İsim, insanın veya eşyanın olduğu gibi şehirlerin de kimliğini ifade eder. Şehir ve bölgelerin bilinen isimleri üzerinden, onların mazisi ve tarihî süreç içerisindeki hikâyesi hakkında bilgi sahibi oluruz. Bir yerleşim merkezinin birden fazla adının olması, o şehrin tarihî derinliğiyle doğrudan ilişkilidir. Bununla birlikte isimlerin farklı dillerde farklı anlamlara gelmesi ve milletlerin isimlere kendi dilleri üzerinden anlamlar vermesi, o şehrin değişik toplumların tarihinde yer aldığını da gösterir. Bu anlamda Diyarbakır da farklı isimlerle birçok milletin tarih hafızasında özgün bir yere sahiptir. Zira Diyarbakır, eski çağlardan beri Akdeniz’i Basra Körfezine, Karadeniz’i Mezopotamya’ya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunan önemli bir merkezdir. Bu özelliğiyle tarih boyunca bazen başkent, bazen askerî üs olarak kullanılmış ve bu süreçte birçok farklı isimle anılmıştır.
Şehrin En Eski İsmi
Diyarbakır’ın bilinen ilk ismi “Amida”dır ve bu isme ilk kez, Assur hükümdarı I. Adad-Nirari (MÖ 1310-1280)’ye ait bir kılıcın kabzasında rastlanmıştır. Assurlu I. Tiglatpileser’in MÖ 1162’deki fethinde ve Assur yıllıklarında da aynı isim geçer. Tarihin her devrinde kültürel ve ekonomik hareketlerin merkezi olan Amid’in ne zaman kurulduğu meçhul ise de, MÖ 3000 yıllarında bölgeye hâkim olduklarını bildiğimiz Hurriler, şehrin ilk medeni sakinleri olarak görülürler. Ne anlama geldiği bilinmeyen Amid isminin de Hurri-Mitanni kaynaklı bir yerli ilah-put veya boy-oymakla ilgili olduğu sanılmaktadır.
Uzun süre Mezopotamya merkezli Assurlar ile İran merkezli güçlerin idare sahası içerisinde yer alan Amid, 639 yılında İslam hükümranlığı altına girinceye kadar da büyük ölçüde Roma/Bizans idaresinde kalmıştır. 349 yılında Doğu Roma İmparatoru II. Konstantinos, şehri bölgenin askerî ve idarî merkezi haline getirmiş ve bu tarihte mevcut kaleyi onartmış, doğu surlarını yaptırmıştır. Bu nedenle şehir ikinci ad olarak “Augusta” ismini almıştır. Ancak şehrin önceki ismini de koruduğu anlaşılmaktadır. Sasaniler tarafından gerçekleştirilen 359 tarihli işgalde Amid’de bulunan Antakyalı tarihçi Ammianus Marcellinus (322-400), şehirden “Amida” diye bahseder. Diğer Romalı tarihçilerin de Amida ismiyle andığı şehir, Yunan ve Latin kaynaklarında da Amida veya Amido diye geçer. Hz. Ömer döneminde Müslümanlar tarafından fethedildiğinde de şehrin ismi Arap kaynaklarına Amid olarak geçmiştir. Bu durum Ortaçağ tarih ve coğrafya kaynaklarının hemen hemen hepsi için geçerlidir.
Amid ibaresinin menşei hakkında çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Ancak ilk çağlarda Amida olan şehrin adının Amid şeklinde değiştiği konusunda sağlanan fikir birliği, bu ismin ne anlama geldiği ve hangi kelimeden türediği konusunda görülmez. Yakut el-Hamevî, Mu’cemü’l-Büldan adlı eserinde “Zannımca Amid Rumca bir kelimedir” derken, kimileri de Amid’in Arapça “öfkeli” manasına gelen “âmid” kelimesinden türemiş olduğunu söyler. Bir başka rivayete göre Amid adı, Hz. İbrahim’in oğullarından, MÖ. 2500 yıllarında yaşamış Amid el-Belendadlı zata nispet edilir. Öte yandan Bilge Umar, Amida adının “Ama (ana tanrıça)” kök sözcük ile wanda/anda/ ada takısının çeşitlenmesi olan inda/ ida takısından türetilmiş olabileceğini, “Ama/Ma tapınıcı (halk)” demek olup, Amada, Amanda, Manda, Mada adlarının bir diğer çeşitlenmesi olduğunu iddia eder. İbn Kelbi’nin rivayetine göre Sincar, Amid ve Hit şehirleri, kurucuları olan üç kardeşin ismiyle anılan şehirlerdir. Süryaniler ise, Amid’in Süryanice “emed” (ümit) kelimesinden geldiğini ileri sürerler. Aynı zamanda “beşik” anlamına gelen Omid’i de kullanırlar.
Türklerin bu bölgeyi ele geçirmesinden sonra da kullanılan Amid ismi, bazı Türkçe kaynaklarda Kara Amid/Amid-i Sevdâ veya Kara Hamid şeklinde zikredilir. Kara sıfatının kullanılmasının sebebi, şehri çevreleyen surların siyah bazalttan yapılmış olmasıdır. Kitab-ı Dede Korkut’da Amid adı “Amıt” şeklinde geçmektedir. Ancak kitapta şehirden değil, “Amıt Suyu” olarak isimlendirilen Dicle’den söz edilmiştir. Evliya Çelebi şehir için “Kara Amid yani Belde-i Diyarbekir” tabirini kullanır. Timur’un savaşlarını anlatan ve Şerafeddin Ali Yezdî’nin kaleme aldığı Zafername’de şehir “Karaca Kale ve Kara Kale” diye anılmaktadır. Bazı eserlerde Amid’e “Amot” denildiğine de rastlanır.
İslam fethinin başlangıcında bölge adı olan
Diyarbekir, Osmanlı idaresinde de uzun yıllar
aynı şekilde kullanılmıştır. Bununla birlikte tahrir
defterleri, şer’iye sicilleri, ahkâm defterleri ve
farklı fonlardaki binlerce arşiv belgesinde, şehrin
ismi hâlâ Amid olarak geçer. Ancak 18. yüzyılın
sonlarına doğru, resmî kayıtlarda Amid adı büyük
ölçüde terk edilerek yerine Diyarbekir adı tercih
edilir olmuştur.
Amasya Tarihi adlı Eserin müellifi Hüseyin Hüsamettin’e göre “Amot, Diyarbekir vilayeti ve havalisi olup Amat da denmektedir. ‘Koruyan ve kayıran’ manasına gelen Amay kelimesinin mensubu olan Amat kabilesinin meskûn olduğu yerdir. Daha sonra ifade Araplaştırılmış olarak Amid halini almıştır”. Bu görüşü paylaşan Basri Konyar ise Amid adının Eti boylarından olan Amat’lardan kaldığını iddia eder.
Bekrî Kabilesinin Diyarı
Şehrin bugünkü adının ilk şekli olan “Diyarbekir” ifadesine ise ilk defa 8. yüzyıl İslam tarihi kaynaklarında rastlanır. Sadece şehri değil, daha geniş bir bölgeyi ifade eden Diyarbekir isminin tarihi, Hz. Osman zamanına kadar iner. O dönemde el-Cezire bölgesine yerleşen Arap kabilelerinin isimlerine izafeten Diyâr-ı Mudar, Diyâr-ı Bekr ve Diyâr-ı Rabia adında üç valilik oluşturulmuştur. Yukarı Dicle bölgesini kapsayan Diyâr-ı Bekr vilayeti, buraya yerleşen Bekrî kabilesinin adına izafeten konmuştur. O dönemde ve bölgeye hâkim olan değişik Türk hanedanlıkları dönemlerinde de şehrin adı Amid olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Bölge adı olarak kullanılan Diyâr-ı Bekr, tarihî süreç içerisinde “Cezîre” yöresinin kuzey tarafını ifade eder. İslam tarihi kaynaklarında Diyarbekir denildiği zaman, bugün Güneydoğu Anadolu’da yer alan Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siirt, Batman illerinin önemli bir kısmı akla gelmekteydi. Bugünkü Diyarbakır il merkezi olan eyaletin merkezi yani “Paşa Sancağı” ise hâlâ Amid adıyla anılıyordu.
İslam fethinin başlangıcında bölge adı olan Diyarbekir, Osmanlı idaresinde de uzun yıllar aynı şekilde kullanılmıştır. Bununla birlikte tahrir defterleri, şer’iye sicilleri, ahkâm defterleri ve farklı fonlardaki binlerce arşiv belgesinde, şehrin ismi hâlâ Amid olarak geçer. Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru, resmi kayıtlarda Amid adı büyük ölçüde terk edilerek yerine Diyarbekir adı tercih edilir olmuştur. Yazı diline yansıyan bu değişimin gündelik hayatta nasıl bir seyir takip ettiğini tespit etmek zordur.
Cumhuriyet Dönemi’nde Türkiye’de Türkçe olmayan birçok yer adının, çıkarılan kanunlarla değiştirilmiş olduğu bilinen bir husustur ancak bunun Amid adı için geçerli olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Amid adının değişmesinin Osmanlı döneminde çıkarılan herhangi bir ferman veya kanunla da olmadığı, tarihin akışı içinde gerçekleştiği ve yerini Diyarbekir’e bıraktığı anlaşılmaktadır. Ancak Diyarbekir adının Diyarbakır’a dönüşmesi 1937’de çıkarılan bir kanunla gerçekleşmiştir.
Diyarbekir’in Etimolojik Kökenine Dair
Diyarbekir adının kökeni üzerinde de çeşitli fikirler ve iddialar ileri sürülmüştür. Bu konuda en yaygın ve makul görüş, kelimenin Arapça olduğu yönündedir. Buna göre Cezîre bölgesinde Arap nüfusunun artmasıyla, bilhassa Tağlib b. Vâil ile Bekr b. Vâil kabileleri, bölgenin doğu kısmına yerleşmiş ve bu bölgeye onlardan sonra “Diyâr-ı Bekr” yani “Bekir’in Diyarı” adı verilmiştir. 17. yüzyılın ortalarında şehre gelen Evliya Çelebi ise Diyarbekir ifadesi için farklı bir izah getirmektedir. Buna göre Hz. Yunus, Musul’dan Diyarbekir’e geldiğinde şehri bir melike idare ediyordu. Bu melike Hz. Yunus’un öğretmesi ile şehri siyah granit taştan inşa ettirmiş; şehrin adı da melikeye izafeten “Diyâr-ı bikr” yani “kız şehri” olmuştu. Başka bir kaynak, Diyarbekir adının bölgeye Araplardan daha önce, 158 yılında gelen Debrik Türkleri tarafından verildiğini ileri sürer. Süryaniler, Amed adında olduğu gibi, Diyarbekir ismine de farklı bir bakış açısı getirirler. Onlara göre Diyarbekir isminin kaynağı olarak üç ihtimal vardır: İlkine göre Diyarbekir adı Urfa Kralı Abgar Buhro (Bekir)’nun namına izafeten “Bekir’in diyarı” olmuştur. İkinci ihtimale göre “Deyir (manastır-kilise)” ve “Bakira (kız)” kelimelerinin birleşimiyle Deyrel Bakira (Kız Manastırı) olmuştur. Üçüncü görüş ise “Deyrel Bikir (ilk kilise)” kelimesinden geldiği yönündedir.
Diyarbekir adının kökeni üzerine Ermenilerin de iddiaları vardır. Bu görüşe göre Diyarbekir, “Tikranokerta” adından gelmiştir. Ermeni müellifler tarafından dile getirilen bu iddiaya göre, Diyarbakır şehri Ermeni kral Büyük Dikran tarafından kurulmuş ve “Dikran’ın ülkesi” anlamında bu ismi almıştır. Bu iddia da diğer birçok görüş gibi akademik dayanaktan yoksundur.
“Esasta bu şehrin ismi Diyarbakır olması gerektir!”
Diyarbakır, ülkemizde ismi üzerine en fazla tartışma yapılan şehirlerin başında gelir. Bu tartışmalardan birisini de Atatürk başlatmıştır. Atatürk, 15 Kasım 1937’de Diyarbekir Halkevi’nde şereflerine verilen konseri müteakip yaptığı konuşmada; “Yirmi sene sonra Diyarbakır’da bulunuyorum. Dünyanın en güzel ve en modern bir binası içinde, modern nefis bir müziği dinleyerek… Beşeriyetin medenî bir halkı huzurunda, bu halkın evinde duyduğum zevk ve saadetin ne kadar büyük olduğunu elbette ki takdir edersiniz. Bunu kaydetmekle bahtiyarım!” diyerek “Diyarbakır” ifadesini ilk kez kullanır ve akabinde Ankara’ya gönderdiği bir telgrafta “Diyarbekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi ‘bakır memleketi’ manasına olan ‘Diyarbakır’ olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır” diye talimat verir.
Bu telgraf üzerine harekete geçen Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ortak bir çalışma yaparak Amid ve Diyarbekir ismi üzerine müzakerelerde bulunur. Büyük bir kısmının dil ve tarih üzerine çalışmaları ve yetkinliği olan kurul üyeleri konu hakkında tarihi, filolojik ve etimolojik tetkikleri içeren bilgilerini ve görüşlerini sunar. Mükrimin Halil Yinanç, İslam tarihi kaynaklarına dayanarak Diyarbekir adının hicri 2. asırdan bu yana kullanıldığını, bilgilere göre Diyarbekir’in bölgenin, Amid’in ise şehrin adı olduğunu ifade eder. Agop Dilaçar, Ermeni kaynaklara dayanarak milattan birkaç asır önce Arilerin şark kısmından Amet isminde bir kabilenin batı Anadolu’ya gelip yerleştiklerini, bu kabileden de Amadunhi kabilesinin çıktığını belirterek ismin kaynağını açıklamaya çalışır.
Necdet Sünkitay ise yaptığı tetkikatta Amid adı hakkında birbirinden farklı bulgular elde ettiğini belirtir. Sünkitay ilk olarak bu ismin Yakutça’daki “Amidey/bakır sikke” kelimesinden geldiğini söyleyerek, Amida kelimesini bakırla ilişkilendirir. Bununla birlikte Orta Asya masallarında Amida ve diğer adıyla Borhan tabirinin geçtiğini, bu adın ya “Tanrı” ya da “Hükümdar” olabileceğini, ayrıca yine Sümer ve Akat hükümdarları arasında da Amiditana adında kudretli bir prensin bulunduğunu ileri sürer Kurulun bir diğer üyesi Hasan Reşit Tankut, Sünkitay’la hemfikir olarak, “Amiday” kelimesinin eski Yakut Türkçesinde “bakır sikke” manasına geldiğini dile getirir. Tankut, bölgeye gelen Türklerin Amiday ismini kendi lehçelerindeki “bakır” kelimesi ile tercüme etmiş olacaklarını, Arap nüfusu tesirinden sonra da kelimenin “Bekir”e dönüşmüş olabileceğini ifade eder. Abdülkadir İnan da kelimenin kökenlerini eski Türkçe’de arar. Ona göre de Amida sözcüğü Yakutça’da bakır demektir; “diyar” da Yakutça’da ev manasına gelen “dier”den gelmiştir. Bu bölge neolitik çağlardan beri maden mıntıkası olarak tanınır, dolayısıyla Diyarbekir’e “bakırın olduğu yer” manasında Diyarbakır denilmesi gerekir. Türk Dil ve Türk Tarih kurumları, üç günlük tetkik ve müzakere neticesinde Mustafa Kemal Paşa’nın istek ve talimatlarını doğrulayacak bir karara varır. Bunun üzerine yasal düzenlemeler de yapılarak Diyarbekir, 1937 yılından bu yana Diyarbakır şeklinde kullanılmaya ve ifade edilmeye başlanır.
Oktay Bozan
Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.