Diyarbakır’da tarihî yapılarda veya müzelerde bulunan bazı
çinilerin, ortak malzeme, renk ve desen özelliklerine sahip
olmaları, bu bölgede üretilmiş oldukları ve Diyarbakır’ın
geçmişte çini üretim merkezlerinden biri olduğu
görüşünü de desteklemektedir. “Diyarbakır Çinisi” olarak
adlandırılabilecek, yöreye ait kültürel zenginlikler içeren,
teknik ve estetik özellikler taşıyan çinilerin burada üretildiği,
bu yapı çinileri ile açıkça görülmektedir.
“Anadolu Toprağının Hazinesi” olarak kabul edilen geleneksel çinilerimiz, kullanım alanlarına göre yapı içi ve yapı dışındakiler diye ikiye ayrılabilir. Geleneksel mimarîde yapı içinde kullanılan çiniler, duvarlar, mihrap, minber, kubbe, kemer alınlıkları gibi mimari elemanlarda; yapı dışında ise portal taç kapı, pencere alınlıkları, minare gibi yerlerde karşımıza çıkar. Sivil mimaride çini bezemenin kullanıldığı yerler ise, çeşme, hamam, havuz gibi ıslak mekânlarla, ocak yaşmakları ve şöminelerdir.
Diyarbakır’da, asırlardır yaşamış olan medeniyetlerin izlerini birçok tarihî anıtsal yapının kitabesinde ve bezemelerinde görmek mümkündür. Birçok tarihî yapıda var olan farklı süslemeler içinde, çini bezemeler özellikle dikkati çekmektedir. Günümüzde ayakta kalmayı başarmış çinili yapıların yanı sıra bölgede daha önceki yıllarda daha fazla sayıda çinili yapı olduğu da bilinmektedir.
Şehrin tarihî yapılarının iç ve dış cepheleri incelendiğinde her biri ayrı özellik ve detay taşıyan çini bezemelerle donanmış oldukları görülür. Farklı dönemler, farklı bezeme anlayışını, tekniği ve malzemeyi beraberinde getirmiştir. Diyarbakır’da Melik Ahmet Paşa, Behram Paşa, Ali Paşa, Bıyıklı Mehmet Paşa (Fatih veya Kurşunlu), Hüsrev Paşa, Parlı Safa, Hz. Süleyman, İskender Paşa, Nebi, Kasım Padişah ve Şeyh Mutahhar Camilerinde ve Ermeni Katolik Kilisesi’nde çini sanatının en güzel örneklerini bulabilmemiz mümkündür.
Melik Ahmet Paşa Camii Diyarbakır’ın çini yönünden en zengin yapılarından biridir. Caminin mihrabında, harimi çevreleyen duvarlarında, mahfil merdiven duvarlarında ve minaresinde her biri eşsiz çini örnekleri görülür. Mihrap ve harim çevresi duvarlarında bordürlerle sınırlanmış çinilerin desen ve renk özellikleri, Mimar Sinan yapılarında görülen tezyin anlayışı ve desen programlarıyla aynı özellikler taşır. Örneklerine başka yapılarda da rastlanan çiniler dışında, mahfil merdiven duvarlarında karşılıklı olarak yer alan altıgen çiniler ise farklı yapı ve desen anlayışı ile üretilmiştir. Yine camideki çok detaylı mihrap çinileri de caminin içinde, özel kalıp ve ölçülerle bu yapıya özgün olarak üretilmiştir. Melik Ahmet Paşa Camii, bölgede mihrabı çinili olan tek yapıdır. Tarihî belgelerde yer alan Gülşeniler Tekkesi’nin günümüze ulaşamayan mihrabı da mukarnas çinilerle bezeliydi ve bölgede başka bir eşi yoktu.
Melik Ahmet Paşa Camii gibi, Tuhfetü’l-Mimarin’de Mimar Sinan’ın eseri olarak geçen Behram Paşa Camii, şehrin ve yörenin en ünlü yapılarındandır. Caminin bezeme programında yer alan çiniler yine Melik Ahmet Paşa Camii’yle aynı desen ve teknik özellikler taşır. Kare yüzeyli beyaz zemin üzerine turkuaz, kobalt mavi, kırmızı renklerle çalışılan ve siyah renk kontur ile sınırlandırılan hatai motifli bu çiniler, aynı veya farklı bordürlerle Diyarbakır’da başka yapılarda da yer almaktadır.
Yine Mimar Sinan’a atfedilen eserlerden biri olan Ali Paşa Camii’nde altıgen formda iki farklı desen ve ölçüde çini karolar bulunur.
Altıgenlerin birbiri içine geçmesi ile oluşan geometrik alanın merkezinde yıldız formları yer alır. Turkuaz, beyaz ve kobaltın yanı sarı, geometrik desenli motiflerin konturlarında siyah renk kullanılmıştır.
Minare kaidesi de çini ile bezeli Parlı (Safa) Camii’nin hariminde yer alan çinilerin zeminleri beyaz, konturları ise siyah geometrik geçmelerden oluşur. Kompozisyonda çokgenlerle oluşturulan daireler ve her bir geometrik formun kesişmesinden dolayı ortaya çıkan yıldız motifleri vardır. Yıldızların zemini kobalt mavi, içindeki penç motifi ise, insana bahar çiçeklerini anımsatırcasına sarı renktedir. Daha küçük alanlarda ise yeşil, kobalt, turkuaz renkler kullanılmıştır. Yine bir başka geometrik geçmeli kompozisyonda, bordürler beyaz renkli siyah konturlu, merkezdeki penç yeşil, sarı ve kobalt renklerindedir. Geometrik geçmeli olan bu altıgen çini levhaların, Diyarbakır’da yapılmış mahalli bir işçilik olduğu düşünülmektedir.
Hüsrev Paşa Camii’nde şehirde farklı yapılarda da yer alan ve İznik’ten getirilerek kullanıldığı düşünülen hatai desenli çinilerin yanı sıra, çintemani bordürler gibi farklı çinilerin de yer aldığı görülür.
İskender Paşa Camii, bisküvi özellikleri ve özgün desen renkleri ile oldukça farklı, bölgeye has renkler ve desen programı ile çalışılmış çinileriyle dikkati çeker. Cami duvarındaki altıgen çinilerin yine Diyarbakır’da, mahalli işçilik ile üretilmiş olduğu kanısı yaygındır.
Diyarbakır’daki camilerin çoğunda olduğu gibi, Hz. Süleyman Camii de, bazalt taş ve çininin yan yana, eşsiz bir uyum yakaladığı yerlerden biridir. Rumi desenli bordürlü, hatai bezemeli çinilerin karmaşık olarak yer aldığı duvarın devamında büyük ölçekli bitkisel bezemeli çini karolar yer alır. Aynı duvarın sol kenarı ise dik olarak sıralanmış çintemani bulutlu bordür karoları ile sınırlanmıştır.
Şehirde camiler dışında Ermeni Katolik Kilisesi’nde de çininin süsleme amacıyla kullanıldığı görülür. Restorasyonu tamamlandıktan kısa süre sonra tekrar büyük tahrip gören kilisede yer alan çinilerin, alan kısımlarının, çok küçük kalan parçaları incelendiğinde birçok farklı desen ölçü ve teknikte çini örneklerine rastlanmıştır. Karmaşık bir şekilde duvarlarda yer alan bu çiniler, yapının zaman içindeki yolculuğunda sonradan eklendiğini düşündürür.
Bunların dışında, Bıyıklı Mehmet Paşa (Fatih veya Kurşunlu), Nebi (Peygamber) ve Kasım Padişah (Dört Ayaklı Minare, Şeyh Mutahhar) camilerinin, ilk yapımlarında varlığından bahsedilen çinili bezemeler, çeşitli bozulmalar ve restorasyonların ardından günümüze kadar ulaşamamıştır. Yakın zamanda yapılan son restorasyon çalışmalarında da titizlikle incelenen yapılarda hiçbir çini izine rastlanamamıştır.
Geçmişin Çini Üretim Merkezi Diyarbakır’da tarihî yapılarda veya müzelerde bulunan bazı çinilerin, ortak malzeme, renk ve desen özelliklerine sahip olmaları, bu bölgede üretilmiş oldukları ve Diyarbakır’ın geçmişte çini üretim merkezlerinden biri olduğu görüşünü de desteklemektedir. “Diyarbakır Çinisi” olarak adlandırılabilecek, yöreye ait kültürel zenginlikler içeren, teknik ve estetik özellikler taşıyan çinilerin burada üretildiği, bu yapı çinileri ile açıkça görülmektedir.
Bugün Diyarbakır’a, Çini sanatındaki hak ettiği yeri vermek amacıyla, yapı çinilerinin yerleri belirlenenlerinin ait oldukları yerlere tekrar kazandırılması; yeri tespit edilemeyen veya ait olduğu yapı günümüze ulaşamamış olanlarının da, Artuklu Sarayına ait çiniler gibi, bir “Çini Müzesi” çatısı altında sergilenmesi mutlaka gereklidir. Diyarbakır’ın bir çini üretim merkezi olarak bilinmesi açısından bu çok önemlidir.
Ayşe Çetin (Mimar)
Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.