınar ve Nevruz yaylaları örnek olarak verilebilir.

Kış Turizmi Türkiye’nin en geniş ve tek Hawai tipi volkanik oluşumu olan Karacadağ volkanik sahası, birçok açıdan özgün karak- terler ve etkiler sunar. Bazalt platosu, lav akıntıları, vadileri ve sütunları, çevresindeki jeopark niteliğindeki minyatür volkan konileri ile Karaca- dağ volkanizması, ülkenin ve bölge- nin eşsiz jeolojik zenginlikleri ara- sındadır. Karacadağ volkanizmasının coğrafi etkileri şaşırtıcı derecede beşeri hayata, ekonomik faaliyetlere, yaşam tarzlarına, yerleşme dokusu- na ve mimarîye de yansımıştır. Tüm bu doğal ve kültürel çevre özellikleri ile Karacadağ çevresi aynı zaman- da önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli sağlayan unsurlardan biri, Kollubaba Tepe- si’nin kuzeydoğuya bakan yamacın- da bulunan kayak pistidir. 1850-1950 m. yükseltileri arasında bulunan kış turizm merkezi, Siverek’e 45, Şanlı- urfa’ya 140, Diyarbakır’a ise 80 km mesafededir. İlk defa 1999’da Siverek Kaymakamlığı’nın girişimleriyle kurulan Karacadağ kayak alanında 600-700 m uzunluğundaki pistler için 250 m.’lik bir lift yapılmıştır. Kayak merkezinde aynı zamanda bir kafeterya ile bungalov tipi hizmet evi ve kamelyalar bulunmaktadır. Bu açıdan yöre halkı ve çevre illerden gelen insanlar için önemli bir doğa ve kış turizmi potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Ancak, genişliği 45, uzunluğu ise 350 metre olan bu pist, kayak sporları açısından yeterli uzunluğa sahip olmakla beraber, ülkemizin diğer kış turizm tesislerin- de yer alan pistlerle kıyaslandığında oldukça kısadır.Kış turizmi, yayla turizmi, jeopark (jeosit), botanik turizm ve ekoturizm Karacadağ çevresinde ele alınması ve teşvik edilmesi gereken konu- lardır. Karacadağ, mevcut turizm potansiyeli iyi bir şekilde değer- lendirilebilirse, bulunduğu coğrafi konumu itibariyle birçok açıdan tu- rizm destinasyonu ve çekim merkezi olmaya adaydır



 

 

 

 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir