Camiler ve Mescidler – 2. Sayı

“Sahabeler şehri” Diyarbakır, Osmanlı döneminde
inşa edilen abide yapılar ile Anadolu’da Osmanlı kent
dokusunu yansıtan en önemli şehirdir.

İslam medeniyetinin aynası olan camiler, aynı zamanda İslam mimarîsinin merkezî yapısı, ana kahramanı, temel taşıdır. Bu yapılar uhrevi yönelişin ve sonluluk bilincine dayalı alçakgönüllülüğün inşa ettiği bir ülfet ve hizmet şiarını simgeler.

 

Medeniyetimizde cami, günümüzdeki gibi sadece beş vakit namazın kılındığı mekân değildir. Etrafındaki mektep, medrese, şifahane, aşevi, kütüphane, çeşme ve han gibi yapıların tamamını kapsayan yapıların merkezinde yer alan ana unsurdur. Bu yapıların her biri, hayır ocağı, şehrin kalbi ve ruhu mesabesindeki “huzur yapıları”, muhtaç olanlara esenlik bahşeden selamet yuvalarıdır. Şehirlerin cami/mescid merkezli yapısı sürekli olarak Allah’ı ve ahireti hatırlatır. Bu camilere herkes kolay ulaşabilir, temas kurabilir, günün her anında burada başta ibadet olmak üzere tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir.

 

Şehirlerin özellikleri anlatılırken genellikle maddî zenginlikleri ön plana çıkarılır. Ancak bir şehri şehir yapan aslında sahip olduğu maddî-manevî değerler bütünüdür. Diyarbakır’ın da, asıl zenginliği sahip olduğu manevi değerleridir. Bu değerler; başta İç Kale’de medfun yirmi beş sahabe olmak üzere peygamberler, âlimler ve şehrin sarsılmaz bir inanca sahip çalışkan insanlarıdır. Bu insanların, asırlardır sahip oldukları irfan medeniyeti, insan sevgisi, hoşgörüsü ve misafirperverliğidir. Şehir, bu özellikleriyle İslam medeniyetinde hep önemli bir yere sahip olmuştur.

 

Ulu Cami ile başlayıp, Osmanlı döneminde zirveye ulaşan huzur yapıları, Diyarbakır şehrinin bugün de kalbi durumundadır. Bu kalbin atışının en iyi duyulduğu yer, şüphesiz ki surlardır. Şehrin etrafını çepeçevre kuşatan surlardan tarihî Suriçi’ne baktığımızda, göğe uzanan minareleriyle Osmanlı camilerinin şehre damgasını vurduğunu görürüz. Özellikle de Mimar Sinan’ın yaptığı Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa ve Melek Ahmet Paşa Camileriyle ilk Osmanlı eseri olan Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii bize huzur yapılarının bu şehirde kaim olduğunu söyler.

 

Hz. Peygamber’den günümüze kadar İslam âleminde cami yaptırmak ya da tamir ettirmek en önemli hayrâtın başında gelir. Bunun için Osmanlı döneminde padişahlar, vezirler, paşalar, valiler, ilmiye sınıfı ve tüccarlar diğer hayır işlerinin yanında özellikle cami merkezli külliyeler inşa etmişlerdir. Diyarbakır’da da valiler, bürokratlar ve ulema sınıfı, bu saikle, her kuruşunu kendi gelirlerinden harcayarak camiler yaptırmışlardır. Bu camilerden günümüze, ne yazık ki, sadece 21’i ulaşmıştır.

 

Şehirdeki Osmanlı dönemine ait cami ve mescitlerde Osmanlı mimarîsinde görülen Tek Kubbeli, Merkezi Planlı, Çok Kubbeli, Zaviyeli, Sekizgen Planlı ve Üzeri Kubbeli camiler ile Enine Dikdörtgen Planlı Cami ve Mescid plan şemalarının kullanılması ayrı bir öneme sahiptir. Anadolu’daki cami mimarîsinde bu kadar zengin plan şemasının uygulandığı il çok azdır. Osmanlı mimarîsinin en güzel örnekleri burada yer almakta ve Diyarbakır, Mimar Sinan’ın Anadolu’daki en fazla eserinin olduğu illerin başında gelmektedir.

 

Diyarbakır’da Bir Devrin Tanıkları: Tek Kubbeli Camiler

 

Diyarbakır fatihi ve ilk Osmanlı Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Fatih Paşa (Bıyıklı Mehmet Paşa, Kurşunlu) Camii, şehirdeki ilk Osmanlı camiidir. Merkezi plan şemasına sahip olması açısından önemli bir yapı olan caminin, kuzeybatısında yapıya bitişik olarak Bıyıklı Mehmet Paşa’nın türbesi bulunur. 

Caminin kuzeybatı köşesindeki minare, kare kaideli, silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. İç mekân, ortada dört kare pâyenin taşıdığı kubbe ve dört yönde yarım kubbelerle genişletilmiştir. Yine Diyarbakır valilerinden Melek Ahmet Paşa’nın 1587-1591 yılları arasında yaptırdığı Melek Ahmet Paşa Camii, şehrin bir diğer önemli Osmanlı yapısıdır. Tuhfetü’l-Mimarin’de Mimar Sinan’ın eseri olarak geçen cami, siyah-beyaz iki renkli taş malzemeyle inşa edilmiştir. Eni – ne dikdörtgen planlı caminin, ortada kubbesi, yanlarda çapraz tonoz ile örtülü merkezi planlı harîm mekânı ve kuzeyde kare kaideli, silindirik gövdeli minaresi bulunur. Caminin çini bezemeli mihrabı, Diyarbakır’da tek örnektir. Harîm mekânının duvarlarında bulunan, firuze, beyaz ve patlıcan moru rengindeki çini zikzaklar, iç ve dış bükey çizgiler ve laleler, Osmanlı zevkini yansıtan önemli bezemelerdir.

 

Diyarbakır’da 1534–1537 yılları arasında görev yapan Vali Hadım Ali Paşa tarafından yaptırılan Ali Paşa Camii de, şehirdeki kare planlı ve üzeri tek kubbe ile örtülü camilerin en güzel örneklerindendir. Açık avlulu bir medrese, düz dam örtülü iki sahınlı Şâfiîler mescidi ve şadırvan – dan oluşur. Tek kubbeli bir planlama gösteren yapı, Diyarbakır genelinde olduğu gibi siyah- beyaz iki renkli taşla inşa edilmiştir. İç mekânda bulunan duvar çinileri, günümüze büyük ölçüde sağlam ulaşabilmiştir.

 

Yine Diyarbakır’da 1551-1565 yılları arasında valilik yapan İskender Paşa’nın bânisi olduğu İskender Paşa Camii, kare planlı ve tek kubbeli camiler grubundadır. Tuhfetü’l-Mimarin’de bu cami de Mimar Sinan’ın eseri olarak geçer. Caminin 1565 tarihli vakfiyesinde medrese, hamam, dükkânlar, köşk, konak, arsa, tarla ve bir değirmenin yer aldığı ve caminin Diyarbakır dışında İstanbul, Ardanuç ve Ahlat’ta da hayrâtı olduğu görülür. Beş bölümlü bir son cemaat yeri ve minaresi bulunan bu güzide Osmanlı eserinin harîm duvarları, sır altı tekniğinde uygulanan bitkisel kompozisyonlu altıgen çini levhalarla süslenmiştir.

 

Diyarbakır’ın on üçüncü Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından 1564- 1572 tarihleri arasında yaptırılan Behrampaşa Camii de Diyarbakır’da – ki tek kubbeli camilere güzel bir örnektir. Tuhfetü’l-Mimarin’de Mimar Sinan’ın eseri olarak geçen cami, Sinan’ın İstanbul dışındaki önemli eserlerinden biri olarak değerlendirilir. Bir külliye olarak tasarlandığı bilinen yapılardan, sadece cami, şadırvan ve hamam günümüze ulaşmıştır. Duvar yüzeyleri sır altı tekniğinde, kare levha şeklindeki İznik çinileriyle bezenmiştir.

 

Çok Kubbeli Camiler

 

Şehirdeki çok kubbeli camilerin en güzel örneklerinden biri, 1600-1611 yılları arasında şehrin valisi Nasuh Paşa tarafından eşi Servinaz Hanım adına yaptırılan Nasuh Paşa Camii’dir. Doğu-batı yönünde enine dikdörtgen planlı harîm, yazlık kısım, minare ve avludan oluşur. Harîm mekânı ortadaki dört sütunla dokuz bölüme ayrılmış ve ortada kubbe, yanlarda ise çapraz tonozla örtülmüştür.

 

Diyarbakır’da bir yıl valilik yapan Kara Mustafa Paşa’nın şehre armağanı Arap Şeyh Camii de, yine çok kubbeli camilerdendir. 1650 yılına tarihlenen cami, avlu, çeşme, türbe, hazire, çok kubbeli harîm ve muhtelif mekânlardan oluşur. Köşeleri pahlı iki kare payeye oturan altı kubbeyle örtülü caminin harîm kısmı, doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen plana sahiptir.

 

Zaviyeli ve Sekizgen Planlı Camiler

 

Diyarbakır’daki Osmanlı dönemi dinî eserlerini kategorize ederken, tek ve çok kubbeli camiler haricinde, farklı özellikleriyle ön plana çıkan bazı camilerden de bahsetmek mümkündür. Bunlardan birisi “Zaviyeli Camiler” grubunda yer alan Hüsrev Paşa Camii’dir. Osmanlı’nın Diyarbakır’daki ikinci valisi Hüsrev Paşa, şehirdeki ilim hayatını canlı tutmak amacıyla 1521-28 yılları arasında bir medrese yaptırmıştır. Gelir getiren birçok vakfı bulunan ve Hüsreviye Medresesi adını alan yapı, 18. yüzyılda dershane kısmındaki mescidin halk tarafından sürekli kullanılmaya başlaması sonucu bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Evliya Çelebi, 1655’de geldiği Diyarbakır’ın eserlerini anlatırken, Hüsrev Paşa Camii’nden de “Mardin Kapısı yakınında kalabalık cemaate sahip şirin bir ibadet yeri” olarak bahseder.

 

Yine sekizgen planlı ve üzeri kubbeli bir cami olarak Kurt İsmail Paşa Camii de, Diyarbakır’da dinî mimarî eserlerine farklı bir örnektir. Bugün Askeri Kışla içinde yer alan cami, Diyarbakır Valisi Karslı Hatunoğlu Kurt İsmail Paşa tarafından kardeşi Meded Bey adına, valilik yaptığı 1869-1875 yılları arasında yaptırılmıştır. Sekizgen planı itibariyle Diyarbakır’daki diğer camilerden ayrılan yapı, üzeri tek kubbe ile örtülü harîm ile sekizgen bir revaktan oluşur.

 

Enine Dikdörtgen Planlı Camiler

 

Tarihî Sur ilçesinde bulunan 1518- 1540 yılları arasına tarihli Sinoğlu (İbn Sin, Sin Mescidi) Camii; doğu-batı yönünde uzanan enine dikdörtgen planıyla, bu tarzdaki camilere güzel bir örnektir. Üç sahınlı harîm mekânı, avlu ve abdest alma yerinden başka, fevkâni olan yapının alt katında dükkânlar yer alır. Diyarbakır’ın en eski camii olan Ulu Cami’nin Şafiîler Kısmı da enine dikdörtgen planlı camilere bir örnektir. Osmanlı döneminde Atak Beyi Emir Ahmet Zırkî tarafından 1528 yılında yeniden inşa edilen bu kısmın mihrabı, Diyarbakır’ın Osmanlı valilerinden Maktulzade Ali Paşa tarafından, mahfili de aynı valinin kethüdası Hüseyin Ağa tarafından eklenmiştir. Üç sahınlı olup üzeri düz dam örtülüdür.

 

Yine aynı şekilde 1543 yılında tamamlanan Kadı Mescidi, 1594 yılına tarihlenen ve Defterdar Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Ragıbiye (Defterdar) Mescidi, 1604 yılında Vali Çağalzade Sinan Paşa veya 1604-5 yılında Diyarbakır Valisi olan oğlu Mahmut Paşa tarafından yaptırıldığı kabul edilen Cağaloğlu (Çakal/Çağal Camii) Mescidi, Sultan IV. Murat devrinde yörenin meşhur âlimi Aziz Mahmud Urmevi tarafından 1591- 1620 yılları arasında yaptırılan Hacı Müştak (Şeyh Aziz Urmevi Camii) Mescidi, 1556’da Halil b. Ömer b. Ebubekir el-Amidî tarafından yaptırılan Salos Mescidi, Kozlu (Molla Bahaddin Mescidi) Camii, 16. yüzyılda yaptırılmış Kavas-ı Sagir Mescidi, 1859- 60 yıllarında Sait Paşa tarafından yaptırılan, ancak günümüze ulaşamayan Şeyh Muhammed Namazgâhı da enine dikdörtgen planlamanın en güzel örneklerindendir.

 

Sonuç olarak, Osmanlı Devleti’nin yöreyi fethetmesiyle birlikte Diyarbakır eyalet merkezi olmuş, şehirde hızlı bir imar faaliyeti başlamıştır. Özellikle merkezî yönetimle beraber, merkezî planlı ve tek kubbeli camiler yoğunlukla görülmektedir. Osmanlı mimarîsinin en güzel örnekleri burada yer almakta ve Diyarbakır, Mimar Sinan’ın Anadolu’daki en fazla eserinin olduğu illerin başında gelmektedir. Bölgedeki valilerin inşa ettirdiği camiler, klasik Osmanlı mimarîsinin eyaletlerdeki en güzel “huzur yapıları”dır.

Ali Boran

Prof. Dr., Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü.

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir