Arkeolojik zenginlik bakımından Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin yeri tartışılmazdır. Bu anlamda her bölgenin kendine ait özgünlükleri olmakla beraber, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Diyarbakır özelinde ortaya çıkarılan değerleri, yerel olmaktan çok evrensel niteliktedir. Araştırmalar, evrensel kültür oluşumunun en eski izlerinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu gelişme, dünya kültür tarihini tartışılır hale getirmiş ve birçok konudaki egemen görüşün yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini açığa çıkarmıştır. Bu açıdan Anadolu’nun Dicle ve Fırat nehirleriyle sulanan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne baktığımızda, günümüzden 12 bin 500 yıl önce çağdaş uygarlığın temellerinin atıldığını görmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz dünyasını ve Avrupa’yı değiştiren devrimlerin yaşandığı bölgedir. Dünyanın birçok yerinde yerleşik yaşama dair belirgin izlerin saptanmadığı dönemler vardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise insanlığın yaşam tarzında köklü değişiklikler yaratan, bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi gibi büyük buluşların yaşandığı Akeramik Neolitik Dönem yerleşiklerinin, uygarlaşma yönünde önemli aşamalar kaydettikleri gözlenmektedir. Bunun en iyi algılandığı yöre ise Dicle ve Fırat’ın suladığı akarsu boylarıdır. Her karış toprağında geçmişin ayak izlerini barındıran bu coğrafyada Diyarbakır’ın, evrensel uygarlığa armağan edilen değerler kapsamında, pay sahipliği tartışılmazdır.
Yukarı Dicle Vadisi’nde, Dicle ile anlam kazanan konumuyla Diyarbakır, yüzeyde korunmuş kalıntıları ve toprak derinliğindeki kültürel varlıklarıyla, genelde Mezopotamya, özelde Anadolu tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu anlamda Anadolu’nun kültürel dokusuna yadsınamaz katkılar sunan kentin bu özelliği; zamanın, doğanın ve insanın acımasız tahribatına inatla direnen surları, han, hamam, kervansaray, cami, kilise, kaya kabartmaları ve ören yerlerinde ortaya çıkmakta ve geçmişi belleklere kazımaktadır.
Kenti evrensel kültürün paydaşı yapan ve bu yönde emsalsiz kanıtlar sunan ören yerlerinden birisi de Körtik Tepe’dir. Ayrıntılı bilimsel çalışmaların rehberliğinde, MÖ 10450- 9250 yılları arasında yerleşimin var olduğu anlaşılan Körtik Tepe, temsil ettiği değerlerle Anadolu arkeolojisine ve evrensel uygarlık tarihine ayrı bir önem katmıştır. Burada edinilen bilgiler Anadolu’da Neolitik Çağ konusunda yeni tablolar ortaya çıkarmış; hem Mezopotamya’nın hem de insanlık tarihinin daha sonraki kültürel gelişimi üzerinde etkili olmuştur. Sosyal örgütlenme, barınmaya sunulan çözümler, beslenmenin devamlı olmasını sağlamak için girişilen arayışlar, dinsel inanış biçimlerinin sanata yansıyan gizemli ve etkileyici ifade tarzları ve uygula mada gözlemlenen yüksek sanatsal düzeyi en iyi şekilde yansıtan Körtik Tepe, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde komşu coğrafyalarla çağdaş ve bazı açılardan daha gelişmiş bir Neolitik kültür yaratıldığını açıkça ortaya koymuştur.
Körtik Tepe’deki ana yerleşim evresi Akeramik Neolitik döneme tarihlenir. MÖ 10450-9250 arasını kapsayan bu dönem sonrası, bölgedeki diğer çağdaş yerleşimlerde olduğu gibi, Körtik Tepe de henüz bilinemeyen bir sebeple terk edilmiştir. Bütün veriler, Körtik Tepe’nin göçerlerin geçici barınma yeri olmaktan çok, sürekli yerleşilen bir merkez olduğunu gösterir. Yuvarlak tasarlı basit konutlar, yerleşimin mimari karakterini oluşturur. Boyutları açısından değişkenlik gösteren bu yapılar, doğrudan toprak zemin üzerine inşa edilmişlerdir. Basit ve işlenmemiş taş sıralarından oluşan temellere sahip bu yapıların çukur tabanları, sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Yıkılmayı engellemek için duvarlar içeriden taş dizileriyle güçlendirilmiş; üst kısımları da kerpiçle sıvanmış dal örgü sistemiyle yapılandırılmıştır. Hafif bir malzeme ve kerpiçten yapılan çatı, üstte birleştirilen dikmelerle taşınmıştır.
Barınağı andıran bu yapılar mimari açıdan ortak özellikler içermekle beraber, özellikle tabanlarında yer alan mezarlarda çıkarılan bulguların değişken karakteri, höyük yerleşikleri arasında toplumsal statü farklılıklarına işaret eder. Özellikle konutların tabanına gömülü olan mezarlara yerleştirilen ölü armağanlarının tür ve çeşitliliği, bu farklılığı açıkça ortaya koyar. Ortak kullanıma yönelik kamu yapıları olarak tanımlanabilecek bu konutların varlığı, ilk köy yerleşikleri diyebileceğimiz Körtik Tepe sakinleri arasında bazı sosyal organizasyonların temellerinin atıldığını gösterir.
Körtik Tepe’nin toplumsal ve kültürel dokusunun tanımlanabilmesi açısından mezarlar ayrı bir öneme sahiptir. Yaygın olan, ölünün ev tabanlarının altına, büzülmüş bir durumda gömüldüğü hoker gömü tarzıdır. Bu gömü geleneğine Mezopotamya’da oldukça geniş bir coğrafyada rastlanır. Dönem için geleneksel olan bu gömü şekli, aynı zamanda ortak inanç değerlerine işaret eder. Ölüler genelde ölü armağanları ile birlikte gömülmüştür. İntramural olarak tanımlanan konut içi gömme, dönem insanı tarafından yaşanılan mekânın bir anlamda kutsallaştırıldığını gösterir.
Gömü biçimleri ve armağanları bakımından zengin çeşitlilik sunan mezarlar, hem sosyal hem de kültürel gelişmeye işaret ederler. Dolayısıyla, Körtik Tepe’de yerleşime geçilmesiyle birlikte, gittikçe gelişen bir sosyal yapı ve onunla bağlantılı olarak sosyo-kültürel gelişme, aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Belirli bir sistem dâhilinde yapılan ve geleneksel dokusu ön plana çıkan konutlar, konut döşemeleri, mezarlar ve bunlarda ortaya çıkarılan ölü armağanı niteliğindeki bulgular, Körtik Tepe yerleşiklerinin gelişkin ve organize bir yaşam tarzına sahip olduklarının açık göstergesidir. Özellikle bulguları süsleyen tasvirlerin işlenmesinde ve düzenlenmesinde görülen yetkinlik, onların belirli konularda uzmanlaştığını gösterir. Taş kaplar, kemik aletler ve diğer taş objeler üzerinde kazıma yöntemi ve bazen de kabartma tekniğiyle işlenmiş motiflerin oluşturduğu zenginlik Körtik Tepe yerleşiklerinin geniş bir ikonografik dağarcığa sahip olduklarının kanıtıdır.
Kültürün Körtik Tepe’de Taşa Yansıması
Bulguların niteliği Körtik Tepe’de zengin bir kültürel birikimin varlığını ortaya koyar. Söz konusu bulgular arasında, zengin biçimsel repertuarları, geometrik ve figürlü bezemeleri ile taş kaplar önemli bir yer tutar. Çağdaş ve sonraki dönemlere ait birçok merkezde sınırlı sayıda bulguyla temsil edilmiş olsalar da, Anadolu’nun da dâhil olduğu Yakındoğu coğrafyasında, Akeramik Neolitik dönem topluluklarında varlıklarına tanık olunan taş kapların en yetkin örnekleri Körtik Tepe’de ortaya çıkarılmıştır. Bundan hareketle, Körtik Tepe yerleşiklerinin bu anlamdaki kültürün yaratıcıları oldukları söylenebilir.
İlerleyen dönemlerin estetik anlayışını yansıtan biçim ve bezeme uyumunun en olgun örnekleri ve el sanatlarındaki uzmanlaşmanın ürünü olan taş kaplar, biçim ve bezeme olarak farklı gruplara ayrılabilecek özelliklere sahiptirler.
Kazıma yöntemle bezenmiş taş kapların bazılarında, yüzeylerine işlenmiş olarak çeşitli hayvan tasvirlerinden ve soyut sembollerden oluşan motifler bulunur. Bazı tasvirler tanımlama imkânı sunarken, bazıları soyut niteliktedir. Yılan, akrep ve tanımlanamayan bazı yaratıklar, sıralı kuşlar, diziler halinde verilmiş yaban keçileri, ters düzenlenmiş ilkel simetrik sayılabilecek yaban keçisi tasvirleri kombinasyonlar arasında yer alır. Bu anlatımlar dekoratif olmaktan çok, özel bir anlatım tarzının göstergesidir ve insanoğlunun en eski göreneklerini yansıtırlar. Özellikle sık tekrarlanan bazı tasvirler, dekoratif amaçla kullanılmalarının yanı sıra inanca yönelik anlam derinliğine sahiptirler. Betimleme sıklığı açısından yılanlar, yaban keçileri ve kuşlar önde gelir. Beklenmeyen tehlikeleri simgelemesi muhtemel olan yılanın, özellikle bölge genelinde hâlâ bazı geleneksel anlatı türlerinde mitsel bir öğe olarak kullanılması da bu geleneğin günümüzdeki uzantısı gibi durmaktadır.
Dağ keçisi figürüne kemik eserler üzerinde de rastlanır. Taş üzerine yapıldığı gibi kazıma yöntemle işlenmiş olarak, farklı düzenlemelerle görülürler. Keçi figürünün tasvirlere konu olmasının nedeni, keçinin avcı toplumların temel besin kaynağı olmasının yanı sıra, daha sonraki toplumlarda da görülen ve uzantıları günümüze kadar gelen inanç geleneklerinde de önemli bir figür olmasıdır.
Pagan inanışlarında gökyüzünü simgeleyen ve büyük ihtimalle Körtik Tepe yerleşikleri tarafından da aynı değerlerle algılanan kuş figürleri ise, oldukça stilize; bazen tek, bazen birden fazla beraberce tasvir edilmiş olarak çok sayıda taş kabın yüzeyini süslerler. Fazla yaygın olmamakla beraber karışık yaratık figürleri de görülür ki, daha sonraki dönemlerde özellikle Mezopotamya uygarlıklarında yetkin örneklerine tanık olunan ve dinsel figürler olarak tanımlanan bu türden tasvirlerin Körtik Tepe’deki varlığı, birçok konuda olduğu gibi, bu yönde de ilklerin Neolitik dönemde geliştirildiğini göstermektedir.
Höyüğün zengin kültürel birikiminin diğer bir göstergesi de farklı malzemelerden üretilmiş çeşitli takı gruplarıdır. Bunların başında, dağınık halde ya da taş kapların içinde, iskeletlerle birlikte mezarlara ölü armağanı olarak konulmuş boncuklar gelir. Büyük çoğunluğu kolay işlenebilir bordo renkli taştan üretilmiş bu boncuklar, ayrıca kuş, balık gibi bazı hayvanların omurga kemiklerinden ve kabuklu hayvanların yanı sıra, serpantin, klorit ve farklı renklerdeki çakıl taşlarından da üretilmişlerdir. Kabuklulardan üretilmiş ve sayısı on binlerle ifade edilebilen boncukların varlığı, bunların hem takı nesneleri olarak kullanıldığını, hem de modern dünyada hâlâ bazı ilkel kabilelerde olduğu gibi, takas malzemesi olarak da değerlendirilmiş olabileceklerini düşündürmektedir.
Yaygın üretimlerin yanında, muhtemelen ritüel amaçları olan ve tamamen ölülere adanan özel buluntular da vardır. Biçimsel özelliklerinden dolayı pratik bir kullanım için üretilmedikleri anlaşılan bu ürünler, yüzeylerinde kazıma ya da kabartma bezekler içerirler. Klorit parçacıklarından oluşan bu buluntu grubunun tamamı, ölü armağanı olarak mezarlarda ortaya çıkarılmıştır. Yüzeylerine işlenmiş figürler, dağ keçisi olduğu anlaşılan biri hariç, ana özellikleriyle birbirlerine benzemekle beraber, ayrıntılarda bazı farklılıklar içeren tanımsız yaratıklardan oluşur. Gerçek bir türü temsil etmeyen bu figürleri, ölü armağanı olarak kullanılmalarının da sağladığı destekle, bazı inanç değerlerinin sembolik ifadeleri olarak değerlendirmek mümkündür.
Körtik Tepe’nin önemli buluntu gruplarından birisi de sert taştan işlenmiş ve kullanım sonucu aşınma izleri içeren havanelleridir. Bu havanellerinin çoğunluğu ölü armağanı olarak mezarlarda ortaya çıkarıldığı gibi, bazıları da konut tabanlarında bulunmuştur. Üst bitimleri daha çok stilize yırtıcı kuş ve yaban keçisi ya da kaplumbağa başı ile sonlandırılmıştır. Bu ürünlerin belirgin karakteri, burada yaşayanlar arasında seçkin bir grup için üretilmiş olduklarını düşündürür. Levant bölgesinin erken Akeramik Neolitik merkezlerinde tanınmamış olan bu türden hayvan başlı havanellerinin ritüel amaçlı kullanılmış oldukları kabul edilmektedir. Muhtemelen, dinsel ayinlerde statü sembolü olarak bir tören asası gibi kullanılmış olmalılardır.
Körtik Tepe’de ortaya çıkarılan kemik eserlerin çoğunluğu ölü armağanı olarak mezarlarda bulunmuş olsa da, bağımsız olarak ele geçirilen eserler de vardır. Biçimsel özellikleri ve yüzeylerindeki bezemeleri esas alındığında, dekoratif ve işlevsel özelliklere sahip bu kemik bulgular, ağırlıklı olarak bız, delgi, iğne, olta ve kazıyıcılardan oluşur. Kemikten üretilmiş bu oltalar, insanlığın ilk izlerinin peşine düştüğümüz bu topraklarda, yaygın bir şekilde balıkçılık yapıldığının önemli göstergelerinden biridir. Çengel ve mahmuzları, modern oltaları aratmayacak biçimsel özelliklere sahiptir ve bu açıdan, bilinçli bir üretim anlayışının göstergesidirler.
Körtik Tepe’nin yontma taş buluntu topluluğu, ağırlıklı olarak, hammadde kaynağı Raman Dağı olan çakmaktaşı aletlerden oluşur. Bölgede yokluğu bilinen obsidyenin höyükte kullanımı ve büyük ihtimalle bunun, başta Bingöl ve Muş olmak üzere, Doğu Anadolu’dan temini, dönem yerleşiklerinin çevreleriyle ilişkiler geliştirdiklerine işaret eder. Bu aynı zamanda uzak menzilli ticaretin varlığını da ortaya koyar. Yukarı Dicle Vadisi’ndeki çağdaşı yerleşimlerden elde edilen verilerle koşutluklar yansıtan yerleşim karakteri, konutlardan ve mezarlardan çıkarılan bulguların tanıklığı, yörenin faunasına ilişkin analizler ve diğer kanıtlar, Körtik Tepe’ye Akeramik Neolitik A döneminde yerleşildiğini ve burasının Anadolu’nun bilinen en eski yerleşimlerinden birisi olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bulgular, bize höyük yerleşiklerinin yetkin kültürel birikimlerini, sosyal yapılarını ve inanç geleneklerini algılama imkânı sunar.
Anadolu’da yerleşik düzene geçişin muhtemelen en erken evresinde yer alan Körtik Tepe, yerleşme ve barınma sorunlarını çözmüş, sosyal hiyerarşilerini oluşturmuş, dinsel inanışlarının yönlendiriciliğinde ölü gömme gibi bazı geleneksel uygulama biçimleri geliştirmiş ve özel üretim alanlarında estetik değerler yaratmış bir topluluk ve eşsiz bir kültürün temsilciliğini yapmaktadır.
KAYNAKÇA Vecihi Özkaya, Oya San, “Körtik Tepe: Bulgular Işığında Kültürel Doku Üzerine İlk Gözlemler”, Türkiye’de Neolitik Dönem. Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı, Yeni Kazılar, Yeni Bulgular, (Eds. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen), s. 21-36, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007.
Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, “Körtik Tepe Kazıları: Erken Neolitik Dönemde Bölgesel Kültürel İlişkiler Üzerine Bazı Gözlemler”, Doğudan Yükselen Işık-Arkeoloji Yazıları, Atatürk Üniversitesi 50. Kuruluş Yıldönümü Arkeoloji Bölümü Armağanı, (Eds. Birol Can, Mehmet Işıklı), s. 81-98, İstanbul: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 2008.
Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, “Anadolu’nun Erken Kültür Tarihinde Körtik Tepe’nin Yeri ve Önemi”, Arkeoloji ve Sanat Dergisi, 129, s. 1-18, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008.
Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, “Körtik Tepe”, In: (Eds. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen, Peter Kuniholm), p. 89-127, The Neolithic in Turkey. New Excavations & New Research. The Tigris Basin, Vol.1. İstanbul: Archaeology and Art Publications, 2011.
Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, “Körtik Tepe Kazıları/The Excavation at Körtik Tepe”, Ilısu Barajı ve HES Projesi Arkeolojik Kazıları, 2004- 2008 Çalışmaları/The Ilısu Dam and HEP Project Excavations, Season 2004-2008, s. 1-38, Ankara: Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 2013.
Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, Nevin Soyukaya, Körtik Tepe: Uygarlığın Diyarbakır’daki İlk Adımları/The First Traces of Civilization in Diyarbakır/Die Ersten Stufen der Zivilisation in Diyarbakır, İstanbul: Diyarbakır Valiliği Kültür-Sanat Yayını, 2013.
Vecihi Özkaya,
Prof. Dr., Dicle Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü. (Körtik Tepe Kazı Başkanı)
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.
Bu kısımda sizin de görselinizin bulunmasını isterseniz fotograf@diyarbakirdergisi.com mail adresinize fotoğrafınızı gönderebilirsiniz.