Çin’den Hevsel Bahçelerine İpeğin yolculuğu İSMAIL BAYTAK-3.Sayı

Latince’de “ser(icum)”, Farsça’da “sere”, Arapça’da “serak, harir/ ibrişim/haz/dibac”, Türkçe’de “ip” kökünden türeyen ipek… İpekböceği larvalarının koza örmek için salgıladığı ince, yumuşak ve parlak lif… Kolay boyanabilen, yumuşak ve dayanıklı bir ip olduğu için, tarih boyunca çok kıymetli bir dokuma hammaddesi.

 

İpekböcekçiliğindeki esas kahraman olan ipekböceğinin ana besin kaynağı ince dut ağacı yaprağıdır. İpekböceğinin yaşayabilmesi ve hayatını devam ettirebilmesi için tek besin maddesi olan dut, ılıman tropik iklim kuşağı içinde kalan ülkelerle birlikte Anadolu’nun da birçok yerinde kendine yer bulmuştur.

 

Geçmişten günümüze iklim şartlarının uygunluğu sebebiyle dut ağacının en iyi yetiştiği şehirlerden biri de Diyarbakır’dır. 17. yy.’a ait Osmanlı Arşiv Belgeleri, Diyarbakır Surlarının dışında kalan Hevsel Bahçelerinde ipekböcekçiliğinin geliştirilmesi adına dut fidanı ekiminin teşvik edildiğinden bahseder.

 

Dut ağacının yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine ve hatta çeşitli ürünlere dönüştürülmesine kadar geçen bütün aşamaları kapsayan ipekböcekçiliği, aslında son derece önemli bir sanattır. Şimdi biraz geriye gidip, ipeğin tarihî yolculuğuna bakalım.

 

İpekböceği kozasından ipek üretimini ilk yapanlar Çinlilerdir. Tarihçiler bunun tarihini MÖ 2600 yıllarına kadar götürürler. Çin Uygarlığı’nda ortaya çıkan ipekçilik sanatının gelişmesi, o dönemde ülkeye büyük bir ün ve kazanç sağlamıştır. Çin bu serveti kaybetmemek için ipekböcekçiliğini kutsal sayıp, devlet kontrolüne almış; ipekböceğinin dışarı çıkmasına mani olmak için katı kurallar uygulamıştır. Ancak buna rağmen ipeğin, ülke dışına çıkıp başka ülkelerde üretilmesinin önüne geçememiştir.

 

Orta Asya’dan Anadolu’ya

 

İpeğin Anadolu’ya gelişi Çin’e komşu Türkler vasıtasıyla olmuştur. Türkistan’ın İpekyolu güzergâhındaki Hotan şehri üzerinden Hindistan, Kuça ve Turfan bölgelerine, oradan da İran’ın doğusuna ve Anadolu’ya taşınmıştır.

 

İpekyolu ticareti, uzun yıllar ipek ve yeni kumaş türlerini öğrenen Sasanilerin kontrolünde kalır. Ancak 552 yılında Bizans İmparatoru Justinianus döneminde tohumunun İran’dan İstanbul’a getirilmesiyle, bu üstünlük Bizanslılara geçer. Bu tarihten sonra İstanbul’da muhteşem Bizans ipeğinin dokunduğu, devlet tekelinde ileri bir ipek sanayii oluşturulur.

 

Orta Asya ve İran’da belli bir geçmişi olan ipekçilik, İslâm fetihleriyle daha da gelişir. İran’a hâkim olan Selçuklular, Anadolu’ya gelince ipek üretimini buraya taşırlar. Alâeddin Keykubad’ın Venedikliler’le yaptığı ticarî antlaşmalardaki ihraç malları arasında “Seta Turchia-Türkiye İpekleri” adıyla anılan ham ve işlenmiş ipeğin zikredildiğini görürüz.

 

1200’lü yıllara gelindiğinde Artuklular tarafından Diyarbakır’da büyük bir sanat merkezinin kurulması, şehrin ipekli dokuma sanatında önemli bir merkez haline gelmesini sağlar. Bu tarihten sonra Diyarbakır tezgâhlarında dokunan kumaşların ün kazandığı, İstanbul ve Avrupa pazarlarına sevk edildiği biliniyor. 12. yüzyılda yaşayan gezgin ve coğrafyacı el-İdrisî, ipek tül dokumasının yapıldığı Silvan’dan, dokuma, keten bezi ve mendil ihraç eden bir şehir olarak bahseder.

 

Selçuklular zamanında Anadolu’nun birçok yerinde ipek dokumacılığı yapıldığı biliniyor. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde de Diyarbakır’la birlikte, Aydın, Amasya, Tokat gibi merkezlerde ipekçilik yapılıyordu. 15. yüzyıl Osmanlı’da ipekçiliğin oldukça gelişme gösterdiği ve Avrupa pazarında rakipsiz bir duruma geldiği bir yüzyıldır. Bu gelişimin İstanbul, Bursa, İzmir, Denizli, Konya ve Amasya’yla birlikte önemli mimarlarından biri de Diyarbakır’dır.

Dokumalarıyla Öne Çıkan Şehir

 

Gerek Selçuklular, gerekse Osmanlılar zamanında dokunan ipeğin hammaddesi çoğunlukla kervanlar vasıtasıyla İran’dan getiriliyordu. Ancak 16. yüzyılda Diyarbakır esnafı, İran’a bağımlı kalmamak adına ipekböceğini kendisi yetiştirme çabasına girişti ve Anadolu’daki önemli ticaret merkezlerinden biri oldu. Bu dönem Diyarbakır Eyaletinin ekonomik durumuna göz attığımızda Osmanlı İmparatorluğunda ancak Bursa ve Halep’le kıyaslayabileceğimiz bir dokuma sanayinin varlığı dikkat çeker. Halil İnalcık, Diyarbakır’ın İran ham ipeğinin geçiş güzergâhında ve işleme alanında yer aldığını söyler.

 

19. yüzyılda Diyarbakır’a gelen Avrupalı seyyahlar, şehirde dokunan, kırmızı renkli pamuklu kumaşların, kök boya ile boyanmış Diyarbakır ipliğinin sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da meşhur olduğundan, Macaristan, Polonya ve Rusya’da büyük talep gördüğünden bahsederler. 1827’de Diyarbakır’a gelen J. S. Buckingham, seyahatnamesinde; “Şehrin imalatı esas olarak ipekli ve pamuklu mallardır. Diyarbekir’de Şam’da üretilenlere benzer, müslin (kalın ipekli) kumaştan yapılmış şallar ve mendiller, renkli maroken deriler imal edilmektedir. 1500 kadar dokuma işiyle meşgul olan dokuma tezgâhı vardır, yaklaşık 500 tanesi pamuklu dokuyor ve Hasan Paşa Hanı’nda iş görüyorlar.” der.

 

19. yüzyıl Osmanlı’da ipek üretiminin çeşitli sebeplerle gerilemeye başladığı bir dönemdir. Yüzyılın ilk yarısına kadar ileri düzeyde olan ipekçilik, 1856 yılında Fransa’da ortaya çıkan pebrin/karabatan hastalığı ve Süveyş kanalının açılmasıyla Avrupa piyasalarına gelen ucuz Çin ve Japon ipekleri nedeniyle gerilemeye başlar. Bu yıllarda Diyarbakır’da 15 bin kg. ipek işleniyor, ipekçilik yine de önemli bir üretim olarak yer alıyordu.

 

19. yüzyılın sonlarına doğru hastalıklı tohumların iyileştirilmesiyle ipekböcekçiliği yeniden canlanır. 1870’de Fransız araştırmacı L. Pasteur’ün geliştirdiği “kese usulü” hastalıksız tohum üretme metodu, dünyada ipekböcekçiliğinin tekrar canlanmasını sağlar. Pebrin hastalığından etkilenen Bursa ipekçiliği de,bu dönemde Diyarbakır tarafından götürülen sağlıklı tohumlarla yeniden düzelir.

 

Diyarbakır İpek Üretiminde İlk Sırada

 

Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1927 yılında Diyarbakır’da 199 adet dokuma atölyesi faaliyet gösteriyordu. Ortaöğretim düzeyinde eğitim veren Diyarbekir Ziraat Böcekçilik Mektebi’ne ek olarak 1930’da teorik ve uygulamalı eğitimin verildiği, ipek böceği ve koza tohumu üretilen Diyarbekir İpekböcekçiliği Mektebi açılmıştı. Şehirde üretilen kozalar işlenmek üzere Bursa, Osmaneli, Söğüt ve Adapazarı’nda bulunan ipek çekme fabrikalarına sevk ediliyordu. 1950 yılında Diyarbakır’da 51 ton olan ipek üretiliyordu. 1990’larda 7,5 tona düşen bu rakam, 2000’li yıllardan sonra tekrar yükselişe geçerek Diyarbakır’ı Türkiye’de ilk sıraya yerleştirdi. Günümüzde, üretilen yaş kozanın yarısı Kozabirlik’ten, yarısı da Diyarbakır bölgesinden çıkıyor.

 

İl merkezi ile Lice, Kulp ve Hazro ilçelerinde üretilen ipek sayesinde giderek gelişen Diyarbakır, geleneksel ipek dokumacılığının Anadolu topraklarında yaşatıldığı belli başlı merkezlerinden birisidir. Özellikle Kulp ilçesinde bulunan ipek iplik fabrikası, bugün tek başına Türkiye üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştiriyor. Ham iplik üretiminin yanı sıra, kadınların el emeği göz nurunun değdiği tezgâhlardan birbirinden güzel şallar, fularlar, kravatlar, ipek halılar çıkıyor.

İsmail Baytak

Dr., Dicle Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir