Bugün Diyarbakır’ın ikinci büyük ilçesi ve önemli bir tahıl merkezi
olan Bismil’de görünenden çok görünmeyenin peşine düşmemiz
gerektiği aşikâr. Dicle’nin suları merakı kışkırtır, hayali coşturur.
Bir kıyıdan İpek Yolu kervanları ilişir gözümüze, diğer kıyıdan
yontma taş çağı insanları el sallar. Bir pamuk tarlasının kıyısından
Bismil höyüklerinden birine bakmak, küçük acılarımızı hafifletebilir,
dertlerimizi unutturabilir.
Anadolu topraklarında özellikle de Dicle Nehri kıyısında bir yerleşimden, söz gelimi Bismil’den konuşacaksak, elimizde tavşan kanı çaylarla minderlerimize rahatça yerleşip, ‘Bir varmış bir yokmuş‘ diye başlamalıyız söze. Dinleyeceğimiz gerçek bir masal çünkü ya da masal gibi bir gerçek… “Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, bundan tam dört bin yıl önce, bereketli Dicle Ovası’na hakim olmak için birbirleriyle sürekli didişen iki güçlü devlet varmış. Birine Asurlular diğerine Hurriler denirmiş. Asur kralı büyük bir saray yaptırarak Hurrileri bozguna uğratmış ama gel zaman git zaman Hurriler güçlerini toplamış ve Asurlular’ın hakimiyetine son vermiş…” Bugün, hemen her ilçe gibi modern binaları, alışveriş merkezleri, devlet kurumlarıyla hayatın olağan aktığı Bismil’de işlek caddelerden birinde yürürken duyamazsınız bu masalı. İlçenin biraz dışına çıkmalı, civarında dolaşmalı, katman katman açılan onlarca höyüğün altından dışarıya sızan havadislere kulak vermelisiniz. Bismil için Diyarbakır’ın yeni ilçelerinden derler, ama toprağı çok eskidir. Burada bakışlarınızı görünenin ötesine ya da toprağın altına çevirmelisiniz çünkü ilçenin asıl hikâyesi zaman içinde üstü örtülen eski uygarlıklarda gizlidir. O yüzden Bismil, ziyaretçilerine ancak derinden ve sabırla bakıldığında görülebilecek çok özel bir yolculuk vadeder. Höyükler etrafında gerçekleştirilecek bu yolculuğa gelin birlikte çıkalım; kenarında çobanların koyunlarını otlattığı, çiftçilerin ekinlerini biçtiği o höyüklerin içinde arkeologlar neler buldu bakalım.
Üçtepe Höyüğü
Söze Asurlular ile girdiğimize göre, önce onların hikâyesini saklayan tepenin kıyısına varalım. Bismil’in Üçtepe Köyü’nde, Dicle Nehri’nin kollarından biri olan Göksu Çayı’na yakın ve Göksu Ovası’na hakim olan bu tepe, Üçtepe ya da Kerh Höyüğü olarak biliniyor. Arkeologlar arasında her ne kadar ihtilaflar olsa da bu höyükten çıkan bazı buluntuların Asur İmparatorluğu’nun ‘eyalet başkenti’ olarak bilinen Tuşhan’dan izler taşıdığı düşünülüyor. Başka bir görüşe göre de Tuşhan’ı, yine Bismil’de bulunan Ziyaret Tepe Höyüğü’nde aramak gerekiyor. Yerli ve yabancı arkeologlar bu konuyu kendi aralarında detaylarıyla tartışadursun, biz bir-iki adım geriye çekilip resmin bütününü görmeye çalışalım.
Dicle’nin o kıyısında ya da bu kıyısında, Bismil’in o köyünde ya da bu köyünde, on kilometre aşağıda yirmi kilometre yukarıda, ennihayet bu topraklarda binlerce yıl önce dünyanın en güçlü imparatorluklarından biri yaşadı. Bir vakte kadar gözümüze sıradan tepeler gibi görünen höyüklerin altında mezarlarını, kültürel birikimlerini, dikili taşlarını, el emeklerini, hiç bilmediğimiz dillerini ve kıymetli mücevlerini bırakıp gittiler. Arkeologların kazılardan ve buluntulardan söz ettiği makaleler akademik kaygılarlarla çok teknik ve duygudan yoksun görünse de o tepeleri açıp kat kat aşağıya indikleri zaman çocuksu bir sevinçle ve hayranlık duygusuyla gözlerinin ışıldadığını tahmin etmek zor değil. Onları uzaktan da olsa izleme imkanı bulan Bismil halkı şahit olmuştur belki bu anlara, düşünsenize Höyük açılıyor ve sanki bir binanın katları gibi üst üste dizilmiş uygarlıklar tek tek gün yüzüne çıkıveriyor. İlk dört katta Roma Dönemi kendini gösteriyor, beşinci ve altıncı kattan Hellenistik Dönem göz kırpıyor, yedinci ve sekizinci katlara indiğimizde Yeni Asur Dönemi, bir kat daha aşağıda Orta Asur Dönemi ve onuncu kattan sonra bilinen en eski kültür katı olan ilk Tunç Çağı, üzerlerindeki tozu toprağı silkeleyip güneşle ve gökyüzüyle buluşuyor.
Üçtepe Höyüğü’nde Yeni Asur Dönemi’ne ait, üzerinde resimler olan bir kerpiç duvara, seramiklere ve çanak çömleğe ulaşılmış. Ama en önemli buluntulardan biri, elbiseleri, altın takıları, fayans boncukları, tunç bilezikleri ve yüzükleriyle gömülmüş bir kız çocuğu ve kadına ait mezar olmalı. Yine de höyük arkeoloji dünyasında, İngiliz Başkonsolosu J.G.Taylor’un 1865 yılında burada bulduğu ve British Museum’a taşıdığı iki Asur dikili taşıyla şöhret bulmuş. Dikili taşlar ait oldukları topraklara bir daha dönemedi ancak höyükten çıkan eserler Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir. Ziyaret Tepe, Kavuşan Höyük Günün birinde rotanızı Bismil’e çevirecek olursanız, bir tarih ya da arkeoloji sever olduğunuzu, hiç değilse günümüze binlerce yıl önceki bir aynadan bakmayı önemsediğinizi varsayarak ilçeyi çepeçevre kuşatan onlarca höyüğün çekim gücüne karşı koyamayacağınızı söyleyebilirim.
Üçtepe Höyüğü ile birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biri sayılan Ziyaret Tepe Höyüğü’nde ortaya çıkarılan metal işleme fırınlarının varlığını bilmek mesela, o fırınlardan birinde bulunan bronz mobilya parçalarının, yanmış fildişlerinin, taş kapların ve arkeologların ‘alışılmadık’ diye tanımladığı çanak çömleğin binlerce yıl önce yaşamış insanlara ait olduğunu hayal etmek yeterince heyecan verici değil mi? Onlar Dicle’yi de başka bir renkte gördüler muhakkak… Tabiatın daha kendi halinde olduğu çağlarda, adı kutsal kitaplarda anılan bu nehir başka bir coşkuyla akıyor ve bazen de yerleşim yerlerini tahrip ediyordu.
Bismil’de, Dicle’nin yetmiş kilometre güneyinde bulunan Kavuşan Höyük sakinleri söz gelimi, milattan önce üçüncü bin yılın sonunda tam da “dark rimmed orange bowls” olarak adlandırılan “ağız kenarı koyu renk bant bezemeli, portakal renkli” ürünleri tasarladıkları bir dönemde Dicle’nin azizliğine uğramış ve yurtlarını terketmek zorunda kalmışlardı.
Bugün biz eski bir aile albümüne bakar gibi, höyüğün üzerini örten çakıldan, kumdan ve kilden oluşan tabakada o eski, çok eski göç hikâyesini okuyabiliyoruz.
Üç Hikaye, Üç İsim
Bismil bir ‘höyükler şehri’ ve bu yönüyle kelimenin tam anlamıyla başdöndürücü… Ama uzak çağlardan dönüp bugüne vardığımızda da merak uyandırıcı bir ilçe görürüz. Bismil adının nereden geldiğine dair birbirinden ilginç üç hikâye anlatılır mesela. Hepsinde haklılık payı var ancak yöre halkı içlerinden birini daha akla yakın buluyor.
İlk rivayet bir eski zaman masalını andırıyor; bundan yaklaşık iki bin yıl önce İran tarafından gelen köle tacirleri, Bismil’e bağlı bir köyde konaklarken, köleler ayaklanıp tacirleri etkisiz hale getirir. İnanışa göre önceleri yakındaki mağaralara yerleşen, hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen köleler, Dicle Nehri’nin baskınlarından korunmak için Kırk-Pıyar mevkiine göçer ve burada yirmi evlik bir yerleşim yeri kurar.
Farsça’da ‘yirmi hane’ anlamına gelen ‘Bistmal’ derler köylerine ve kelime sonunda Bismil’e evrilir. İkinci rivayete bizim Evliya Çelebi de karıştığı için, onun da pek renkli olduğu söylenebilir. Çelebi, seyahatnamesinde, Diyarbakır hanlarında konaklayan kervan yolcularının birbirlerine ‘Pis mili’ nasıl geçtiklerini sorduklarını yazar. Dicle Nehri’nin bataklık haline gelen alüvyonları, ki buna yörede ‘mil’ denir, kafilelerin geçişini güçleştirmektedir ve onların gözünde bu mevki Pismil’dir. Kelime sonradan yumuşamış, Bismil olmuştur. Gelelim, ilçenin tarihiyle de örtüştüğü için daha makul bulunan görüşe; Bismil, adını 1700’lü yılların başında yöreyi kendilerine yurt edinen Türkmen aşireti ‘Basmil’den almış, uzun zaman bu isimle anılan yerleşim, Cumhuriyetin ilanından sonra Bismil olarak değiştirilmiştir. Bugün Diyarbakır’ın ikinci büyük ilçesi ve önemli bir tahıl merkezi olan Bismil’de görünenden çok görünmeyenin peşine düşmemiz gerektiği aşikâr…
Dicle’nin suları merakı kışkırtır, hayali coşturur. Bir kıyıdan İpek Yolu kervanları ilişir gözümüze, diğer kıyıdan yontma taş çağı insanları el sallar… Bir pamuk tarlasının kıyısından Bismil höyüklerinden birine bakmak, küçük acılarımızı hafifletebilir, dertlerimizi unutturabilir. O tepelerin altında deniz kabukları, sedef boncuklar, kedi iskeletleri ve kömürleşmiş buğday tohumları olduğunu, insan topluluklarının da höyüğün katmanları gibi konup göçtüğünü, hayatın bizimle başlamadığını ve bizimle de bitmeyeceğini biliriz çünkü…
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.