Diyarbakır Valisi Ali İhsan SU

Hayatı anlamanın ve anlatmanın en sanatsal yollarından biridir edebiyat… Ve bu sanatın, uçsuz bucaksız bir bahçeden çiçek toplar gibi, kelimeler toplayıp biriktiren; kalemleriyle ruh dünyamızı güzelleştiren sanatkârları da edebiyatçılardır. Onların kaleminde şehri, mekânı, insanı ve hayatı bambaşka veçhelerle okur, dünyayı onların bakışlarındaki güzellikle daha iyi tanırız.

Edebiyat, şehirde şiir ve romanken; uzak bir köyde ninniyle, yanık bir türküyle, masalla çıkar karşımıza. Her yörenin, her şehrin kendine özgü bir edebî birikimi vardır, ancak bazı şehirler, bütün topluma mal olmuş edebiyatçılarıyla bir adım önde durur. İşte bu şehirlerden, belki de ilk sırada yer alan edebiyat topraklarından, biri de Diyarbakır’dır. Asırların üst üste koyarak biriktirdiği kültürel zenginliğin ve güçlü bir medeniyetin mirasçısı olan Diyarbakır, tarihte birçok devletin ele geçirmeye çalıştığı önemli bir merkez, Akkoyunlu’nun, Artuklu’nun başkenti, Osmanlı’nın beylerbeyliği, İpekyolu kervanlarına yol, durak; ilim arayanlara açılan bir kucaktır. İlim, sanat ve mimarinin yanı sıra, edebiyat da bu zengin tarihsel sürecin getirdiklerindendir.

Diyarbakır’da birbirini takip eden her dönemde zengin bir edebî hayatın varlığına şahit oluruz. Şehir, yetiştirdiği divan şairleriyle Osmanlı dönemi divan edebiyatının en verimli merkezlerinden biri olurken; Cumhuriyet dönemine gelindiğinde de, şiire bambaşka bir soluk getiren, her biri kendi başına bir “marka” olan şairleriyle adından her zaman söz ettirmiştir. Babanzâde Ahmed Naim’in de dediği gibi: “Meşhurdur cihânda bu kim şehr-i Âmid’in/Hep merdümânı şâir olur, nüktedân olur.”

Biz de bu sayımızda, edebiyatımızın derinliğinin, güzelliğinin, sıcaklığının ve inceliğinin peşine düşerek, Diyarbakır’ın ruhuna şiiri nakşetmiş edebiyatçılarını anlatmak, bu şehrin edebi zenginliğini yeniden gözler önüne sermek istedik. Yolumuz kâh Tarancı’nın şiirli dünyasının başladığı evine düştü, kâh bir zamanların edebî mekânlarından Hasretî’nin kahvesine… Helvacı Hamdi’yi, bir yaz akşamı sohbeti için, helva yapıp şiir söylerken; İffet Hanım’ı bir Diyarbakır evinin taş odasında şiir yazarken gördük. Ahmed Arif’le birlikte “Ağzı var dili yok, Diyarbekir Kalesi”ni seyre daldık; Sezai Karakoç’un “Açık pencerelerinden gül dolan/Güneşin beyaz köpüklerinde yanmış” memleketinde acıyı, yokluğu ama sevinci ve umudu da beraber hissettik. Kitap sevdalısı Ali Emirî’yi, Süleyman Nazif’i, şehirlerinden uzakta ama hep bir vatan sevdasıyla anarken; Esma Ocak’ı, Diyarbakır’ın tam ortasında, köylü kadınların, yaşanmış hikâyelerin ortasında bulduk.

Dedik ki, bu şehir edebiyatın şehridir, şairlerin şehridir, duygunun, düşünüşün şehridir.

Ve bu şehrin edebiyat için göz nuru dökmüş, düşünen, yazan kalem erbabı bütün edebiyatçılarını, varlıklarıyla şehrimizi güzelleştiren bütün sanatçılarını, saygı ve minnetle anmak istedik.

İlgi ve beğeniyle okumanızı umuyorum.

Ali İhsan Su

Diyarbakır Valisi

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir