Ufukta beliren ışık, batan güneşin parıltısı; bu bir müjde
değil; uygarlığın bu ilk yaratıcılarının vedası. İstikbal
tarımın! Özgürce suda, karada avlanan insan, artık toprak
işçisi olmaya başlayacak. Estetik ve sanat, yerini toprak
yorgunluğuna bırakacak. Körtiktepe, insanlığın bu yorgunluk
öncesi doğayla barışık yaşadığı dönemin en iyi temsilcisi.
İnsan yaşamı üzerinde etkili ve kolaylaştırıcı unsurlara sahip coğrafyalar, tarih boyunca yerleşimde tercih önceliğine kavuşmuşlardır. İklim ve doğal koşullar yönüyle uygun; beslenme, barınma ve yerleşimde süreklilik sağlayan imkânlara sahip böylesi yerler, genelde akarsularla hayat bulan bölgelerdir. Yeni Dünya’da Amazon boyları, Eski Dünya’da Ganj kıyıları, Yakındoğu’da Nil boyları, Bereketli Hilal’de Dicle ve Fırat’ın suladığı verimli topraklar, uygarlık tarihine yön veren öncü kültürlerin gelişip serpildiği alanlardır. Her bir bölgenin, sahip olduğu doğal imkânlar çerçevesinde oluşumuna katkı sunduğu emsalsiz uygarlık birikiminin kalıntıları ve etkileri günümüze kadar varlığını sürdürmüş; böylelikle modern dünyaya katkıları kavranabilir olmuştur. Zamanda erkenlik, üretimde yetkinlik ve uygarlığa armağan konusunda önderlik eden bu yerleşimlerden birisi de Körtiktepe’dir. Burada tanık olunan, aslında insanlığın Anadolu coğrafyasındaki ortak öyküsüdür.
Dağların kasvetli geçitlerinden kurtulup, Anadolu’nun güneyine, Mezopotamya’nın kuzeyine karar kılan bir kabilenin coşkunluğunu yansıtıyor Körtiktepe. Amaçları, dünyanın ilk tapınağını kurarak insanların akın akın buraya gelmesini sağlamak değil elbette. Ama her nedense bir tapınak yapma ihtiyacı hissetmemiş; yaşadıkları mekânı kutsamış, tabanına ölülerini gömdükleri konutlarını mabetleştirmişler. Yaşam ve ölüm el ele burada. Yaklaşık 1500 yılı kucaklayan bu beraberlik kutsanmış gömüde, mezarda, taşta, kemikte ve konutta… Mezarlar ve ölümle ilgili uygulamalar buranın belki de dünyanın en eski inanış biçimlerini sunuyor bize.
Kendi içine kapalı bir yerleşim de değil Körtiktepe, Muş’la, Bingöl’le her daim ilişki halinde. Hayatın bütün kaygıları ve sonsuz güzellikleri karşısında, medeniyetin şafağında kendilerini kucaklayan bir coğrafyada, geniş hayalli bir kavim ve tabiatın sunduğu her imkânı en iyi şekilde değerlendiren bir beceri var burada. Kim bu insanlar, nereden gelmişler bilmiyoruz. İster mezarda ister konutta olsun, her bulguda imzaları, hatıraları, yaşanmışlıkları var. Adlarını bilmesek de önemi yok, zaten bulgularda bireysellik de yok. Hepsi belli ki, ortak bir kaygı ve düşünüşün ürünü. Hepsinde ortak kaynak, ortak duygu, ortak konu bilinemeyen güçlere övgü, doğanın acımasızlığına karşı merhamet ve mutluluk… Bulgular bol ve muhtelif. Toprağın yedi kat altından çıkan her bir bulgu neler anlatmıyor ki! Bilinmezlikler, büyüler, korkular, endişeler saklı her birinin içinde. Tabii mutluluklar ve kozmik düşünceler de. Bunlar taş üstünde sembolleşmiş; yazıyı aratmamış henüz.
Ve ufukta beliren ışık, batan güneşin parıltısı; bu bir müjde değil; uygarlığın bu ilk yaratıcılarının ve dası. İstikbal tarımın! Özgürce suda, karada avlanan insan, artık toprak işçisi olmaya başlayacak. Estetik ve sanat, yerini toprak yorgunluğuna bırakacak. Körtiktepe, insanlığın bu yorgunluk öncesi doğayla barışık yaşadığı dönemin en iyi temsilcisi. Yasal şartların zorlayıcılığı sonucu kazıların bitmesiyle birlikte, yine barışık olduğu doğaya emanet, onun kucağında, kim bilir, belki yeniden bir daha keşfedileceği güne kadar toprağın derinliğine gömülü.

Bilinenin Ötesinde Bir Sosyal Yapı
Yaşam şartları ve biçimleri bireyden topluma, yerelden evrensele değişiklikler gösterir; ancak her şart altında değişmeyen bir gerçek vardır: Ölüm. İşte bu nedenledir ki, ölüme her toplumda bir anlam yüklenmiştir; bazen benzer, bazen farklı… Her ne şekilde olursa olsun, geçmişi günümüze taşıyan değerler arasında en önemli kaynaklardan birisi de ölümle ilgili uygulamalar ve ölümün zihinlerdeki algısı sonucu oluşmuş yaratımlardır. Bu konuda Körtiktepe’nin sundukları, ölüm öncesi sosyal yaşamı bütün yönleriyle yansıtacak kadar zengin bir çeşitliliğe, içeriğe ve sayısal çokluğa sahip. Alanda MÖ 10750-9250 yılları arasını kapsayan bin beş yüz yılı aşkın yerleşim ısrarı, diğer bir ifadeyle yurtseverlik, ilk gelenlerle sonradan gelenler arasında bir bağ kurulmasına neden olmuş; bu da ölü gömme geleneklerinde süreklilik doğurmuştur. Ölü gömme geleneklerinde algılanan, inanç değerlerinin yaşamsal gerçekliğin bir yansıması olduğudur. İskeletlere uygulanan işlemlerde tespit edilen farklılıklar, ölü armağanlarında da görülür. Modern dünyamızda da tanık olunan ve mezar yeri ve tiplerinde görülen sosyal ve ekonomik farklılıklarda olduğu gibi, Körtiktepe’deki ölü armağanlarında da baş gösteren bu farklılık o dönemde de, sosyal ve ekonomik anlamda farklı katmanların oluştuğuna işaret eder ki, bu da bilinenin ötesinde gelişmiş bir sosyal yapının varlığını gösterir. Diğer bir ifadeyle, modern toplumun temel taşları daha bu dönemde yerleştirilmeye başlanmış; aslında insanoğlu hiç değişmemiştir.
Dönem imkanları gözetildiğinde, uygarlığın gelecek safhalarında değişen ve gelişen şartlarda ortaya çıkarılmış sanat eserlerini gölgede bırakacak denli özenle üretilmiş ve bezenmiş taş kaplar, ritüel nesneler, kemik alet ve estetik düşüncenin zirvesindeki bol ve çeşitli takıların varlığı, daha başlangıç aşamasında Körtiktepe nezdinde uygarlığın kıskanılacak halini ortaya koyar. Her bir üretimin amacı, yaşamsal ihtiyaçlardır. Yüzeylerine konumlandırılmış bezekler ve özenle şekillendirilmiş biçimler ise, toplumsal duygu, düşünüş ve inanış biçimlerini yansıtır.
Aynı dönemde, diğer coğrafyalarda tanık olunan hayat şartları, sorunlar ve bunlara sunulan çözümler esas alındığında, Körtiktepe özelinde Anadolu insanının barınma ve beslenme ile ilgili problemleri aştıklarını görürüz. Burada insanlar daha ileri ve refah düzeyi yüksek bir hayat yaşıyorlardı. Bunun en belirgin kanıtı, hiç kuşkusuz, estetik kaygılarla ortaya konan sanatsal üretimlerdir. Deniz ve kara canlılarının kemiklerinden, kuşların tüy ve iskelet parçalarından, kabuklu hayvanlardan, her çeşit taştan üretilmiş geniş yelpazeli boncuk ve takı çeşitliliği bu konuda Körtiktepe’nin eşsizliğini tartışmasız bir şekilde ortaya koyar. Estetiğin inançla buluştuğu diğer üretim örnekleri, yontusal yöntemle sembolleşmiş inanış biçimlerinin temsilcisi durumundaki zoomorfik havanelleridir. Özenle biçimlendirilmiş gövdelerinin üst bitiminde yer alan hayvan protomları, aynı zamanda kemik, ritüel kemik bulgu ve taş kapların yüzeylerinde işlenmiş hayvanlarla ilişkilidir. Bazı hayvan türlerinin farklı ortamlarda ısrarlı tekrarı, onlara yüklenmiş anlamla bağlantılıdır.
Genel olarak ifade edildiği üzere, sürtme taş ve yontma taş endüstrisinin bütün üretim örneklerine sahip Körtiktepe, kemik aletler konusunda emsalsiz bir deneyime sahiptir. Deri işlemede ihtiyaç duyulan her alanda; dokumada, ağ örmede, ritüel tasvirlerde, balık avlamada, takıda ve daha birçok alanda kemiğin bu denli ustalıklı kullanımı, Körtiktepe kültürünün engin deneyim ve sanatsal birikiminin göstergesidir.
Öncü, çağdaş ve ardıl kültürleri, bunlara ev sahipliği yapmış coğrafyalardaki yerleşimleri kıskandıracak bilgi birikimi ile Körtiktepe, emsalsiz bir hayat deneyimi ve derinliğine sahip. Körtiktepe insanının günümüze ulaşan kalıntıları; yaklaşık 13000 yıl önce, birçok coğrafyada insanlığın barınmaya çözüm bulamadığı, beslenmede büyük zorluklar yaşadığı bir dönemde, yaşamsal bütün bu sorunların çözüme kavuşturulduğunu gösteriyor. Hatta bir adım öteye geçilerek günümüz uygarlığının temellerinin atıldığını, inanç değerlerinin sembol ve uygulamalarla hayata geçirildiğini tartışmasız sanatsal ifadeleriyle ortaya koyuyor.
Vecihi Özkaya
Prof. Dr. Dicle Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü (Körtiktepe Kazı Başkanı)
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.