Çağlar boyu ayakta: Diyarbakır surları

Diyarbakır Surları, 2015 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı”, kent tarihinin ve hafızasının en önemli öğesi olarak varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir. Tarihî kent merkezini çevreleyen ve genel hatlarıyla bugünkü sınırlarına 4. yüzyılda ulaşan Diyarbakır Surları, bugün de kentin en önemli simge yapısıdır. Diyarbakır’da hâkimiyet kuran tüm medeniyetler surlara büyük önem vermiş; yeni burçlar, kitabeler ve süslemeler ekleyerek mevcut bazı burçları yenilemiş, onarım çalışmaları yapmıştır.

 

Diyarbakır Kalesi, İç Kale ve Dış Kale olarak iki bölümden oluşur. Kentin kuzeydoğusunda yer alan ve Dicle Nehri tabanından yaklaşık 70 metre yükseklikte bulunan, surlarla çevrili İç Kale kesiminin, ilk yerleşim yeri olarak kentin çekirdeğini oluşturduğu düşünülmektedir. Burada bulunan Amida Höyük’te son yıllarda yapılan kazı çalışmaları da bu bilgileri doğrulamaktadır.

 

1045-1051 yılları arasında Diyarbakır’ı ziyaret eden Horasanlı şair ve seyyah Nâsır-ı Hüsrev, kentin mazgallı korkulukları bulunan ikinci bir surla daha çevrelendiğini, dış ve iç surun kapıları arasında bir geçidin yer aldığını söyler. Evliya Çelebi ise dıştaki ikinci surdan hiç söz etmeden, surun ayrıca bir hendekle çevrelendiğini belirtir. Bugün de surların yakın çevresinde, özellikle kuzey ve batı kesimlerinde, ikinci surun kalıntılarını görmek mümkündür.

 

Diyarbakır Kalesi’nin dışarıya açılan 4 ana kapısı vardır: Kale, Dağ Kapı (Harput Kapı) ile kuzeye, Urfa Kapı (Rum veya Halep Kapı) ile batıya, Mardin Kapı (Tell Kapısı) ile güneye, Yeni Kapı (Su Kapısı, Satt veya Dicle Kapı) ile doğuya açılır. Kalenin kuzeydoğusunda bulunan İç Kale; Saray Kapı ve Küpeli Kapı ile sur içine, Oğrun Kapı ve Fetih Kapı ile sur dışına geçiş imkânı sunar. 20. yüzyılın başlarına kadar sur kapılarının geceleri kapatılarak, kente giriş çıkışın kontrol edildiği bilinmektedir. Ana kapıların dışında 25 tane küçük kapı (poterne) mevcuttur. Bu kapılar savaş zamanlarında örülerek kapatılır ve kullanılamaz hale getirilirdi.

 

Diyarbakır Kalesi’nin çevre uzunluğu yaklaşık 5200 m, İç Kale’nin Suriçi’nde kalan bölümünün uzunluğu ise 599 m’dir. İç Kale ile birlikte sur duvarlarının toplam uzunluğu yaklaşık 5800 m kadardır. Sur duvarlarının 645 metrelik bir bölümü çeşitli sebeplerle yıkılmış veya yıktırılmıştır. İç Kale dâhil, sur duvarlarının çevrelediği toplam alan yaklaşık olarak 1,57 km2’dir.

 

Dış surlar üzerinde 82 adet, İç Kale üzerinde ise 19 adet burç tespit edilmiştir. Bunlardan Dağ Kapı, Mardin Kapı ve Urfa Kapı’nın her iki yanında bulunan burçlar ile Selçuklu Burcu, Ulu Beden Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Nur Burcu ve Keçi Burcu; yazıtları, formları ve boyutlarıyla en dikkat çeken burçlardır.

 

Surların ihtişamlı bir görüntü sunmasında, burçların ve sur duvarlarının 8-22 m arasında değişen yükseklikleri etkilidir. Burçların yüksekliklerinin birçok yerde ortalama 20 m civarında olduğu görülür. Bugün surların etrafındaki toprak dolgu düşünüldüğünde özgün yapıda yüksekliğin daha fazla olduğu açıktır. Burçların duvar kalınlıkları 1,40 -5 m arasında değişir. Düzlük arazide yer alan kuzey-kuzeybatı arasındaki burçların duvar kalınlığı 3-5 m kadardır.

 

Burçlar plan formlarına göre; dairesel, dörtgen ve çokgen olmak üzere üç tipe ayrılır. En çok uygulanan tipin, yuvarlak plan veya doksan derece köşesi olmayan çokgenler olduğu görülür. Savunma amaçlı tasarlanan burçlar genellikle üç veya dört katlıdır. Kapalı mekânları iki kattan oluşur. Zemin katları depo, üst katlar ise askerlerin kaldığı ve savaştığı bölümler olarak kullanılmıştır. Depolarda silah, mühimmat, askerî araç-gereçlerin yanı sıra hububat ve çeşitli yiyeceklerin saklandığı bilinmektedir. Zemin kat mekânları küçük boyutluyken, üst katlarda mekân boyutu artar. Bazılarında iki teras katı bulunan burçların üst katlarına taş merdivenlerle bağlantı sağlanır.

 

Yığma yapım sistemiyle inşa edilen Diyarbakır surlarının ana inşa malzemesi, kentin üzerinde kurulduğu kayalıklardan elde edilen bazalttır. Bu açıdan sur çevresindeki yapay sarplıkların tümü “antik taş ocağı” statüsündedir. Burçların tüm kapalı mekânlarında üst örtü olarak tonoz veya kubbe kullanılmıştır. Tüm eğrisel örtüler tuğladan örülmüştür. Yazıtlarda ve süslemelerde işlenmesi kolay olduğu için yer yer kireçtaşı kullanılmıştır. 

Surlarda koruma ve onarım çalışmaları

 

20. yüzyılın başlarına kadar özgün özelliklerini koruyan surlar, savaş ve savunma teknolojisindeki gelişmeler sonucu işlevini giderek kaybetmiştir. Bakım ve onarım çalışmaları yetersiz kalınca da bozulma süreci hızlanmıştır. Surların bazı bölümleri insan eliyle, bazı bölümleri ise doğal etkenlerden ve bakımsızlıktan yıkılmıştır. 1930-1932 yılları arasında surların bir bölümü dinamitlenerek yıktırılmış, halkın sur taşlarını sökerek evlerinin inşaatlarında kullanmaları teşvik edilmiştir. 1932 yılında kenti ziyaret eden Albert Gabriel’in ve kent aydınlarının, ilgili makamlara yıkımın bir hata olduğunu bildirmesiyle, birkaç burcun ve sur duvarının yıkımından sonra bu olay durdurulmuştur. Bu dönemde surlarda iki önemli geçit açılmıştır. Birincisi, kuzeydeki yaklaşık 256 metreyi bulan geçittir. İkincisi ise, Mardin Kapı’nın doğusundaki, modern yolun yapım çalışmaları sırasında açılan, sur duvarındaki 45 metrelik bölümdür.

 

Surların önemi ve kültürel değeri konusunda bilinç düzeyinin artmasıyla, 1940’lı yıllardan itibaren, koruma ve onarım çalışmaları başlamıştır. İlk olarak yıkılan surların enkazı temizlenmiş ve ortada kalan Tek Beden Burcu onarılmıştır. Kentin sur dışına doğru gelişimini kolaylaştırmak ve ulaşımı rahatlamak için mevcut kapıların yanına veya gerekli görülen yerlere, zamanın ulaşım araçlarının rahatlıkla geçebileceği boyutlarda yeni kapılar açılmıştır. 1940 yılında Urfa Kapı’nın biri özgün, biri de sonradan açılmış iki kapısı arasına daha yüksek üçüncü bir kapı açılmıştır. Daha sonra 1950’de Çift Kapı (Hintli Baba Kapısı), 1959 yılında da Tek Kapı açılarak Suriçi’ne giriş çıkışlar kolaylaştırılmıştır. Diyarbakır surlarının günümüzdeki durumunun tespit ve belgelenmesi için yapılan incelemeler sonucunda, 82 burcun 3’nün 1930’lu yılların başında yıktırıldığı, 4 burcun zamanla yıkıldığı, 4 burcun kısmen yıkıldığı ve burç özelliklerini büyük oranda kaybettiği, 4 burcun ise üst katlarının yıkıldığı görülmüştür. Surlardaki kısmi onarımlar dönem dönem devam etmiş, ama asıl hızını 1980’li yıllardan sonra kazanmıştır.

 

Yaşanan olumsuzluklara rağmen, Diyarbakır Surları günümüze tüm ihtişamını koruyarak gelmiştir. 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmasıyla birlikte surların bilinirliği ve önemi daha da artmıştır. Surlarla ilgili olarak, geçmiş yıllara kıyasla, ilginin ve duyarlılığın arttığı, kent kimliğinde önemli bir yer tutan bu alanların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasının gerekliliği bilincinin halk arasında oluştuğu görülmektedir. Bu bilinç, bütün burçları ve sur duvarlarını kapsayan bütüncül koruma çalışmalarına başlanmasında da etkili olmuştur.

 

Surların rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması çalışmaları devam etmektedir. Bu projeler birçok üniversiteden akademisyenin katılımıyla oluşturulmuş bilim kurullarının gözetiminde hazırlanmaktadır. 2020 yılında, bir süredir ara verilen restorasyon çalışmalarına yeniden başlanmıştır. Yapılacak restorasyon uygulamalarıyla surların korunması ve gelecek nesillere aktarılması hedeflenmektedir.

Neslihan Dalkılıç,

Prof. Dr., Dicle Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi.

Adnan Nabikoğlu,

Yüksek Mimar.

Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.

Sizin Gözünüzden Diyarbakır

Bu kısımda sizin de görselinizin bulunmasını isterseniz fotograf@diyarbakirdergisi.com mail adresinize fotoğrafınızı gönderebilirsiniz.