DENGBÊJ KONSERLERİ ARTIK SOSYAL MEDYADA

Her şehir kendi tarihinden beslenir. Şehirlere ve derin bir tecessüsle keşfedilmeyi, tarihî geçmişinden ait oldukları coğrafyaya göre farklılık gösterse de, bir şehri var eden kültür, binlerce yıllık yaşanmışlığın imbiğinden geçerek bugüne gelir ve bu uzun yolculukta biriktirdikleri, o şehrin bugününü şekillendirir. Şehri oluşturan, besleyen, büyüten ruhu yüksek binalarda, ışıltılı, geniş caddelerde aramak boşunadır. O ruh, çoğu zaman, şehrin eskiye bakan yüzünde; tarihî evlerinde, sokaklarında, insanlarında, mabetlerinde saklıdır. Kentlerin kimliğini aynılıklar değil, farklılıklar oluşturur çünkü. Her şehir gibi, Diyarbakır’da da bir şehrin geçmişinden nasıl beslendiğini, kendine has özellikleriyle nasıl var olduğunu, nasıl kendine özgü bir kimlik oluşturduğunu açık bir şekilde görürüz. Her gün dolaştığımız sokaklarda, gördüğümüz eserlerde, konuştuğumuz insanlarda, soluduğumuz havada, dinlediğimiz müzikte bu kimliğe aşina oluruz. Ben ilk geldiğim zamandan bu yana, bu kimliği, bir zamanlar bu şehre “Amid-i Sevda- Kara Amid” dedirten ve şehrin camisinde, kilisesinde, konağında, kütüphanesinde, kaldırım taşında hayat bulan kurşuni bazalt taşta gördüm. Eski şehri çepeçevre kuşatan görkemli surlarda bu asil ruhu hissettim. Gördüm ki, avlulu evlerin fıskiyelerinde şakırdayan, Dicle’de coşan, Hamravat’ta şifa sunan su, her bir damlasıyla bu kimliğe katkı sunuyor. Toprağının bereketiyle cömertleşen ve misafiri el üstünde tutan insanı, bakırcısı, gümüşçüsü, dengbeji, halk aşığı, köydeki koyun çobanı, kınalı elli genç kızlarıyla, bu şehrin eşsiz kimliğinin bir parçası oluyor. Diyarbakır bir “sevda” şehridir. İnce bir nazar ve demlenerek bugüne gelen kültürüyle; inançları, gelenekleri, mimari eserleri, renkleri ve sesleriyle yeniden anlaşılmayı bekleyen bir medeniyet diyarı. Diyarbakır’ı sevmek için bu şehri tanımak ve yaşamak gerek. Biz de bu niyetle, bu şehri daha iyi anlamak ve daha iyi anlatmak arzusuyla çıktık yola. Her bir taşını, saklı güzelliklerini, bu şehri Diyarbakır yapan bütün inceliklerini anlatmanın ve yaşatmanın heyecanıyla…

Arzumuz, geçmişten aldığımız ilhamla, bugünü yarınlara taşıyabilmek. “Kökü mazide olan” bu eşsiz şehrin “âti”si biziz. Kulak verip dinlersek, görünen yüzü kadar, görünmeyen bir diyardan da bize seslendiğini duyabiliriz. Çayönü’nden, Körtik Tepe’den kopup gelen bu sesin, bir gün batımında Zerzevan Kalesi’nin taş duvarlarına çarptığını, bir kuş uçumu gidip Eğil kayalıklarındaki bir Assur kabartmasında, Ulu Camii’nin alınlığında, surların burçlarında, hanların cıvıltısında, Makam Dağı’nın ulviyetinde kendine yer bulduğunu görebiliriz. Diyarbakır, geçmişiyle, bugünüyle, yarınıyla ses veriyor. Güçlü ama müşfik, köklü ama hâlâ genç bir sesle: “Ben Diyarbakırım! 12 bin yaşındayım! İnanç taşıyorum! Bereket taşıyorum! Medeniyet taşıyorum!” Bu taşkın sese kulak vermeye ve Diyarbakır severlere taşımaya devam edeceğiz. Dinleyin, size de güzel gelecek. 

 

İyi okumalar…

 

Münir Karaloğlu

Diyarbakır Valisi

Diğer Yazılar

Diyarbakır’a ben de gittim!

“Bir kez görmek binlerce kelimeye değer!” Bu yıl 19-20 Ağustos tarihleri arasında, Dışişleri Bakanlığı Diyarbakır İl Temsilcisi Büyükelçi Sayın İbrahim Mete Yağlı’nın davetine icabetle, Diyarbakır’ı

Daha Fazla »

SUNUŞ

Her şehir kendi tarihinden beslenir. Şehirlere ve derin bir tecessüsle keşfedilmeyi, tarihî geçmişinden ait oldukları coğrafyaya göre farklılık gösterse de, bir şehri var eden kültür,

Daha Fazla »
Array
50% LikesVS
50% Dislikes
Bu yazıyı paylaş
Facebook
Twitter
WhatsApp
Email