Diyarbakırlı Museviler, genellikle Suriçi’nde kendi
mahallelerinde, birbirine bakan evlerde yaşarlardı.
Asıl adı Hasırlı olan bu mahalle, çoğunlukla Yahudi
Mahallesi olarak bilinir ve yerli halk tarafından da bu
şekilde adlandırılırdı.
Tarihin eski dönemlerinden beri Anadolu’da, Musevilik inancına mensup olanların varlığı biliniyor. Osmanlı Devleti henüz kuruluş aşamasındayken, Balkan coğrafyasında, Cezîre’de (Mezopotamya) ve Anadolu’da yüzyıllardan beridir Museviler yaşıyordu. Musevi topluluklar üzerine yapılan bilimsel araştırma ve çalışmaların çoğu, özellikle batı bölgelerinde yaşayanlar üzerinedir. Oysa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de Musevilerin kadim izlerine rastlamak mümkün. Özellikle Diyarbakır, Çermik, Mardin, Nusaybin, Cizre, Başkale, Van, Gaziantep, Urfa ve Siverek gibi günümüz Türkiye’sinin doğu kesimlerinde yaşamış önemli Musevi topluluklarından bahsedebiliriz.
Diyarbakır, köklü tarihi boyunca çok dilli, çok kültürlü ve çok dinli bir toplum yapısına sahip olmuş. Bu farklı dinî gruplar içinde, doğudaki gayrimüslim azınlıkların en eski topluluklarından biri olan Musevi cemaati önemli bir yere sahip. Kendi kaynaklarına göre, Asur ülkesinden sürgün edildikten sonra, Diyarbakır’a yerleşen Diyarbakırlı Museviler de tıpkı diğer dinî azınlıklar gibi yüzyıllar boyunca Müslüman halkla iç içe, bir arada yaşamış. Seyahatnamelerde, Osmanlı Arşiv Belgelerinde, Tahrir Defterlerinde, Şer’iyye Sicillerinde ve Nüfus Kayıtları gibi birçok kaynakta Diyarbakır Musevilerine dair bilgilere rastlamak mümkün.
Diyarbakırlı Musevilerin inançları, doğudaki diğer Musevi topluluklarında olduğu gibi, çoğunlukla ibadet ve uygulamaların sözlü aktarımına dayanıyor, bu dinin inananları atalarından miras aldıkları dinî gelenekleri muhafaza edip sürdürüyorlardı. Toplumsal davranış örüntüleri daha çok içinde yaşadıkları toplumun kültür ve geleneği tarafından biçimlendirilmişti. Aile yapıları, tıpkı Doğu bölgesindeki Müslüman komşuları gibi, ataerkil bir aile sistemine dayanıyordu. Geniş ailelerden oluşan Musevi toplumunda ailede en çok babanın sözü geçerdi. Kadınlar ikinci sınıf insan konumunda değillerdi ama Musevi erkekleriyle eşit oldukları da söylenemezdi.
Müslüman Komşularla İç İçe Bir Hayat
2011-2012 yıllarında İsrail’de Diyarbakırlı Musevilerin izini sürdüğüm bir antropolojik alan araştırması yapmıştım. Bu araştırma sırasında, kaynak kişiler ve görüşmecilerle yaptığım sohbetlerde, Diyarbakır’da yaşayan Musevilerin ve Müslümanların, toplumsal, dinî ve kültürel ilişkilerinin, genel itibariyle bir hoşgörü kültürü çerçevesinde olduğunu gözlemledim. Mesela, o dönemde Musevilerin ve Müslümanların, bayramlarda birbirlerini ziyaret etmeleri buna güzel bir örnektir. İsrail Devleti kurulmadan önce oraya göç eden bir kadın görüşmecimiz: “Müslümanlarla iyi ilişkilerimiz vardı. Sorunsuz, rahat bir şekilde onların evlerine, köylerine gidebiliyorduk. Bizleri iyi karşılıyorlardı. Onlar bizim evlerimize gelirdi, biz onların evlerine misafir olurduk” diyerek bu müsamaha ortamını anlatmıştı.
Diyarbakır’da Museviler ve Müslümanlar arasındaki hoşgörülü ilişki, ticarî hayata da yansımıştı. Özellikle tarihî Suriçi’nde dükkân/bakkal sahibi olan bir Musevi, Müslüman bir ortakla çalışabilirdi. Museviler cumartesi günleri çalışmadıklarından, dükkânı Müslüman olan ortağı açardı. Müslümanlar ve Museviler, kimi zaman da birbirlerinin iş yerine, çalışan olarak girebiliyorlardı.
Bu ortak hayatın en güzel örneklerinden biri de, Diyarbakırlı Museviler için dinî usule göre kesim yapan ve Şohet olarak adlandırılan kasabın kestiği eti satan Müslüman kasaplardır.
Şehirde Müslüman kasapların yanında bir tane de Yahudi kasabı vardı. Müslüman kasaplar Şohet tarafından kesilmiş ve mühürlenmiş koşer damgalı eti satabilirlerdi. Yahudiler hangi gün kesimin yapılacağını ve eti hangi kasaptan alacaklarını bilirlerdi. Dolayısıyla her iki kasaptan da et alma imkânına sahiptiler. Diyarbakırlı Musevi bir görüşmecimiz; “Müslüman kasaplar Diyarbakır’daki Yahudilere et satardı. Haham Pinhas sabahleyin sinagogdaki dua ve ibadetin sonunda, herkese o gün hangi Müslüman kasapta koşer eti olduğunu söylerdi” diyerek, bunu ifade etmişti.
Diyarbakırlı Museviler, genellikle Suriçi’nde kendi mahallelerinde, birbirine bakan evlerde yaşarlardı. Asıl adı Hasırlı olan bu mahalle, çoğunlukla Yahudi Mahallesi olarak bilinir ve yerli halk tarafından da bu şekilde adlandırılırdı. Musevi cemaatinin toplumsal, dinî ve kültürel hayatı genellikle bu mahallenin etrafında şekillenirdi. İşyerleri ise yaşadıkları mahallenin dışındaydı. Araştırmam esnasında tanıştığım bir Diyarbakırlı Musevi: “Küçük bir topluluk olduğumuzdan hemen herkes birbiriyle akrabaydı ve birbirini tanırdı. Geniş bir aile gibiydik” diyerek, birbirleriyle olan bağlarının ne kadar kuvvetli olduğunu ifade etmişti. Bir başka görüşmecimizin Diyarbakır’dayken yaşadığı yerin adresini hâlâ hatırladığına şahit olmuştum: “Arap Şeyh Mahallesi, Kara Sokak, Numara 2” diye belirttiği adresi, yıllar geçse de hâlâ aklındaydı. Başka bir görüşmecimiz “Mahallede ekmek pişirip, nehirden evlerine su taşıdıklarını” belirterek, geçmişte Diyarbakır’da yaşadığı günlere özlemini dile getirmişti.
Musevîlerde Dinî Yaşam
Musevilerin sinagogları da yaşadıkları mahallede, Arap Şeyh Camii’nin arkasındaydı. Dinî lider olan haham, sinagogdaki ritüel, dua ve ibadetlere öncülük eden en önemli din adamıydı. Hahamlar, Yahudi toplumu içerisinde birden fazla görev icra edebiliyorlardı. Hem sinagogda Tevrat okuyup açıklamasını yapar, hem de Şohet (Yahudi dinî usullerine göre et kesimi yapan kişi) ve Hazan (Yahudilikte güzel sesli, duaların anlamına vâkıf ve bunları okuyabilen din görevlisi) görevlerinde bulunurlardı. Diyarbakırlı Museviler, Müslüman komşularının anlattıklarına göre, dinlerine bağlı, muhafazakâr insanlardı. Bugün, Diyarbakır ve Çermik’te özelliğini kaybetmiş iki sinagogun varlığı biliniyor. İsrail’de ise buraya göç eden Diyarbakırlı Musevilere ait iki sinagog mevcut.
Diyarbakır Musevi cemaatinin mezarlığı, Suriçi’nde kendi mahallelerinin yanındaydı. Dicle’ye yakın ve Müslüman mezarlığının içinde ayrı bir yere konumlandırılmıştı. Vefat eden kişi önce evinde Musevilik usullerine göre yıkanır, daha sonra Müslüman mezarlığının içinde, Musevi cemaatinin ölülerini defnettiği yere gömülürdü. Mezarlıktaki cenaze törenine Müslüman komşular ve merhumun Müslüman arkadaşları da katılırdı. Günümüzde Diyarbakır’da bildiğimiz kadarıyla yaşayan Musevi bulunmuyor. Hemen hepsi farklı sebeplerden dolayı İsrail’e göç etmişler. Genel olarak değerlendirildiğinde Diyarbakır’da yaşayan Musevilerin inançları ve dinleri dışında yerli halktan, başka bir tabirle Müslümanlardan, çok büyük farkları yoktu. Giyim kuşamları, yemek çeşitleri ve bazı sosyal âdetleri yerli halkınkiyle benzerdi. Birkaç münferit olay dışında hem Müslüman halkla hem de diğer gayrimüslim azınlıklarla hoşgörü içinde, birlikte yaşama kültürü çerçevesinde yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Süleyman Şanlı
Doç. Dr., Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.