Diyarbakır Kent Müzesi – 2. Sayı

Diyarbakır evleri, Anadolu konut mimarîsi içinde, kendine has özellikler sergileyen benzersiz yapılardır. Bu evlere dışarıdan baktığımızda daracık bir sokaktan ulaşılan, penceresi bile olmayan, kara bazalt taştan örülmüş “kupkuru” bir duvar görebiliriz. Bu dışa kapalı, sağır duvarlar, kimsenin girmesine izin verilmeyen, küçük bir kaleye bile benzetilebilir. Ama basık kemerli kapısından girdiğimizde, içeride bambaşka bir hayatla, etkileyici bir mimarîyle karşılaşırız.

 

Geleneksel Diyarbakır evlerinin mimarîsi, genel olarak ortasında havuz bulunan bir avlu ve onun etrafında sıralanan odalardan oluşur. Ferah eyvanlarla birbirinden ayrılan odaların duvarları, dünyanın en dayanıklı taşı olan bazaltla örülmüştür. Taşların arasında kireç esaslı ve tutuculuğu zamanla daha çok artan bir harç bulunur. Duvarların derzlerinde ise kireç kaymağı ve yumurta akından yapılan ve “cas” adı verilen, beyaz renkli bir harç kullanılır. Bu harcın, koyu renkli taşlardan oluşan duvarlara estetik ve canlı bir görünüm kazandırdığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde yine saçakların alt tarafında, eyvan ve pencere kemerlerinde de yine “cas” kullanılması ve abartıya kaçılmadan yapılan bezemeler, avluyu rahatlatıcı ve ferah bir ortama dönüştürür.

 

Şehrin Sivil Mimarî Harikası

 

Kendine özgü mimarî özellikleriyle, kentin kültür mirası içinde önemli bir yer tutan Diyarbakır evlerinin en güzellerinden biri Cemil Paşa Konağı’dır. Bugün Diyarbakır Kent Müzesi olarak hizmet veren konak, Diyarbakır sivil mimarîsinin tüm unsurlarını içinde barındırır. 1887-1890 yıllarına tarihlenen eser, aslen Diyarbakırlı olup, Osmanlı’nın çeşitli vilayetlerinde mutasarrıflık ve memurluk yapan Ahmet Cemil Paşa tarafından yaptırılmış. Konağın dışa kapalı avlulu planı, eyvanlı odalarının sıralanışı ve avlu içinde yer alan havuzları, geleneksel Diyarbakır konut mimarîsinin tipik özeliklerini yansıtır.

 

Evin mimarîsi büyük oranda misafirin rahatlığı ve ailenin mahremiyeti üzerine tasarlanmıştır. Haremlik ve selamlık olarak iki ana bölümden oluşan konağın harem bölümüne, önce mabeyne açılan bir kapıdan girilir. Mabeyn bölümünden selamlığa geçmek için, kütlesel yapısından özel hallerde açıldığı anlaşılan bir kapı kullanılır. Mabeyn bölümünün hareme kemerli bir eyvanla doğrudan açılması, burasının sadece kadın misafirleri karşılamada kullanıldığını gösterir. Tıpkı selamlıkta olduğu gibi avlusunda bir havuz bulunan harem bölümünün duvarları da, yine cas harçla ve zarif motiflerle bezelidir.

 

Erkek misafirlere ayrılan selamlık bölümü, konağın en şık ve konforlu bölümüdür. Selamlıkta, belki de tüm konakta, en ilgi çekici mimarî özellik, eyvanda bulunan ve konağın ikinci katını taşıyan, siyah-beyaz taşlarla örülmüş, 7.35 metre açıklığındaki kemerdir. Çok az bir kavisle, düze yakın bir eğimle verildiği için, kemerden çok kiriş görünümündedir. Böylesi bir kemer açıklığının, bu kadar düşük bir kavisle verilmesi, statik açıdan mükemmel sayılabilecek bir beceri gerektirir. Öyle ki, selamlıktaki başodada bulunan ve zamanla yıkılmış aynı ölçülerdeki bir başka kemer, konağın restorasyonunda içine demir konularak ancak yapılabilmiştir. Günümüz teknolojisiyle bile yapılamayan bu mimarî öğenin, o günün şartlarıyla yapılması ve hâlâ sapasağlam ayakta olması, Diyarbakır’daki mimarî gelişmişliğin çok iyi bir göstergesidir.

 

Konağın mimarîsinde bulunan bir başka özellik, selamlıkta bulunan “selsebil”dir. Selsebil, daha çok yazlık köşklerde bulunan bir havuz sistemidir. Genelde biri eyvan içinde, biri de dışında iki havuzdan oluşur. Kaynaktan gelen su önce eyvandaki havuzu doldurur, buradan da bir kanal yardımıyla ikinci havuza akar.

Eyvandaki havuz insanın doğumunu, ortadaki küçük bölüm hayatı, üçüncü ve en büyük bölüm ise ölümü temsil eder. Cemil Paşa Konağı’ndaki selsebili farklı kılan özellik ise ortadaki havuzcuğun dolambaçlı kanalının, kolları teslim pozisyonunda yukarı kalkık, stilize bir insan figürüne benzemesidir. Bu havuzcuk, insanın Hakk’a teslimiyetini ve bir kul olduğunu her daim akla getiren benzersiz bir eserdir.

 

Konaktan Kent Müzesine…

 

Sadece muhteşem mimarîsiyle bile görülmeye değer Cemil Paşa Konağı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Diyarbakır Kent Müzesi olarak işlevlendirilerek, Diyarbakır kültürünün birçok yönüyle tanıtıldığı bir esere dönüştürülmüş durumda. Müzede şehrin kültürünü yansıtan 422 etütlük ve envanterlik eser teşhir ediliyor. Her birinin Diyarbakır’ı başka bir yönüyle tanıttığı bu eserlerden, en dikkat çekici birkaç tanesine yer vermek yerinde olacaktır.

 

El Yazması Kur’an-ı Kerim:

 

Ahmet Cemil Paşa’nın yanında hiç ayırmadığı Kur’an’ı Kerim’idir. Hattat Muhammed Cafer el-Kari et-Tebrizî’nin otuz sekizinci eseridir. Benzersiz hattının yanı sıra altın varakla süslenen Kur’an’ın her sayfasında yirmi satır yazı vardır.

 

Diyarbakırlı Üniversite Öğrencileri Fotoğraf Kolajı (1953):

 

Diyarbakır Kültür Derneği’nin 1953-1954 yılı idari heyeti tarafından hazırlanan bu kolaj, o yıl içinde yüksek tahsil yapan Diyarbakır gençliğinin fotoğraflarını bir araya getirip ölümsüzleştirmiş. Toplam kırk beş öğrencinin fotoğrafına yer verilen kolajda, şair ve siyasetçi Sezai Karakoç, şair İhsan Biçici, Dicle Üniversitesi eski rektörü Sedat Arıtürk, ilahiyatçı yazar Zeki Canan ve Dr. Cemil Cemiloğlu gibi tanınan kişilerin üniversite yıllarına ait, öğrencilik fotoğrafları yer alıyor.

 

Giyim Tasarım Defteri:

 

Cemil Paşa’nın alt kuşak torunlarından, Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu mezunu Şermin Cemiloğlu’nun çizdiği, kadın giyimine ait moda tasarımlarının yer aldığı defterdir. Türkiye’de bilinen en eski moda tasarım defteridir. 1943-1947 yılları arasına tarihli ve 116 yaprak olan defterin 80 sayfasında kadın giyim tasarımları ve desenler yer alıyor.

 

Nişo Ustanın yaptığı Hafız Zülfo’nun çaldığı kaval:

 

Türkiye’nin en iyi kaval ve ney ustaları arasında sayılan Diyarbakırlı Nişo Usta’nın yaptığı kaval da, müzenin hikâyesi en dikkat çeken eserlerden biridir. Us – tanın yaptığı her biri bir sanat eseri değerindeki kavallar, ülke dışında da talep görür ve aranırdı. Günümüzde Diyarbakır’da artık rastlanmayan bu kavallardan birini müze envanterine kazandırma çalışmaları bizi, yine kendi alanında kıymetli bir sanatçıya ulaştırdı. Bulduğumuz kaval, 1940 ile 80 yılları arasında Ergani tren istas – yonunda kaval çalan sokak sanatçısı, Hafız Zülfo (Zülfü Yokuş)’nundu. Hafız, çaldığı kavalla Ergani istasyo – nunda duran her trenin yolcularının kalbinde derin bir iz bırakırdı. Yolu buradan geçen birçok sanatçı da, Hafız’ın kavalından çok etkilenmiş ve eserlerinde ondan bahsetmişler – dir. Söz gelimi Yaşar Kemal, Mualla Eyüboğlu’na yazdığı aşk mektubunda Hafız Zülfo’dan bahseder. Yılmaz Güney, Sürü filminin Ergani istasyo – nu bölümünde Hafız Zülfo’yu ve kızını konu eder. Osman Şahin Bozkırda Vivaldi hikâyesini, Yılmaz Odabaşı Vivaldi Zülfo yazısını Hafız için yazar. Müslüm Üzülmez, Hafız’ın hayatını yazdığı yazısında ona “Hüznün ve gurbetin sesi” der. Şair Mithat Üzül – mez’in Ben Seni Beklerken adlı şiiri, Hafız’ın ne kadar etkili bir kavalcı olduğunu anlatır.

 

Cemil Paşa Konağı Diyarbakır Kent müzesi, ancak birkaç tanesine yer verebildiğimiz bu eşsiz eserlerin dışında, daha birçok eseriyle ziyaret – çilerini bekliyor. Müze, sadece şehre gelen yabancılar için değil, Diyar – bakırlılar için de yaşadıkları yeri tanımak ve anlamak için en önemli mekândır.

Ercan Alpay

 Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Müzeler şube müdürü.

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir